Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar, gerçek anlamda Bermuda Şeytan Üçgeni gibi… Türkiye de tam da bu üçgenin ortasında. Coğrafyanın etnik, dinsel ve mezhepsel zenginliği, emperyalist güçlerinden müdahalesiyle tam bir kaos ortamı yaratıyor. Bir başka deyişle bu topraklar kendi ortaçağını yaşıyor. Türkiye, hem imparatorluk mirasıyla, köklü tarihiyle ve hem de Cumhuriyetin kurucularının izlediği siyaset sayesinde bu Bermuda Şeytan Üçgeninin dışında kalabilmişlerdi ama bu coğrafyaya ilgisiz de değillerdi. Hatta bu ilgi, ölüm kalım mücadelesinin verildiği Kurtuluş Savaşı yıllarında bile sürmüştü. 

Birinci Dünya Savaşı yenilgiyle biterken 1918 yılının son baharında Osmanlı Kafkas ordusu hızla Azerbaycan’a girmiş ve buraları kurtarmıştı. Kısmi bir zafer gelmişti ama onu büyük ve ağır bir yenilgi izlemişti. Kurtarılan topraklardan çekilinmiş ve Kafkas coğrafyası da İtilaf devletlerinin etki alanına girmişti.

Sakarya Savaşı’nın hemen ertesinde Fransızlarla Ankara antlaşması imzalanıp Fransa ile masaya oturulduğunda ünlü Süleyman Şah Türbesi Türkiye toprakları dışında kalmıştı. Ancak 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşmasının (Türk-Fransız İtilafnamesi) 9. Maddesine göre Osmanlı hanedanının kurucusu Osman Gazi’nin babası Süleyman Şahın Caber kalesinde olan ve Türk Mezarı adıyla bilinen mezarı müştemilatıyla beraber Türkiye’nin malı olarak kalacak, Türkiye orada muhafızlar bulundurabilecek ve Türk bayrağı dikebilecekti. Kurtuluş Savaşı’nda ölüm kalım mücadelesinin sürdüğü bir dönemde bile Süleyman Şah Türbesine ve Nahcivan’a gösterilen ilgi şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcıdır. Bu ülkenin kurucuları tarihi bilen, coğrafyayı bilen, diplomasiye hakim insanlardı. 

Evet ikinci örneğimiz Azerbaycan’ın Ermenistan işgali altındaki topraklarını kurtarmaya çalıştığı bu dönemde Azerbaycan’ın özerk bölgesi Nahcivan’dan… Kafkaslardaki üç cumhuriyetin Sovyetleştirilmesi sürecinde (1921) Ankara hükümeti de, Sovyetlerle iyi ilişkiler kurarak yürüttüğü mücadele için silah, cephane, para yardımı sağlamaya çalışıyordu. Bu ortamda bile 16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars antlaşmalarında Nahcivan’ın özerk statüsünün korunmasına özen gösterilmişti. Nahcivan’ın Sovyetler içerisinde eritilmesini ya da diğer Kafkas cumhuriyetleri tarafından yutulmasını önlemeyi amaçlamıştı.

Moskova Antlaşmasının 3. Maddesi “… Nahcivan kesiminin, koruyuculuk hakkını üçüncü bir devlete hiçbir zaman bırakmamak koşulu ile, Azerbaycan koruyuculuğunda özerk bir bölge oluşturulması konusunda anlaşmışlardır” demektedir. Yukarıda belirttiğim üzere Nahcivan’ın statüsünü korumaya yönelik bu madde, yine ölüm kalım savaşının sürdürüldüğü döneme aittir. Aynı durum Kars Antlaşmasının 5. Maddesinde de teyit edilmektedir. 

Kurtuluş Savaşı’nın hemen ertesinde henüz Lozan görüşmeleri sürerken Türkiye, Nahcivan ve Azerbaycan’daki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Moskova ve Kars antlaşmalarına göre Nahcivan özerk statüye sahipti. 27 Şubat 1923 tarihinde Nahcivan şurasının Azerbaycan’a ilhakına dair eğilimlerine Türkiye karşı çıktı. TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa imzasıyla yayınlanan kararnamede (6 Mayıs 1923) Moskova ve Kars antlaşmalarına atıf yapılarak, Nahcivan’ın statüsünün değiştirilemeyeceği belirtilmekteydi. Türkiye’nin amacı bir oldubittiye getirilerek Nahvican’ın Sovyetler Birliği ya da diğer Kafkas Cumhuriyetleri tarafından parçalanmasını, yutulmasını önlemekti. Düşünün henüz kendisi barış antlaşması imzalamamış ve savaş tehlikesi halen kapıda olan Türkiye, kendi müttefiki olan Sovyetler Birliği’nin bir oldubittisini de önlemeye yönelik tavır geliştiriyordu. Dışişleri Bakanlığı gelişmeleri yakından takip ediyordu ve bu doğrultuda Bakanlar Kurulu karar alıyordu. TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa da söz konusu karar doğrultusunda bir kararname yayınlıyordu. Lozan ile yüzyıllardan beri Batı ile devam eden sorunlarını çözmek için hayati bir mücadele veren Türkiye, bu ortamda bile hem Süleyman Şah Türbesini ve hem de Nahcivan’ı ihmal etmiyordu. 

1921 yılında Kurtuluş Savaşı sırasında Süleyman Şah türbesi kendi sınırları dışında kalmasına rağmen Fransa’ya karşı burayı elinde tutabilen bir Türkiye var. 2015 yılında ise terör örgütleri karşısında türbeyi taşımak zorunda kalan Türkiye’yi hatırlatmakta fayda var. 1921 Türkiye’si Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde elindeki kıt imkanlara rağmen hem Süleyman Şah türbesine ve hem de Nahcivan’a sahip çıkmayı başarabilmişti. Dolayısıyla bu mirasın izinden gitmekte fayda var.