Atatürk’ün Nutuk’ta Cumhuriyet’in ilanına ilişkin ayrıntılarıyla anlattığı kısım, Cumhuriyetin kaotik bir süreçte kurulduğunu ve Atatürk’ün kaosu fırsata çevirmeyi bildiğini göstermektedir:

Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, 9 Ekim 1923 günü Meclis'e bir maddelik bir yasa tasarısı önerdi. Meclis'in pek büyük çoğunluğunca kabul edilen yasa “Türkiye Devletinin yönetim merkezi Ankara’dır” diyordu. Bunun üzerinden geçmeden Meclis'te Ali Fethi Bey'e ve hükümetine karşı sataşma ve eleştiriler başladı. Kimi milletvekillerinin ülkenin kurtarılmasından sonra bakan olma isteği artmıştı. İş başındaki bakanları beğenmiyorlardı. Bu arada Meclis'te, Halk Fırkası yönetimiyle uzlaşıp birleşmeye gerek görmeden, bağımsız ve gizli olarak çalışan bir grup ortaya çıktı. Bu grup, iyi niyetli ve adil görünerek bütün parti üyelerine kendi görüşlerini benimsetmekte başarılı olmaya başladı. Örneğin bir parti toplantısında Meclis İkinci Başkanlığına İstanbul'da bulunan Rauf Bey'in Meclisçe seçilmesini sağladı.

Oysa Atatürk, Rauf Bey'in Meclis İkinci Başkanlığına seçilmesini uygun bulmuyordu. Çünkü Rauf Bey daha yakın zamana kadar Bakanlar Kurulu Başkanı idi. Lozan Barış Antlaşması sonrasında İsmet Paşa ile anlaşmazlıkları neticesinde Başbakanlıktan çekilmek zorunda kalmıştı. Onu İkinci Başkanlığa getirmek, bütün Meclis'in Lozan Barış Antlaşması’nı imzalayan ve Bakanlar Kurulu'nda Dışişleri Bakanı bulunan İsmet Paşa'ya karşı olduğu anlamına gelecekti. Fethi Bey ve arkadaşlarının hükümet görevlerini yapamayacak bir duruma getirilmeleri nedeniyle Fethi Bey bundan birçok kez yakınarak görevinden çekilmek istedi. Bakanlar da onunla aynı fikirdeydiler.

Sorun, hükümetin Meclis tarafından seçilmesinden kaynaklanıyordu. Bakanlar Kurulunun her gün temelsiz bir takım nedenlerle düzenli çalışmaktan alıkonulduğunu gören Mustafa Kemal Paşa, uygulamak için uygun zamanını beklediği rejim değişikliği için harekete geçti. Rauf Bey'in Meclis İkinci Başkanlığına seçildiği 25 Ekim 1923 günü Bakanlar Kurulunu Çankaya'da topladı. Fethi Bey'in de, bakanların da görevden çekilmeleri ve şimdilik görev almamaları gerektiğini söyledi (O dönemde hükümet üyesi olan Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa bu kararın dışında tutuldu). Böylece, iktidar olma konusunda hırslı olan bu muhalif grubu, hükümet kurmakta tamamen serbest bıraktılar. Bunların istedikleri gibi bir bakanlar kurulu kurarak ülkenin geleceğine el koymalarına şans tanıdılar. Bu, bir riskti. Ancak Mustafa Kemal Paşa söz konusu grubun hükümet kurmaya da, ülkeyi yönetmeye de gücünün yetmeyeceği düşüncesindeydi.

Mustafa Kemal Paşa, Meclisi aldatmağa çalışan iktidar hırsı içindeki grup hükümet kurmayı başarsa bile, bir süre onun yönetimini izlemeyi ve hatta yardımcı olmayı düşünmekteydi. Hükümet ülkenin içinde bulunduğu yeni süreci anlamakta ve uygulamakta sıkıntı çıkarırsa, bu konuda Meclis'i aydınlatacaktı. Eğer muhalif grup hükümet kuramazsa, ortaya bir düzensizlik hali ortaya çıkacaktı. Meclis, bunun farkına vardıktan sonra Mustafa Kemal Paşa duruma el koyacak ve sorunu tasarladığı şekilde çözecekti.

Bakanlar Kurulu'nun çekilmesinden hemen sonra milletvekilleri gruplar halinde toplanarak yeni Bakanlar Kurulu listeleri oluşturma çabası içerisine girdiler. Bu çaba 28 Ekim günü geç saatlere kadar devam etti. Bakan olmaya istekli milletvekili çoktu. Bu nedenle de hiçbir grup, bütün Meclis tarafından kabul edilebilecek ve kamuoyunca iyi karşılanacak bir aday listesi saptayamıyordu. Bazı gazetelerin Rauf Bey'in “Ulusal egemenliğimizi her şeye ve her şeye (!) karşı koruyalım” öğüdünü yayınlaması, Ankara'daki milletvekillerini etkileyemiyordu. Ayrıca yeni ordu müfettişi Ali Fuat Paşa'nın İstanbul'da Rauf Bey, Refet Paşa, Adnan Bey ve daha birçok kişi tarafından karşılandığını yazmaları, Rauf Bey'le Kazım Karabekir Paşa'nın resimlerini basmaları da dikkatleri yeterince çekmedi. Halk Fırkası Yönetim Kurulu da kabul edilebilecek bir aday listesi ortaya koyamamaktaydı.

28 Ekim gecesi Mustafa Kemal Paşa Çankaya'ya gitmek üzere Meclis'ten ayrılırken, o gün Ankara'ya gelen Kemalettin Sami ve Halit Paşa'lara rastladı ve onları akşam yemeğine davet etti. İsmet Paşa ile Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya gelmelerini söyledi. Çankaya'da Mustafa Kemal Paşa’yı görmek için bekleyen Rize Milletvekili Fuat ve Afyon Milletvekili Ruşen Eşref Beyler de yemeğe katıldılar. Mustafa Kemal Paşa, yemekte “Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz!” dedi. Orada bulunanların da onayının ardından nasıl bir strateji izleneceği belirlendi ve Mustafa Kemal Paşa herkese görev dağılımı yaptı. Görev dağılımının ardından herkes –İsmet Paşa hariç- Çankaya köşkünden ayrıldı. Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa ile bir yasa tasarısı hazırladı ve 1921 Anayasası'nın devlet biçimine ilişkin birinci maddesinin sonuna “Türkiye Devleti'nin hükümet biçimi cumhuriyettir” cümlesini ekledi…

Ertesi gün, yani 29 Ekim 1923’te Halk Fırkası Meclis Grubu, hükümet bunalımını görüşmek üzere toplandı, tartışmalar sonuçsuz kalınca -Kemalettin Sami Paşa'nın önerisi üzerine- Mustafa Kemal Paşa’yı Genel Başkan olarak sorunu çözmek için görevlendirdi. Çankaya köşkünden toplantıya gelerek kürsüye çıkan Mustafa Kemal Paşa, “Efendiler, Bakanlar Kurulu seçiminde görüş ayrılığına düşüldüğü anlaşılmıştır. Bana bir saat izin verin. Bulacağım çözüm yolunu bilginize sunarım” önerisinde bulundu. Bu bir saat içinde gerekli kişileri Meclis'teki odasına çağırarak görüşen M. Kemal Paşa, 28/29 Ekim gecesi hazırladığı yasa önerisi taslağını gösterdi ve desteklerini sağladı. Öğleden sonraki Parti toplantısında da çözüm önerisini açıkladı.

Cumhuriyetin ilanı sürecinde yönetim konusunda yaşanan kaotik süreci Atatürk fırsata çevirmişti. Parlamenter demokrasiye dayanan cumhuriyet bu şekilde kurulmuştu. Burada vurgulanması gereken Kurtuluş Savaşı’nı yürütenin de Parlamenter demokrasiye dayanan cumhuriyeti kuranın da Meclis olmasıydı. Vatanı kurtaran da devleti kuran da Meclis’ti. Aslında Cumhuriyet fikrinin temellerini Birinci Meclis’in açıldığı ilk günde bulmak mümkündür. Meclis, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu, Meclis’in üzerinde başka güç tanımadığını –Padişah-Halife dahil- ilan ettiği andan itibaren Fransız Devrimi’ndeki Konvansiyon Meclisi’nin niteliklerine bürünmüştü. Meclis’i siyasal sisteminin merkezine oturtan bir siyasal sistemle, kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter demokrasiyle Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girmeyi diliyor, Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum.