Filozoftun Atatürk…

En amansız, en zor zamanlarda bile akıl ve mantığını yüreğinden geçen duygularla birlikte değerlendirmekten vazgeçmedin.

Artık Osmanlı Devleti yıkılıyordu. Fark etmiştin önceden beri. Çünkü tarihi okumayı severdin. Ülke toprakları bir bir işgal edilirken, işgalden değil, bağımsızlıktan ve özgürlükten bahsediyordun. Seni anlayamayanlara kızmadın. Anlayacakları günün gelmesini bekledin.

Fatih Sultan Mehmet’in büyük bir mücadele ile aldığı İstanbul’un yine bir savaş olmadan işgal edilmesine hüzünlenmiştin. Tarihin tesadüfüne bak ki, bu İstanbul’u yine düşman askerlerinden geri teslim almak sana nasip oldu.

Gereksiz savaşa karşıydın. Ama işgal güçlerinin kararlılığını başka türlü kıramazdın. Dize getirdin hem kıvrak zekanla hem de deha yöntemlerinle.

Geçmişine karşı hiçbir zaman vefasız değildin. Ama geleceğe yürümeyi de bırakmamalıydın. Türk tutsak olamazdı. O her zaman hakikat ışığı ile yıkanmış bir ruha sahipti. Bunu bildin, bu yoldan dönmedin.

Bırakıp gidebilir, bir köşene çekilebilir, kısır çekişmelerden kurtulabilirdin. Ama hayır. Bunu yapamazdın. Vazife daha önemliydi. Sorumluluk da öyle. Eflatun (Platon)’un değindiği filozof kral sendin aslında. Bir kez daha fikirler cehalet ve karanlığa karşı mücadele verecekti.

Nutuk’u yazarken, bir ebedi vasiyetten bahsediyordun. Herkesin sahip çıkmasını istediğin Türkiye Cumhuriyetinin doğru ve ahlâklı bir sistemle yönetilmesini talep ettin.

Yepyeni bir Türkiye’nin ilk harcını karmaya başlamışken, Milletine karşı sorumluluğunu yerine getirdiğine dair söylevini 10. yılda yine O’nun huzurunda okudun.

Türk olmanın verdiği mutluluğun yanında Türklerin var oluşunun izlerini takip ettin. Yalan yanlış anlatılanlara karşı çıkıyordun, bilimin yol gösterici ışığıyla.

Keşke taklit edebilselerdi seni dünya ülkelerinin yöneticileri. Belki gerçeği kadar güçlü olmayacaktı ama en azından dünyanın kurtuluşu senin fikirlerinle başarılabilirdi.

Fakat bunda hüzünlenecek bir şey yok. Bugün inanıyorum ki, daha iyisini yapabilir, etik ve ahlâka dayalı bir sistemi tesis edebilir, siyaset ve politikanın tuhaflıklarından arınmış bir sistemi ortaya koyabiliriz. İşte Atatürk! Damarlarındaki asil kanda diye tarif ettiğin doğru budur belki de.

Daha çok çalışarak, Türk olmanın gururunu içinden hissederek, güzel ülkemizin daha güzel günlere erişmesi için çaba göstermeye devam edeceğim. Üzerime düşen görev ne ise onu yerine getirmek, akıl ve vicdanın gereklerini uygulamak vazgeçilmeyecek ödevlerdir.

Felsefe tarihi içindeki yerini almalısın değerli insan.

Bu değerli ve aziz topraklara gönderilmiş bir filozoftun Atatürk…

Fikirlerinin yeniden yükseldiği, dünyayı aydınlatmaya başladığı bu gün seni rahmet, sevgi ve saygıyla anıyorum.