Lübnan, etnik ve dinsel çeşitliliği itibarıyla neredeyse Ortadoğu’nun tüm etnik ve dinsel kimliklerinin bir araya geldiği bir ülkedir. Bu haliyle Lübnan’ı “Küçük Ortadoğu” olarak tanımlamak yerinde olur. 

Başkent Beyrut’ta yaşanan patlama, tüm dikkatleri Lübnan’a çekti. Hassas dengeler üzerine kurulu bir ülke olan Lübnan’da hem demokrasi ve hem de iç barış pamuk ipliğine bağlı, ince dengeler üzerinden işliyor. Biraz tarihçesine bakarak Lübnan hakkında bilgi verelim. Önce güncel durum:

— Konuşulan Diller: Arapça ve Fransızca

— Etnik Yapı: Şii, Sünni, Dürzi, İsmaili, Alevi (Nuseyri), Maruni Katolik, Rum Ortodoks, Rum Katolik, Ermeni Ortodoks, Ermeni Katolik, Süryani Katolik, Süryani Ortodoks, Roman Katolik, Keldani, Asuri, Kıpti, Protestan (18 ayrı etnik ve dinsel grubun varlığından söz edilmektedir).

— Önemli Siyasi Partiler: Gelecek Hareketi (Sünni), Hizbullah (Şii), Özgür Yurtsever Hareket (Maruni), Lübnan Kuvvetleri (Maruni), İlerici Sosyalist Parti (Dürzi), Emel Hareketi (Şii), Taşnak (Ermeni), Hınçak (Ermeni), Ramgavar (Ermeni), Lübnan Demokratik Partisi (Dürzi), Kataib (Maruni). 

— Ülke Ekonomisi (2017): 

o Enflasyon Oranı (%) 4,51 

o Reel GSYİH Büyüme Oranı (%) 1,5 

o İşsizlik Oranı (%) 6,3 

o Nüfus (milyon) 5,9 

o Kişi Başına GSYİH (ABD $) 11.684 

Birçok dinsel, mezhepsel ve etnik grubun bir arada yaşadığı Lübnan’daki siyasal yapı, ülkenin kurucu belgesi olarak tanımlanan ve 1943 yılında üzerinde uzlaşmaya varılan Ulusal Pakt’a göre siyasi görevlerin mezhepler arasında nüfuslarıyla orantılı olarak paylaştırılması esasına dayalı olarak oluşturuldu. Ülke bu haliyle Batılı modelde bir demokrasiden ziyade yönetimin dinsel ve etnik gruplar arasında paylaştırılması söz konusudur. Bunun ne kadar demokrasi olarak tanımlanabileceği tartışmaya açıktır.  

Lübnan’la tarihsel bağımız var. Bir Osmanlı bakiyesi…  Osmanlı’dan Fransa’ya geçen bir ülke… Antik dönemler için bakacak olursak eski Fenike toprakları… Ünlü yazar Amin Maalouf’un da ülkesi…

1943 tarihli Ulusal Pakt ile Cumhurbaşkanının Maruni (Hıristiyan bir grup), Meclis Başkanının Şii, Başbakanın Sünni olması ve Parlamento üyelerinin Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında 6/5 oranında paylaşılması kararlaştırılmıştı.

1970’li yılların başlarında Lübnan’da Müslümanların nüfusu arttı. Bunun nedeni Arap-İsrail savaşları neticesinde Filistinlerin bir bölümünün Lübnan’a gelmesiydi. Nüfusları artan Müslümanlar ülke yönetiminde daha fazla söz sahibi olmak istediler. 

Lübnan iç savaşının (1975-1990) önemli nedenlerinden biri de pamuk ipliğine bağlı olan, farklı kimlikler arasındaki dengeye dayanan siyasal yapıydı. 1989 yılında imzalanan Taif Anlaşmasıyla siyasal yapıda kısmi değişikliğe gidildi. Söz konusu Anlaşmayla, Maruni Cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlandı; Meclis’te Hıristiyan ve Müslüman milletvekillerinin sayıları eşitlendi ve milletvekillikleri bu grupların kendi içlerinde mezhepler arasında paylaştırıldı. Ancak bu, farklı etnik ve dinsel gruplar arasındaki siyasal güç mücadelesini sona erdirmedi. 

Lübnan’daki rejim şeklen “Parlamenter Demokratik Cumhuriyet”tir ve kuvvetler ayrılığı sistemine dayanmaktadır. Ancak ayrı olan yürütme, yasama ve yargı olmaktan ziyade bu güçlerin dinsel ve etnik kimlikler arasında ayrılmasıdır. Denge ve kontrol sisteminin bunun üzerinden işlemesidir, ki bu da sıklıkla tıkanan bir sistemdir. Sistem, siyasal partiler ya da ideolojiler üzerine değil dinsel/etnik/mezhepsel kimlikler üzerinden inşa edildiği için hayati nitelikteki kararlar için uzlaşmak bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Uzlaşma olmadığında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertelenmesi gibi durumlarla karşılaşmak olağan bir hale gelmektedir. Ülkede aşamalı olarak, dinsel/mezhepsel temele dayanmayan bir siyasal yapı oluşturulması Taif Anlaşması’ndan (1989) sonra Anayasaya eklenmiş olsa da, bu bir hayal olmaktan öteye geçemedi. 

Dinsel kimlikler içerisinde Müslüman ve Hıristiyan nüfus arasındaki oranlar iç savaşa kadar aşağı yukarı birbirine yakındı. Günümüzde ise dengeler Müslüman nüfus lehine. Üstelik onlar içerisinde de Şiiler çoğunlukta. Dolayısıyla bu, bölgede İran etkisini arttırıyor. Dinsel ve etnik kimliklerin kırılgan ve hassas dengeleri ile pamuk ipliğine bağlı bir şekilde iç barışını korumaya çalışan Lübnan’ı kırılgan yapan şeylerden biri de diğer ülkelerin müdahalesidir. Bunlardan biri yakın zamana kadar Suriye idi. İç savaş ve dış müdahale nedeniyle Suriye’nin müdahalesi ortadan kalksa da ülke üzerinde İsrail ve İran etkisi ve rekabeti yüksek düzeyde olmaya devam etmektedir. Ayrıca uzun iç savaş sonrasında yaralarını sarmaya çalışan Lübnan’daki tedirginlik son patlamayla biraz daha arttı. Bölge ülkelerinin yanı sıra küresel güçlerin de etkisi Lübnan’daki istikrarsızlığın nedenlerinden biri olarak sayılmalıdır. 

Tarihsel veriler bize gösteriyor ki sınıfsal, sosyal ve ekonomik çatışmadan demokrasi çıkar ama etnik ve dinsel kimliklerin çatışmasından demokrasi çıkmaz. Çıkacak olan iç savaştır, dökülecek olan kan ve gözyaşıdır. Umalım ki Lübnan, iç barışını ulusal bir kimlik etrafında birleşerek sağlar ve dış müdahalelerden sıyrılarak bölgenin refah içerisinde yaşayan ülkelerinin öncülerinden olur. Son patlamanın nedeni ne olursa olsun Lübnan devlet kapasitesinin zayıflığını bize açık bir şekilde gösteriyor. Etnik ve dinsel kimliklerin çatışmasının toplumu ve devleti ne kadar yorduğu, bununla güçlü bir demokrasi, sağlıklı bir toplumsal barış ve refah ortamı yaratılamadığı açıktır. Bu kırılganlıktan, “beka” endişesi yaşayan Türkiye’nin de çıkaracağı çok dersler var.  

Lübnan halkına baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. 

Kaynak: http://www.mfa.gov.tr/lubnan-kunyesi.tr.mfa