Bundan bir süre önce Atatürk resmi olan fularla Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) girmek isteyen bir bayanı meclis polisi, “Siyasi simge” ile giremeyeceği gerekçesiyle engellemek istemişti.

Bu rezalet, kamuoyunda gerekli tepkiyi görmeyince doğal olarak arkası gelecekti.
Ve geldi.
CHP grup toplantısına katılmak üzere TBMM Dikmen kapısına gelen bir grup kadın, Atatürk resmi bulunan kravat taktıkları için ayni gerekçe ile içeri alınmak istenmediler.
Buna engel olmak isteyen görevli polislerin bir yerden emir almadan bu uygulamayı kendiliklerinden yaptıklarını düşünmek olası değildir.
Emri veren kimdir? 
Varılmak istenen hedef nedir?
Bu soruların yanıtı açıktır. Ta Milli Nizam Patisinden beri AKP’nin tüm selefi (önceli) partilerin, laik Cumhuriyetle kan uyuşmazlıklarının olduğunu, Anayasa Mahkemesince “laikliğe aykırı eylemlerin odağı” oldukları gerekçesiyle kapatılmalarından, AKP’nin de ayni gerekçe ile para cezası almasından biliyoruz.
Ülkemizi emperyalist işgalden kurtaran, TBMM kararıyla laik Cumhuriyeti kuran büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN;
Hem bir kurtarıcı ve var oluşumuzun nedeni olduğunu,
Hem bir düzen kurucu devrimci olduğunu,
Hem bir siyasetçi, dolayısıyla siyasi bir simge olduğunu,
TBMM’nin, siyaset yapılan bir yer olduğunu, dolayısıyla tüm siyasi simgelere açık bulunduğunu,
Bilmemek cehalet değilse, olayda kasıt aramak gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla “dini bir simge” olduğu saptanan Türban’ı takanların, TBMM de AKP grup toplantısına kimse tarafından engellenmeden katıldığını, 9. dönem Türkiye Öğrenci Meclisinin özel birleşiminde Cemil Çiçek’in konuşmasından sonra, türbanlı öğrenciye yemin ettirildiğini ve diğer öğrencilerin ayakta alkışladığını biliyoruz.
Aslında, Laik Türkiye Cumhuriyetinin siyaset yeri olan TBMM’ne,  siyasi simgelerin değil, dini simgelerin sokulmaması gerekmektedir. Eğer doğru tanımlayabiliyorsak laikliğin gereği budur.
AKP iktidarına kadar da uygulama böyleydi.
İktidar partisine mensup Meclis Başkanının bu olaylardan haberdar olmadığı düşünülemez.
Birinci olaydan sonra bu tür çirkin olayların tekrar etmemesini neden durdurmadığını anlamakta güçlük çekiyorum.
Büyük önder karşı yapılan bu nankörlüğü açıklamak için sözcükler yetmiyor.
Şiddet ve nefretle kınıyorum.
Yazımı, ozan Süleyman Apaydın’ın bu durumu en iyi anlatan anlamlı şiiriyle bitirmek istiyorum. 

YIKIN HEYKELLERİMİ
Ey Milletim,
Ben MUSTAFA KEMAL’İM...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hala ‘’en hakiki mürşit’’ değilse ilim,
Kurusun damağım dilim.
Özür dilerim...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi.

Özgürlük hala
En yüce değer değilse eğer...
‘’Prangalı kalsın’’ diyorsanız köleler
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi...

Yoksa ‘’çağdaş medeniyet’’in bir anlamı
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz Heykellerimi...