Yıllar önce İzmir’de inşaat mühendisi bir hanımla tanıştım. Medeni bir kocası, iyi gelirleri var. İkiz mongol bebekleri olunca, baba, arkasına bakmadan çekip gitmiş. Kadıncağız yardımsız, desteksiz, yaşama devam edip, çocuklarına eğitim aldırmaya çalışıyordu. Gücü gözlerinden fışkıran bir anneydi.

                                                                             …

Evimizin üst katında yaşayan, dünya tatlısı bir delikanlıyı, hayatının baharında kanserden kaybettik. Aile göçtü… İlk toparlayan baba oldu. Gözü yaşlı değil; gözleri artık kuruyup, yüreği çöle dönmüş anneyi ve gelinlik çağındaki kızını bırakıp gitti. Acısını nasıl ve kiminle hafifletti bilinmez. Geride, eli böğründe kalanları ben biliyorum ama…

                                                                            …

Bir süre önce, çift cinsiyetle doğan çocuklar hakkında bir köşe yazısı yazmıştım. Telefonumu gazeteden bulup beni aradı bir anne... Bir oğlu vardı ama kız(ımsı) kıyafetleri içinde geziyor, davranış farklılığı gösterip, insanlardan ürküyordu. Yazımda önerdiğim kurumla irtibata geçmiş. ‘’ Babası ne düşünüyor, yardımcı oluyor mu?’’ diye sordum. ‘’Çocuğa kızıyor, beraber görünmek istemiyor ‘’dedi ve şöyle devam etti:  ‘’Toplantılara gelenlerin çoğu annedir. Babalar ya ilgilenmez;  ya da utanıp gelmezler.’’ 

                                                                         …

Engelli çocuğunu her gün sırtında taşıyıp okula götürüyordu. Mahalleli toplanıp çocuğa tekerlekli sandalye aldılar. Dünyalar onun oldu. Öğretmeni sordu:

 ‘’Babası nerede?’’

‘’Çalışmaya gitti, ‘’dedi anne.

Aradan aylar geçti. Baba görünürde yok. Aile yokluk içinde. Anneye daha yakın olan birisi deşeleyince, ağzından kaçırıverdi:

‘’Kız düzelmeyince bizi koydu gitti. Biriyleymiş. Belki döner gelirse, etraftan utanmasın diye söylemiyorum.’’

Hala kocasının onurunu düşünüyordu.

                                                                            …

Etrafımda sayısız boşanmış çift var. Bölünmüş ailelerin çok ama çok büyük bir çoğunluğunun başında  bir solo anne var.  

Anlaşarak ya da anlaşamayarak, nasıl ayrı düşülürse düşülsün; evlat ortak ürün… Candan çok sevilir, uğruna canlar verilir. 

Lakin öyle değil işte. 

Baba nedense, giderken arkasına bakmıyor. Anne ise her şeye bakıyor! Anne çalışıyor, anne besliyor, anne okutuyor, anne kolluyor. Anne oğlunun ilk rüyasında, ilk sarhoşluğunda, ilk tıraşında; kızının ilk yürek acısında, ilk hayalinde, ilk hatasında… Hep yanında, yakınında.  Cebinden parasını, yüreğinden sevgisini eksik etmiyor.

Baba uygun görürse, uygun gördüğü kadar ve uygun gördüğü zamanda… 

Baba kendi sevdasında,  ‘’bu benim hayatım’’ a takılmış kalmış.

                                                         …

‘Biz’ demeyi öğrenemeyen babalar!

Başka ‘biz’ lere, yelken açanlar, 

açamayanlar, 

yolunu şaşıranlar, 

rüzgarda kaybolanlar, 

unutanlar, 

Bu babalar günü size değil.