Ekim 2007

İzmir…

Ilık ekim sabahında okul servisinin açılan kapısından iki oğlumu bindiriyorum. Abi büyük 11 yaşında ama Çağdaş daha çok küçük henüz 3,5 yaşında. 

İnce tıkırtılarla sabah serinliğinde yol alan okul servisinin arkasından bakarken, daha çok yol alamadan 70-80 m sonra duruyor servis. 

Ben de merakla bakıyorum arkalarından neden durdu diye.

Servisin kapısı açılıyor, araç içi görevlisi genç kız görünüyor ve kollarında Çağdaş. Gözleri telaşla beni arıyor, görüyorum ve gözleri gözlerimle buluştuğunda ise, var gücüyle bağırıyor bana doğru:

Anneeee... Beni sevmeyi unutmaaa!..

Yüreğim ilmik ilmik dökülüyor yola, kaldırım taşlarında ilerliyor ona doğru. 

O anda hiçbir şey düşünecek durumda değilim, aklımda ne yaşım var ne kimliğim, aklımda bir tek oğullarım.

Ve ben de hiç kimseye aldırmaksızın seslendim ona,

Seni seviyoruuummm…

Sesim ulaştı ona, tatlı bir gülümseme yayıldı yüzüne. El salladı bana, el salladım ona.

İkna olmuş olmalı ki servisin kapısından içeri doğru çekildiler, kapı kapandı, servis hareket etti.

Mandalina ağaçlarının arasında kaybolana kadar, okul servisinin arkasından bakmaya devam ettim.

Ve sonra kaldırıma dökülen adımlarla yürüyüp eve döndüm.

Akşam büyük oğluma sorduğumda, sabah serviste ne olduğunu, 

"Anne" dedi, “servise bindik, kapı kapanıp hareket etti. Çağdaş ‘anneme bir şey söylemeyi unuttum’ diye ağlamaya başlayınca, durdu mecburen servis şoförü ve açtı kapıyı” dedi. Sonrası malum…

Yavrum, sabredememiş belli ki akşama kadar, aklına takılmış demek, bilememiş işte çocuk, ne de olsa insan sevdiğini sevmeyi unutur mu hiç?

Afrin…

Bizim Karaoğlanlar orada şimdi, anne kuzuları. Gidene mi zor kalana mı? Doğrusu bilmiyorum ben de…

Bildiğim tek bir şey var ise, oda Karaoğlanların bizim Mehmetçiklerin sağ salim gidip dönmeleri.

Gözümüz de, gönlümüz de şimdi Afrin’de.

Yolunuz bahtınız açık olsun memleketimin güzel evlatları,

Sizi sevmeyi unutmadık, unutmayacağız,

Sizi seviyoruuuzz…