Tüm Yerel sen Sendikası adına açıklamayı Şube sekreteri Bilal Altıner yaptı. Altıner açıklamasında “Böyle uygulamalar Yargı kararları ve insan haklarına aykırıdır.Hele böyle bir dönemde (At izinin İt izine karıştığı)İBB  yetkililerininin  bu uygulamadan bir an önce vazgeçmesi gerekmektedir. Böyle bir uygulamayıda asla kabul etmeyiz.Bizler kart okutmaya karşı değiliz.Burada gerçekten  verimliliği ve güvenliği sağlamak istiyorsanız öncelikle emekçilere güvenin.Kamu kaynaklarını emekçilerin ve halkın çıkarına kullanmak varken ,işyerlerini bir gözaltı merkezine çevirmekten vazgeçin.Bizler Kamu hizmetlerinin verimli bir şekilde vatandaşlara sunulmasına karşı değiliz.Emeğin haklarınının gasp edilmesine karşıyız”  dedi.

Tüm bel sen adına açıklamayı ise Şube başkanı Ulus Bozkır yaptı.Bozkır2da açıklamasında Bu uygulamadan derhal vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayarak Uygulamanın geri çekilmesi için  fiili ve hukuki mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti.



Daha sonra yazılı basın açıklamasını Genel iş Sendikası 3 Nolu Şube Başkanı Gürol Doğan yaptı. Doğan konuşmasını  şöyle sürdürdü”
İzmir Büyükşehir Belediyesinde örgütlü sendikalar olarak, İşveren İdare tarafından yapılan toplantı çağrısıyla Personel Devam Kontrol Sistemine geçileceği tarafımıza bildirilmiştir. Daha öncesinde sendikalarla konu hakkında herhangi bir görüşme yapılmaksızın gerçekleştirilen bu uygulama bir emrivakidir. Ben yaptım oldu zihniyetinin yansımasıdır.
İdarenin bildirdiğine göre, sisteme 9754 işçi ve memur dâhil olacak, personelin işyerine her giriş ve çıkışında kullanılacak, parmak izli ve yüz tanıyan fotoğraf çekimli bir şekilde uygulanacaktır. Belediyeye gelen yurttaşlar da benzer bir uygulamayla karşılaşacaktır.
Verimlilik ve güvenlik gerekçesiyle ortaya konulan sistem personelin tümüne yönelik kurumsal ve kitlesel bir mobbing uygulamasıdır. Öncelikle personelin her giriş çıkışında kart bastırmak personele yönelik bir güvensizlik göstergesidir. Personelin kötü niyetli, tembel ve işten kaytarmaya meyilli olduğu ön kabulüne dayanan; personeli kontrol etmede kendi amirine ve müdürüne güvenmeyen bir yaklaşımdır. Her fırsatta Belediyenin başarılarından bahseden İdare her halde bu başarıları sadece sistem dışında tuttuğu daire başkanları ve bürokratlarla gerçekleştirdiğini düşünüyor, emekçilerin bunda bir payı olmadığını sanıyor.
Ayrıca, parmak izi alımı ve fotoğraf çekimi kişisel verilerin depolanması anlamına gelir. Temel insan haklarına aykırı olduğu gibi bununla ilgili alınmış onlarca mahkeme kararının da yok sayılmasıdır. Emekçiler ulaşım, yemek vb. taleplerini ortaya koyduğunda Sayıştay ve mahkeme kararlarından bahseden İdare, emekçi göz hapsine alırken mahkeme kararlarını görmezden geliyor.  Diğer taraftan, gizlilik ve güvenlik konusunun Yüklenici firmanın insafına bırakılmış olması da önemli bir eksikliktir.  Ülkenin en iyi korunulan kozmik odalarına girilen, bilişim üst kurumlarının kapatıldığı, birçok davada kişisel verilerin çalınarak delil yaratıldığı ve bizzat Cumhurbaşkanınca at izinin it izine karışmış olduğu söylenen bir ülkede Yüklenici şirkete güvenerek parmak izimizi vermemiz beklenmesin. Bizler kendimizi fişletmeyeceğiz.
OHAL sürecinde onbinlerce çalışanın hukuksuz bir şekilde işten atıldığı, emekçilerin her gün yeni bir saldırıyla yüz yüze kaldığı bir dönemde gerçekleştirilen bu uygulama durumdan vazife çıkaran bir OHAL fırsatçılığıdır. Siyasi iktidarın ülkeyi bir açık hava cezaevine döndürmeye çalıştığı bir dönemde sosyal-demokrat bir Belediyede emekçilere bir köle kampı uygulaması dayatılmasını kabul etmiyoruz'