Zeki Müren, 1950'li yıllarda dünya turnesi sırasında  Las Vegas'ta piyanist-şantör Liberace'yi  izlemiş. Onun sahnesine kostümlerine ve ışıltısına hayran olmuş. Türkiye’ye dönünce bu  şatafatlı kıyafetleri bire bir uygulayarak  bir ilk gerçekleştirmiş. 

Behind the Candelabra isimli Libberace’yi anlatan  Steven Sodeberg fimini izlerseniz (tavsiye ederim) Zeki Müren’in sahnesine ve kostümlerine neyin ilham olduğunu görürsünüz.  (Lİberace’yi Michael Douglas müthiş bir performansla oynamış)

Zeki Müren çok yönlü bir sanatçı. Romantik çağ mensubu. Kıyafetlerine de isimler vermiş: Susamış İstiridye, Yakut Kadeh, Sedef Prens, Şampanyanın Rüyası, Gelinciklerin Türküsü, Çocukluğumun Bayram Yeri, Mimozaların Tebessümü, Çapkın Kızılcıklar, Hıçkıran Gitarlar, Sırdaş Geceler...

Benim en çok ve en hasretle andığım da güzel, doğru ve hatasız Türkçe’si… Şimdiki diyalogları ve yazım hatalarını görse pek üzülürdü sanırım. Türkçe dil bilgisi seviyesi yürekler acısı durumda. En güzel Türkçe konuşması gereken spikerler, sunucular, gazeteciler, tiyatro sanatçıları bile hata üzerine hata yapıyor, daha da kötüsü kendilerini düzeltmeye çabalamıyorlar.

Aşağıda onun çok az bilinen şiiri yer alıyor.

 

Bursa Sokağı / Zeki Müren

Beni bursa sokağında vurdular

Güneşi olmayan bir sabahta

Yeşil şarap aktı bileklerimden

Bir çöpçünün nasırlı eli saçlarımda

"Picadilly" kızları öbek öbek göz pınarlarımda

Sarhoşlar avuçlarımda yürüdü

Ömür çizgim bir postalın kabarasında

Güneşi olmayan bir sabahta

Beni Bursa sokağında vurdular

Küf kokan kızlar taşıdı kollarımdan

Terli köy çocukları

İşkembe işkembe eller

Sarımsı sarımsı dişler

Tüm sarı ne varsa, tüm solgun her şey

Eflatun gözler, siyah dudaklar

"Picadilly" kızlarında

 

Beni bursa sokağında vurdular

Bir akşam gazetesinde sayfa sayfa ismim

Karakol taşları hep soğuk mudur?

Ağustos'ta da nem nem midir merdivenler?

O günden beri güneşsiz sabahlardan korkarım

O günden beri...

O sokağın her taşında ben varım...