EGE MECLİSİ - Basın açıklamasında konuşan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İş Hukuku alanında getirilmek istenen zorunlu arabuluculuk uygulamasının işçilerin haklarını telafisi imkansız bir şekilde ihlal edeceğini söyledi.

 Türk İş Ege Bölge temsilcisi Süleyman Yıldırım’ın da katıldığı açıklama öncesi konuşan Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu olarak İş Yasası’nda yapılmak istenen değişiklikleri emeğe karşı bir saldırı olarak gördüklerini ifade ederek, İş Hukuku alanında getirilmek istenen zorunlu arabuluculuk uygulamasının işçilerin haklarını telafisi imkansız bir şekilde ihlal edeceğini söyledi. Av. Aydın Özcan, zorunlu arabuluculuk uygulamasına ilişkin görüşlerini defalarca kamuoyu ile paylaştıklarını, TBMM ve ilgili bakanlıklara gönderdiklerini belirterek, “eğer zorunlu arabuluculuk olacaksa da mutlaka zorunlu taraf vekilliğinin de getirilmesi gerekmektedir” dedi. İzmir Barosu İş Hukuku Komisyonu’nun konuya ilişkin yürüttüğü çalışmaları bir rapor haline getirdiğini ve açıklama sonrasında TBMM ve ilgili bakanlıklarla bir kez daha paylaşılacağını söyleyen Av. Aydın Özcan, “bu görüşlerimizin dikkate alınmasını isteyeceğiz. Amacımız iş barışının sağlanması, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaması, işçilerin haklarını sonuna kadar almaları” dedi.

 İzmir Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Gonca Arkoç’un okuduğu basın açıklaması metni şöyle: 

BASINA VE KAMUOYUNA

İş Mahkemeleri Kanunu ile Birlikte Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılması Planlanan Tasarıdaki Düzenlemeler; Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelerle Güvence Altına Alınmış Özgürlüklere Aykırıdır. Kabul Edilemez!

Geçtiğimiz yıl tartışmaya açılan “İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı”nda yeni değişiklikler yapılarak Bakanlar Kurulu’nca 30.05.2017 tarihinde TBMM’ye sunulmuştur.

İkinci tasarıda, ilki gibi “Torba Yasa” özelliğini korumaktadır. İş Mahkemeleri kanununun yanında birçok yasada değişiklik yapılması öngörülmektedir. 

Tasarıya ilişkin İzmir Barosu’nun görüşleri şöyledir:

1-      Tasarının 3. maddesiyle; zorunlu arabuluculuk uygulamasının dava şartı olarak getirilmesi İş Hukuku’nun temel felsefesi olan “İşçiyi Koruma” ilkesine açıkça aykırıdır. Yargının iş yükünü hafifletmek için; “silahların eşit” olmadığı, güçlü işveren karşısında zayıf işçinin korunmaya muhtaç olduğu iş uyuşmazlıklarında zorunlu arabulucuya gidilmesi kabul edilemez. Arabuluculuğun gönüllü olması bir yere kadar kabul edilebilir. Kaldı ki, Arabuluculuk Kanunu’nda da “gönüllülük” esas alınmıştır. Hal böyle olunca iki kanun arasında da çelişki ortaya çıkacaktır.

2-      Tasarının genel gerekçesinde; İngiltere, Fransa, Avusturya, Hollanda ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerde, arabuluculuğa başvurunun zorunlu olmadığı belirtilmekte, ancak, her nedense, verilen örneklerden daha ileri bir hukuk sistemine sahip olmayan Malezya ve Arjantin’de zorunlu olmasına dayanılmaktadır. Karşılaştırmalı hukuktaki örneklerine ve uygulamalarına baktığımızda bile, söz konusu uygulamanın bizi daha ileriye götüremeyeceği açıktır.

3-      Ülke genelinde yılda 400.000 adet iş davası olduğu, buna yeni İş Mahkemeleri Kanunu taslağı ile Borçlar Kanununa tabi 200.000 iş davasının da ekleneceği düşünüldüğünde ve arabulucular ile arabuluculuk bürolarının sayısının her ilde yeterli düzeyde olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizin iş yargılamasında ZORUNLU arabuluculuğa hazır olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Bu nedenle, uygulamanın öncelikle belirli bölge ve şehirlerde, belirli davalarda pilot olarak denenmesi ve sonuçlarının gözlemlenmesi gerekmektedir. Aksi bir uygulama iş yükünü fazlasıyla arttıracak, yeni sorunlar doğmasına sebebiyet verecektir.

4-      Zorunlu arabulucuya başvurmadan dava açan tarafa, HMK 115’inci maddesine göre kendisine eksikliği gidermesi için süre verilmesi gerekirken, süre verilmeksizin dava şartı yokluğu nedeni ile davasının reddine karar verilmesi durumunda, yargılama giderleri kendisine yükletileceği gibi hak düşürücü süreler açısından da mağduriyetler gündeme gelecektir.

5-      Tasarıda 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda da önemli değişiklikler yer almakta olup, özellikle “tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması halinde, çözüm önerisi de getirebilmesi” ibarelerinin yasaya girmesi arabuluculuk müessesesinin ruhuna ve amacına zarar verecektir. Tarafsızlık ilkesine aykırıdır.

6-      Zorunlu arabuluculuk uygulamaları, tarafların üzerinde özgür iradeleri ile serbestçe tasarruf edebilecekleri ve silahların eşitliği ilkesinin uygulanabildiği davalar bakımından (ticaret, mülkiyet, sigorta vs.) olumlu sonuçlar doğurabileceği gibi, özellikle işçilik alacaklarında, gönüllü olması dahi uygulamada iş hukukunun temel felsefesi olan işçiyi koruma ilkesine aykırı düşecektir. İradilik ve eşitlik ilkeleri ihlal edilecektir. Ayrıca zorunluluk uygulamasının Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelere aykırılığı da bir gerçektir.

7-      İş davalarında, davadan önce arabulucuya gitmek ya da doğrudan dava açmak konusundan işçinin seçimlik hakkının olması daha hakkaniyetli bir uygulama olacaktır. Arabuluculuğun zorunlu olması halinde tarafların vekille temsil edilmesinin de zorunlu olması gerekir.

8-      Tasarıda İş Kanununun 21. maddesinde yapılmak istenen değişiklikle, yargılamada geçen sürenin ücreti ve diğer haklar ile işe başlatmama tazminatının “dava tarihindeki ücretin esas alınarak belirlenmesi” ile emsal ücretten uzaklaşılacaktır. Böylece yargılama süresince işyerinde gerçekleşen ücret artışlarından, kıdem tazminatı tavanı artışlarından ve hatta asgari ücretteki değişikliklerden işe iade davası açan işçi yararlandırılmamış olacaktır. Bu düzenleme, uzun yargılama süreçleri nedeniyle adaletli ve hakkaniyetli bir sonuç doğurmayacaktır.

9-      Tasarının 15. maddesiyle getirilen ve bir kısmı tazminat olan işçi alacaklarında zamanaşımının BEŞ yıla indirilmesi de büyük hak kayıplarına neden olacaktır. Kaldı ki, Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde;“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” hükmü bulunmaktadır. Devamındaki 147. maddede ise “Beş yıllık zamanaşımına tabi alacaklar” sayılmış ve burada işçi alacakları da bulunmamaktadır.  Borçlar Kanunundaki bu uzun sürenin işçiler bakımından BEŞ yıla indirilmesi (ilk tasarıda İKİ yıldı) en başta Anayasa’nın Eşitlik İlkesine de aykırıdır.

10-  Tasarıyla İş Kanununun 91’inci maddesinde yapılan değişiklikle işten çıkartılan işçilerin şikâyetlerinin İş Müfettişlerince incelenemeyeceği öngörülmektedir. Böyle bir düzenleme, İş Hukukunda işçinin korunması ilkesinin terk edilmesinin bir sonucudur.

11-  Toplu İş Sözleşmesinden kaynaklanan alacaklarda da arabuluculuk zorunluluğu getirilmesi sendikaların işçinin hak ve menfaatlerini koruyup geliştirme görevlerini sekteye uğratacaktır. Giderek sendikaları işlevsizleştirecektir.

12-  Yine 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasından doğan TİS’nin yorumu, işletme bünyesindeki işyerlerinin niteliğinin belirlenmesi, yasadışı grev ve lokavtın tespiti davalarına temyiz yolunun kapatılması ciddi bir hatadır. Böylesine özgün konularda temyiz yolunun kapatılıp, yeni kurulmuş istinaf mahkemelerine gidilmesi doğru değildir. Zira istinaf mahkemelerinde ilk derece mahkemeler gibi yargılama da yapılacağından içtihat oluşturma ya da uygulama birliği sağlama gibi bir işlevleri olmayacaktır. Ayrıca İstinaf Mahkemelerinde, davanın esasına bakılacağı düşünüldüğünde yargılamanın hızlanması da söz konusu olamayacağı çok açıktır.

Sonuç olarak; sözde yargının iş yükünün hafifletilmesi gerekçesiyle getirilen bu değişiklikler, işçiler ve sendikalar açısından ciddi hak kayıplarına neden olacaktır. İşçilerin ve Sendikaların yargı yolunu etkin bir şekilde kullanmalarının önü kesilmektedir. Dolayısıyla bu tasarı; hak arama özgürlüğünün kısıtlanması ve etkin başvuru yollarının tıkanması yönlerinden de

ANAYASAYA AYKIRIDIR.

En azından, iş davalarında, davadan önce arabulucuya gitmek ya da doğrudan dava açmak konusunda işçinin seçimlik hakkının olması ve zorunlu arabuluculuk varsa zorunlu vekilliğin de öngörülmesi daha hakkaniyetli bir uygulama olacaktır.