Son günlerde ülkemizin doğusu ve batısında yer sarsıntısı hareketlerinin sayısında artış gözlemleniyor. Yılanların deliklerinden çıkıp sıklıkla görünür olmasının deprem habercisi olduğuna dair görüş de yaygın şekilde dile getiriliyor. Ege Üniversitesi Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Dinçer Ayaz, konu hakkında yanlış bilinenlere açıklık getirdi.

Son günlerde konu hakkında çıkan haber sayısının artışına dikkat çeken Prof. Dr. Dinçer Ayaz, “Yılanların sayısının artması ve çok fazla görülmelerinin deprem habercisi olduğuna yönelik haberlerle sıklıkla karşılaşmaktayız. Böyle durumlarda o bölgelerde yaşayan bölge halkı ise çıkan haberlerin ardından endişe yaşamaya başlamaktadırlar. Ancak bilimsel literatürde yılanların sayılarının artması veya çok sık görünür olmalarının deprem habercisi olduğuna yönelik hiçbir çalışma ve veri bulunmamaktadır” dedi.

“Yılanlar düşmanımız değil dostumuzdur”

Baharın gelmesiyle birlikte doğanın uyanışa geçtiğini belirten Prof. Dr. Ayaz, “Kış uykusundaki kurbağalar, semenderler, yılanlar, kertenkeleler gibi pek çok canlı artık uyanıyor ve ekosistemdeki görevlerini sürdürmek üzere aktivite göstermeye başlıyorlar. Yılanlar, kış uykusundan çıktıktan sonra beslenme ve üremek için eş arama faaliyetlerinde bulunurlar. Bu nedenle mayıs-haziran aylarında çok sayıda yılanın görülmesi normaldir. Ancak ne yazık ki görülen yılanlar çoğunlukla öldürülmektedir. Bu hayvanlar düşman değil dosttur. Yılanlar özellikle doğada besin zinciri içerisinde çok önemli bir yer teşkil ederler ve biyolojik dengenin korunması için kesinlikle öldürülmemeleri gerekir” diye konuştu.

"Bir nevi ‘sağlık polisi’ olarak rol oynarlar”

Prof. Dr. Ayaz, “Yılanlar, gerek insan için hastalık etkeni taşımaları gerekse tarım ürünlerine zarar vermeleri bakımından zararlı olan fare türlerinin fazla çoğalmasına engel olmaktadır. Hatta bu amaçla biyolojik mücadelede kullanılmışlardır. Örneğin 1960’lı yıllarda Kuzey Kıbrıs’ta sayıları çok fazla artan farelerle biyolojik mücadele için Ege adalarından kara yılan götürülmüştür. Böylece, hem masraf ederek kimyasal ilaç alınmasına gerek kalmamakta, hem de çevreye ve insanlara zarar veren kimyasal ilaçların yan etkileri önlenmiş olmaktadır. Ayrıca bazı yılan türleri termitler ve böcekler ile beslendiklerinden bu türlerin kontrolünde bir nevi ‘sağlık polisi’ olarak rol oynarlar” ifadelerini kullandı.

“Yılanlar biyolojik zenginliklerimizdir”

Türkiye’de 60’a yakın yılan türünün yaşadığını söyleyen Prof. Dr. Ayaz, şöyle konuştu:

“Bu yılan türlerinden sadece 15 kadarı zehirlidir. Toplumda yılanlara karşı yanlış bir algı ve düşmanlık var. Her yılanın zehirli olduğu ve insana zarar verdiği sanılıyor. Bu doğru değildir. Hiçbir yılan durduk yere insana saldırmaz ve ısırmaz. Yılanların duyma özelliği yoktur. Ama yerdeki titreşimleri algılayabildiklerinden dolayı kendisine yaklaşmakta olan bir insanı çok öncesinden hissederek bulundukları noktadan uzaklaşmaya çalışırlar. Bu nedenle tarlasında, bahçesinde yılanla karşılaşan bir kişinin yapacağı en doğru hareket yılana zarar vermemek, yakalamaya çalışmamak ve yılanı doğal hareketleriyle baş başa bırakmak olacaktır. Unutulmamalıdır ki, yurdumuzda zehirsiz yılan türü çok fazladır. Yılanların hepsi ülkemiz doğasının biyolojik zenginlikleridir. Hiçbirisi korkulacak veya yok edilmesi gereken bir düşman değildir. İnsanlar için faydalı canlılardır. Bu nedenle bunların iyi tanıtılması, faydalarının anlatılması ülkemizin zengin biyoçeşitliliğinin korunması için önem arz etmektedir." (İHA)