İkinci Ergenekon davasında tutuklu olan sanık Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna Hizb-ut Tahrir üyesi olduğu iddia edilen Mahmut Oğuz Kazancı’ya ait telefon rehberinin emniyet tarafından yanlışlıkla yüklendiği ortaya çıktı.

Buna argo söylemle rezaletin son perdesi derler.

Olay nasıl meydanı çıktı?

13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi üye hâkimi Sedat Sami Haşıloğlu, Teğmen Mehmet Ali Çelebi’ye“Telefonunda eşin ve kaynanan diye kayıtlı kişiler var. Ancak sen bekârsın. Bu numaralar da Hizb-ut Tahrir üyesi Mahmut Oğuz Kazancı’nın telefon rehberiyle aynı Kazancı ile ilişkin nedir?” Diye soruyor.

Sanık yanıt olarak, Kazancı ve bu numaralarla ilişkisinin olmadığını söyleyince, mahkeme heyeti, cep telefonunun sinyal kayıtlarının TİB’den alınmasını ve telefonun da bilirkişi tarafından incelenmesini kararlaştırıyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden mahkemeye gönderilen tespit tutanağında, “Mahmut Oğuz Kazancı ve Mehmet Ali Çelebi’den el konulan telefon ve sim kart çözüm tutanaklarının yapılan incelemesinde, Mahmut Oğuz Kazancı’nın telefonuna ait rehber bilgilerinin, Mehmet Ali Çelebi isimli şahsa ait sim kart ve telefon çözüm tutanağında da bulunduğu görülmüştür. Konu ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda Mahmut Oğuz Kazancı’nın telefonuna ait rehber bilgilerinin ‘sehven’ Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna ait rehber dökümlerinin içerisine eklenmiş olabileceği değerlendirilmiştir”.

Böyle bir yanlışlığın yapılabildiğini mantıken kabul etmek olanaksızdır.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu yanıtı vermekle de yetinmeyerek, Teğmen Mehmet Ali Çelebi hakkında son hükmünü de mahkemeye bildirerek, sanığın Hizbü-t Tahrir terör örgütüyle irtibatlı olduğunu belirtiyor.

Bu konuda ki yanıta bakalım.

“Sonuç olarak, Çelebi'nin Hizbü-t Tahrir terör örgütüyle irtibatı, basında yer alan iddialarda olduğu gibi Mahmut Oğuz Kazancı'nın telefon rehberindeki kayıtların sanık Çelebi'nin telefonunda da bulunmasına dayandırılmamış, bu konu sanık aleyhinde sonuç doğuracak biçimde adli işlemlerin hiçbir aşamasında değerlendirilmemiştir. Adı geçen sanığın terör örgütüyle olan irtibatı, soruşturma dosyasında somut bir şekilde mevcut olan TİB kaynaklı HTS raporları, adli kararlı telefon görüşmeleri, el konulan fiziki ve dijital dokümanlar ile diğer sanık ifadeleri dayanak alınarak ortaya konmuştur.”

Yanıtta görüldüğü gibi “Çelebi'nin Hizbü-t Tahrir terör örgütüyle irtibatı,........ Mahmut Oğuz Kazancı'nın telefon rehberindeki kayıtların sanık Çelebi'nin telefonunda da bulunmasına dayandırılmamış, bu konu sanık aleyhinde sonuç doğuracak biçimde adli işlemlerin hiçbir aşamasında değerlendirilmemiştir.”Denilmektedir.

Oysa durum hiçte böyle değildir. Yargıç Sedat Sami Haşıloğlu olayın farkına varmasaydı, böyle bir araştırma yapılamaz ve o kayıtlar bal gibi sanık aleyhine değerlendirilirdi.

Anayasamızın 38/4 maddesi “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” Diye bir masumiyet karinesi koymuştur.

Bu karineye göre, Teğmen Çelebi’nin Hizbü-t Tahrir terör örgütüyle irtibatlı olup olmadığı ancak mahkeme tarafından verilen son hükümle meydana çıkacaktır.

Oysa İstanbul emniyeti peşinen irtibatı kurmuş ve masumiyet karinesini göz ardı etmiştir.

Son zamanlarda polis el koyduğu olaylarda, herkesin görebileceği şekilde sıkça orantısız güç kullanılmakta, buna karşın iktidar kılını kıpırdatmamaktadır.

Adını Ergenekon koydukları davada, polisin sanıklar aleyhine kanıt ürettiği yazılı ve görsel medyada tartışma konusu yapılmakta ve bu konuda kitaplar yazılmaktadır.

Yıllarca polis ile birlikte çalışan bir kamu görevlisi olarak, bu tür uygulamalar benim dönemimin polisinde ender görülen olaylardı.

Polisin bu tavırları ve iktidarın suskunluğu, acaba polis devletinin alt yapısı mı oluşturuluyor? Kuşkusunu yaratmaktadır.

İktidar, teğmen Çelebi’nin olayının gizlenecek tarafı kalmadığı için sözde bir soruşturma başlatmış, şimdiye kadar bu tür zorunlu soruşturmalardan bir sonuç alınmadı. Bu soruşturmada da bir şey çıkaracaklarını sanmıyorum. Sonucu bekleyip göreceğiz.

Can ve mal güvenliğimizi teslim ettiğimiz güvenlik güçlerimizin büyük bir çoğunluğunun bu durumdan rahatsız olduğu kuşkusuzdur.

Olanlar karşısında insanın aklına, yoksa demokratik hukuk devletinden vazgeçip polis devleti mi oluyoruz? Sorusunu sormak geliyor.