ONUR GÜMÜŞ / EGE MECLİSİ - Bir ekran klasiği haline gelen Ege Meclisi’nin bu haftaki konuğu Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakkı Uyar oldu. 23 Nisan 1920 tarihinden başlayarak, bugünün önemine dikkat çeken Uyar, ülkenin ulusal bayramlara ihtiyacı olduğunu ifade etti. Ülke içinde ulusal kimlik oluşturmanın önemine değinen Uyar, ‘’Eğer ulusal kimlik inşasını erozyona uğratırsınız, ulusal egemenliği de, demokrasiyi de, Cumhuriyeti de erozyona uğratırsınız’’ şeklinde konuştu.
23 Nisan 1920 tarihinin birkaç anlamı olduğunu belirten Uyar, ‘’Kurtuluş savaşını yönetecek olan yönetim organın belirlendiği tarih 23 Nisan 1920’dir.Kurtuluş savaşı yapan birçok millet var. Bizimkinin birkaç üstün temel noktası da mevcut. Bizim Kurtuluş Savaşımız, yapı itibariyle demokratik bir meclisle yürütmüştür. 20. yüzyıldaki en büyük bağımsızlık savaşıdır. Kuvvetler birliği meclisin elindedir’’ dedi.
İlk meclisin yapısına bakıldığında önceki ve sonraki meclislerden ayrıldığını vurgulayan Uyar, ‘’Kurtuluş Savaşı’nı yönettiği için olağanüstü bir meclistir ve siyasi partiler yer almaz. Partiler üstü, ulusal bir meclis ve herkesi tek çatıda toplayan bir meclis olarak ortaya çıktı. Buna rağmen meclis, Kurtuluş Savaşı’nı savunanlar tarafından oluşturuldu. Bu meclis yapı olarak son derece kimlikli bir meclis, hepsinin ortak noktası ülkeyi kurtarmaktır. 2 karşıt grup mecliste yer alıyor ve bu iki grubun karşı karşıya gelmesinin nedeni; ülkenin sisteminin savaştan sonra ne olacağı ve ülkeyi kimin yöneteceğinin kavgasıydı. Meclis, Mustafa Kemal’e yetki verme konusunda son derece titiz davranmıştır. İdeolojik yelpazesi en geniş mecliste diyebiliriz. Turancılar, geleneksel muhafazakârlar, solcular, İslamcı komünistler bile bulunurdu’’ ifadelerini kullandı.
Meclisin içinde Osmanlı’daki meşruiyet sisteminin devam etmesini isteyenler ve diğer tarafta da Cumhuriyet’i savunanların olduğunu dile getiren Uyar, ‘’Bu grupların kavgası özellikle 1921-1922’den sonra yaşanmaya başladı. Meclis ülkeye egemen olmuştu, İstanbul hükümetini etkisiz kılmışlardı. Ülkenin direniş noktası Ankara haline gelmişti. Meclis içindeki çatışmalarının tırmandığı tarihlerde bu zamanlardı. Bu dönemde İttihatçı kadro etkisizleştirildi. Mustafa Kemal’in egemenliği büyük ölçüde sağlandı. Ama 2. Grup Mustafa Kemal’i siyasi yaşamın dışarı çıkarabilmek için, ‘’Türkiye sınırları içerisinde doğmayanlar milletvekili olamaz’’ demişlerdi. Çünkü Mustafa Kemal Selanik doğumluydu. 2 grup arasındaki çatışma net olarak 1923 seçimlerinde kendini gösterdi’’ şeklinde konuştu.
Ankara’nın başkent olma süreci ile ilgili bilgi veren Uyar, ‘’Osmanlı Devleti 3 kez başkent değiştirmiştir. Osmanlı, Anadolu İmparatorluğu’ndan ziyade, Balkan İmparatorluğuydu. Başkenti de bu yüzden İstanbul oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Anadolu’ya taşınması ise güvenlik kaygılarından dolayıdır. Mondros’ta, itilafların ilk geldiği şehir İstanbul’du, Kurtuluş Savaşı’nın sembol kentlerinden biri ise Ankara’dır, meclisin açıldığı yerdir, ülkenin ortasındadır, merkezi bir noktadır. Başka bir nedeni ise, yeni devletin Osmanlı’dan ayrı bir devlet olduğunu göstermek amacıyla Ankara seçilmiştir’’ dedi.
Mustafa Kemal’in İstanbul’a, İstanbul hükümetinin itilaf devletleriyle iş birliği içinde olduğu için bir nevi küskün olduğunu da belirten Uyar, ‘’Mustafa Kemal, 1927’ye kadar İstanbul’a gitmemiştir. İstanbul’u başkent olarak unutturmak istemesi de gitmemesinin nedenleri arasında var. Atatürk döneminde basılan paralarda sembol kentler içinde İstanbul yoktur. Halkın beynine İstanbul’un başkent olmayacağını kazımak istemiştir. Paralarda İstanbul’un yer alması ve İstanbul’a gidişi de 1930’lardadır’’ ifadelerin kullandı.
1921 Anayasası’nın tarihimizdeki en farklı anayasa olduğuna değinen Uyar, ‘’Şuan ki Anayasalarımız 150, 180 maddeliktir. 1921’de ise 24 maddelik bir anayasa mevcut. Bizim adımız bu yasayla Türkiye Büyük Millet Meclisi oldu. 1920’deki Anayasa’da Türkiye adı yer almıyordu. 1923’de kurulacak devletin adı 1921’de konmuş oldu. Başlangıç noktası budur. Kuvvetler birliğine dayanıldığı bir anayasadır. Olağanüstü bir anayasa olarak; ‘’egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ diyen bir anayasadır. 1. ve 2. Meşrutiyette, padişah meclisin üstündeydi. Bu sayede bu meclis, 1922’de saltanatı ve 1924’te halifeliği kaldırdı’’ dedi.
Mustafa Kemal’in rejimi gelecek nesillere emanet etmek amacıyla 23 Nisan’ı çocuklara ithaf ettiğini belirten Uyar, ‘’Gelecek nesiller ülkeyi daha ileriye taşıyacak nesildir. 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 9 Eylül, 29 Ekim ulusal bayramlardır. Bunlarla millet olursunuz. Ulusal kimlik inşa etmeden, ulusal egemenlik ilan edemezsiniz. Etnik kökeni, dini ve mezhebe dayandırmadan bu yapılmıştır. Avrupa’da, demokrasinin geliştiği ülkelerde bir üst kimlik tanımlanmıştır. Bunu başarırsanız, ülkenizi modernleştirip, ileriye taşıyabilirsiniz. Bunlar için bayramları kutlamaya ihtiyaç var’’ şeklinde konuştu.
1921 tarihinden itibaren 23 Nisan’ın kutlanmaya başladığını ifade eden Uyar, ‘’Cumhuriyet’in ilk yıllarında; halkın katılımı, çocukların katılımıyla daha devrimci bir ruhla kutlanmıştır. 2. Dünya savaşında biraz aksamıştır, savaş koşulları dolayısıyla. 1950’den sonra cıvımıştır, 1980’den sonra cılkı çıkmıştır. Ulusal bayramları kenara atarsanız ciddi bir sorun yaşarsınız. Ülkenin çimentosu ulusal kimliktir. Dini, mezhebi, etnisiteyi tanımlayamazsanız. Bunları yan yana tanımlarsanız kan gövdeyi götürür. Bakınız Ortadoğu… Ulusal bir kimlik inşa etmek zorunludur’’ dedi.
Ulusal bayramları kutlama konusunda günümüzde ciddi sorunlar olduğunu dile getiren Uyar, ‘’Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle sorunluysanız, onun yerine başka kimlik inşa etmeye başlıyorsunuz. 23 Nisan’ın yerine Kutlu Doğum Haftası kutlamak gibi… Eğer ulusal kimlik inşasını erozyona uğratırsınız, ulusal egemenliği de, demokrasiyi de, Cumhuriyeti de erozyona uğratırsınız. Türkiye’yi yönetenlerin silkinip biz hata yapıyoruz demesi gerekiyor. Ulusal kimliğimizi korumak ve muhafaza etmek zorundayız denmelidir’’ ifadelerini kullandı.
Ulusal bayramların zoraki kutlanacak bayramlar olmadığını ve devlet zoruyla kutlanmayacağını ifade eden Uyar, ‘’Halkın kendisi kutlamaya başladığında, kutlamalar engellenmeye çalışılıyor. Orda terör var, burada bu var erteledik deniyor, önemsizleştirme ciddi bir sorun. Sivil toplumun kutlamasına izin vermek lazım ama devletinde, ülkeyi yönetenlerinde, halkında, Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle birlikte yürümesi lazım... Ülkeyi yöneten kadroların Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle sorunu olduğunu düşünüyorum’’ dedi.
Son dönemlerde sıkça tartışılan Başkanlık Sistemi’ne ilişkin yorumlarda bulunan Uyar, ‘’Aslında demokrasi parlamenterdir. Parlamenter olmayan bir demokrasiden söz edemezsiniz. Bugün bizde tartışılan şey parlamentoyu, danışma organına dönüştürecek ve bizi birkaç yüzyıl geriye götürecek, kişi egemenliğe dayanan, kurumsal egemenliği ortadan kaldırmayı hedefleyen sorunlu bir yapıdır. Bundan dolayı, Türkiye’de tanımlandığı itibariyle sorunlu ve ülkenin geleceği açısından riskli bir sistem olarak görüyorum’’ şeklinde konuştu.
Son olarak ülkenin 100 yıllık Cumhuriyet, 150 yıllıkta parlamenter geleneği olduğunu belirten Uyar, ‘’. Halkımızın 150 yıllık parlamenter geleneğe sahip çıkmasını, geçmişteki deneyimlerden ders çıkarmamızı ve bu derslerle geleceğin Türkiye’sini inşa etmeyi hedeflemeliyiz. Yeter ki Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle barışık olalım’’ dedi.