Yıllardır süren PKK terörü yüzünden kardeş olan Türkler ve Kürtler ayrışarak bu günlere geldiler.

PKK saldırısı sonuncunda şehit olan güvenlik görevlilerinin ve operasyonlar sonucu ölen PKK militanlarının ailelerine düşen ateşin etkisi her iki tarafta da büyük acılar yarattığını kabul etmek gerekmektedir.

Hiçbir devlet, ülkesinde meydana gelen terör olaylarına prim vermez. Türkiye’nin yaptığı da bu olmasına karşın Kürt kardeşlerimizin büyük bir bölümü ne yazık ki bu gerçeği kabul etmemektedir.

Kürtlerin alt kimlikleri hakkında zaman içinde devletin hataları olmuştur. Bu gerçeği de kabul etmek gerekir.

-Ana dilleri olan kütçe şarkı söylediklerinde cezalandırıldıklarını,

-Kürt diye bir millet yoktur, kışın kar serleşip kart-kurt edince, bundan ötürü Kürt denildiğini, kendini bu konuda uzman olarak görenler tarafından savlandığını,

Herkes bilmektedir.

Devlet zaman içinde bu hatalarını anlamış, verilmesi gereken tüm alt kimlik haklarını tanıdığı halde, hala Kürt sorununu bahane ederek terörü desteklemek ne kardeşliğe ne kader birliğine sığmaktadır.

Bence terörün bitirilmesi için aşağıda koşulların oluşturulması gerekir.

Öncelikle, örgütün silah bırakması, sonrada devletin doğudaki Feodalitenin üstüne giderek yapılacak bir toprak reformu ile her aileye aş ve iş sağlanması, devletin özel teşebbüsten beklemeden doğuya yatırım yaparak fabrikalar kurması, yalnız doğuda değil Ülkenin her bölgesinde yerel yönetimlere daha fazla yetki vermesi (özerklik anlamında değil) halinde terörün sonlanacağından eminim.

 Bu koşullar yerine getirildikten sonra köklü bir barış için genel bir af herkes tarafından hoş karşılanır ve barışın pekişmesini sağlar.

Ne yazık ki PKK terör örgütünün silah bırakmaya ve olaylara son vermeye niyetli olmadığı görülmektedir.

Bu durumu sağlamanın sorumluluğu BDP ve bölgedeki Kürt kardeşlerimize düşmektedir.

Her yeni olay sağlanması olası barışa büyük darbe vurmaktadır.

“Bir musibet bin nasihattan iyidir” diye çok güzel bir özdeyiş vardır.

Ulus olarak hepimizin yüreğini dağlayan Van/Erciş depreminde zarar gören, hayatını kaybeden yurttaşlarımızın çoğunluğu Kürt kardeşlerimizdir. Tabii ki bu arada Türkler, Lazlar, Çerkezler vardır.

Ancak bu deprem göstermiştir ki bu toprak üzerinde yaşan Türk, Kürt Laz, Çerkez ve diğerleri hiçbir zaman birbirlerinden ayrılamazlar.

Kurtuluş savaşını omuz omuza vermişiz, birlikte şehit vermiş, birlikte gazi olmuşuz. Birlikte sevinmiş, birlikte üzülmüşüz. Çanakkale şehitliğinde Ağrılı Hüso (Hüseyin), Mardinli Şehmuz, Edirneli Mehmet, Çankırılı Satılmış, Ankaralı Ali, Rize’li Temel kucak kucağa yatıyorlar. Onlar, vatan için birlikte öldüler. Türk, Kürt, Laz, Çerkez diye bir ayırım yapmadılar.

Günlerdir tüm Türkiye Van felaketi için ağlamakta, yardım için büyük bir çaba harcamaktadır. Türk, Kürt, Laz, Çerkez ayrılığı, gayrlığı yaratanlar bu ayrılık furyasından siyasi ve ekonomik getiri elde edenlerdir. Bu dayanışmadan anlaşılıyor ki bu halklar temelde birbirinden ayrılamazlar.

Van depremi, tasada, kederde ve kıvançta birlikteliğimizi bir kez daha kanıtlanmıştır.

Güroymak ilçesinde 10 gün önce şehit olan polis memuru Şaban Kılıçaslan’nın kederli eşi İnci Kılıçaslan, Van’da meydana gelen depremi kalbinde hissederek depremzedeler için yardım kampanyası başlatması sonrasında Soranlara, “Bu durumu Türk-Kürt sorunu gibi göstermeye çalışıyorlar. Ama ben olaya öyle bakmıyorum” demesinden daha birleştirici, daha insanı, daha kardeşçe ne olabilir?

Dilerim herkes bundan bir ders çıkararak ve kardeş kanının dökülmemesi, anaların bir daha ağlamaması için elinden gelen özveriyi göstererek barış yolunu açacaktır.

Haydi, Türkiye bu barışı gerçekleştir.

Depremde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Türkiye’nin başı sağ olsun.