Büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti’nden kalmak üzere Türkiye’nin yurtdışında 3 kıtada, 34 ülkede 78 şehitliği var. Türkiye'ye en uzaktaki şehitlikler Japonya, Güney Kore ve Mymanmar’da…  En fazla şehitlik ise sırasıyla Azerbaycan, KKTC ve ardından Ukrayna’da bulunuyor. İlk sırada 9 şehitlikle Azerbaycan'da yer alıyor. Onu KKTC'deki 8 şehitlik izliyor. Ukrayna ise 7 şehitlikle yurt dışında en fazla şehitliğin bulunduğu üçüncü ülke… Bir tanesi Gazze’de olmak üzere İsrail ve Filistin topraklarında 6 şehitlik yer almakta. Yunanistan’da 4, İngiltere, Suriye, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve Romanya'da ise 3’er şehitlik var.

 

Anadolu Ajansı’nın verilerine göre Türk şehitliğinin bulunduğu ülkeler şunlar:

Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Filistin, Güney Kore, Hindistan, Irak, İngiltere, İran, İsrail, İtalya, Japonya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Letonya, Libya, Lübnan, Macaristan, Malta, Mısır, Myanmar, Polonya, Romanya, Rusya, Sırbistan, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan.

Bugün Türkiye’den çok uzakta alan söz konusu ülkelerde şehit düşen Türk askerlerinin yer aldığı şehitliklerinin bakımını Türkiye Cumhuriyeti büyükelçilikleri tarafından yapılmaktadır.

Türkiye'ye en uzak mesafede bulunan şehitliklerin başında ise Japonya'daki Ertuğrul Şehitliği geliyor. Onu Güney Kore'deki Pusan Şehitliği ve Mymanmar’daki (eski adı Burma) Thayetmo ve Meikhtila şehitlikleri izliyor. Mymanmar'daki şehitliklerde yatan Türk askerleri, Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere esir düşen Osmanlı askerlerinden oluşuyor. Bu askerler önce Hindistan'a oradan da Mymanmar'a götürülen ve demiryolu inşaatı gibi ağır işlerde çalıştırıldılar. Bu esir Türk askerleri bir daha Anadolu'ya geri dönemedi. Sayıları 12 bini bulan Türk askerlerinden şehit olanlar, Thayetmo ve Meikhtila’ya gömüldüler. Onların gömüldüğü bu alanlar daha sonra şehitliğe dönüştürüldü. Thayetmo şehitliğinde Türkçe olarak, “Birinci Dünya Savaşı'nda Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan cephelerinde Osmanlı ve İngiliz orduları arasındaki çarpışmalar sırasında İngilizlere tutsak düşerek Burma'ya getirilen ve burada vefat eden aziz Türk askerlerinin anısına” ibaresi yer almaktadır.

1889’da Osmanlı donanmasına ait eski bir gemi olan Ertuğrul Fırkateyni, II. Abdülhamit’in özel elçisi ile birlikte dostluk ziyaretinde bulunmak üzere Japonya'ya gitti. 15 Eylül 1890 tarihinde İstanbul'a dönmek için yola çıkan gemi, yakalandığı fırtınanın da etkisiyle ile 19 Eylül 1890 tarihinde Oşima adası kayalıklarına çarparak parçalandı. Kazadan kurtulan 69 denizci Japon imparatoru Meiji tarafından iki savaş gemisi ile İstanbul'a gönderildi. Oşima adası halkının çabası ile 260 Türk denizcisinin cenazesi toplandı ve askeri törenle şehitliğe çevrilen mezarlığa gömüldü.

İmparatorluktan Cumhuriyete geçerken yeni Türkiye, Osmanlı’dan farklı olarak, bir cihat devleti olmayacağını daha Cumhuriyetin ilanından önce ortaya koydu. İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde kurucu lider Mustafa Kemal, Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti, bir ekonomik devlet olacaktır” dedi. Yeni Türkiye, savaşla topraklarını büyütmek, dinsel olarak cihat yürütmek niyetinde değildi. Ekonomik olarak gelişmek, modernleşmek ve refah toplumu yaratmak amacındaydı. Nitekim bu politika sayesindedir ki –Cumhuriyetin kurucu değerlerini tüm yıpratma çabalarına rağmen- Türkiye, 93 yıldır barış içinde yaşamaktadır. Mustafa Kemal’in 1931 yılında söylediği “Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz” sözüne sahip çıkmanın, ülkeyi yönetenler kadar, milletin de görevi olduğu unutulmamalıdır.    

 

93 yıllık Cumhuriyet döneminde sadece Kore ve Kıbrıs’a asker gönderildi. Burada şehitler verildi. Söz konusu 34 ülkenin sadece ikisi Cumhuriyet dönemine ilişkin… Bunun nedeni büyümenin ölçütünün toprak olarak genişlemek olarak görülmekten vazgeçilmesidir. Yeni Türkiye, toprak olarak büyümeyi değil, tarım toplumundan çıkıp sanayi toplumuna geçmeyi, refah toplumu yaratmayı, kalkınmayı ve özetle modern demokratik bir ulus devlet yaratmayı, çağdaş uluslar ailesinin bir parçası olmayı temel aldı. Bugün Osmanlı’ya ait savaşla büyüme stratejisine dönme emareleri görülmekte… Savaşla büyüyenin savaşla küçülebileceği, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunabileceği unutulmamalıdır. Hele Ortadoğu’da evdeki hesabın çarşıya uymayabileceği, “Hele bir toz duman dağılsın. Ata mı bindin eşeğe mi anlarsın” ifadesinde açık bir şekilde görülebilir. Toprak genişletme siyasetinin yaratacağı riskleri hatırlatmak gerekir. Ayrıca TOKİ/inşaat kültürüne dayanarak kentleşmenin ve eğitim sistemini imam hatipleştirmenin Türkiye’yi götüreceği yer, Cumhuriyetin kurucu değerlerinin çok gerisi olacaktır. Pusulamız Cumhuriyetin kurucu değerleri ve Cumhuriyetin kurucu babaları olmalıdır. Etnik ve dinsel kimliklerin birbirine girdiği Ortadoğu’da Türkiye, İslam dünyasının içine girdiği yeni Ortaçağ’a mı saplanacaktır? Yoksa 300 yıllık modernleşme geleneğine mi dönecektir? Bu sanırım her şeyden önce bir yok oluş ya da var oluş meselesidir.