EGE MECLİSİ - İzmir’de gazetecilerle bir araya gelen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, "16 Nisan'daki anayasa değişikliği ile tuzağın büyüğü kuruldu. Cumhurbaşkanı çağırsın beni. Bir saat içerisinde bu anayasa değişikliğinin yargı üzerinden Türkiye’ye kurulmuş bir tuzak olduğunu anlatacağım" dedi.

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, Küçük Kulüp Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sarıgedik’in organize ettiği toplantıda basın mensuplarıyla buluştu. Ülke gündemini değerlendiren Feyzioğlu, Man Adası tartışmalarına da değinerek şunları söyledi:

"'Seni pişman edeceğiz' açıklamaları talihsiz açıklamalar. Anayasal sistemimiz özellikle 16 Nisan referandumunun ardından öyle bozuldu ki. HSYK’nın oluşumu neredeyse tek başına iktidar partisi genel başkanının iki dudağının arasına bırakıldı. Ya parti genel başkanı olarak, ya da cumhurbaşkanı olarak üyeleri belirleme yetkisine sahip oldu. Bu konuda adım atacak savcı da bu konuda karar verecek hakim de o HSYK’ya tabi. Demek ki bu kişilerin en ufak bir şaibe olmamasını teminen çok tedbirli konuşmaları lazım. Bırakınız tehdit etmeyi, 'pişman olacaksın' gibi cümleleri, 'gereği neyse yapılsın' diye konuşmamaları lazım. Man Adası olayında birinci ihtimal, paranın kaynağının belli olması. Türkiye’den dışarıya para gitmesi de dışarıdan gelmesi de suç değildir. Bunu siyaseten vatandaş değerlendirmelidir. Dolmuşçuya 'sen dolarını bozdur' derken, milyonlarca dolar yurt dışına gidip geliyorsa bu sorgulamayı vatandaş yapar, savcı yapmaz. İkinci ihtimal, paranın kaynağı belli değilse, o zaman hukuken sorgulanır. Sorgulamayı savcı yapar. Hangi Savcı HSYK’ya bağlı. Hangi HSYK, iktidar partisi genel başkanının doğrudan ya da dolaylı olarak üyelerini belirlediği HSYK. İşte bu yüzden bu anayasa ile gitmez."

 

'CUMHURBAŞKANI ÇAĞIRSIN BENİ, ANLATACAĞIM'

Yargıya güvenin yüzde 20’ye düştüğüne belirten Feyzioğlu, 16 Nisan'daki anayasa değişikliğinden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Feyzioğlu, 2010 anayasasına geri dönüşün de çözüm olmadığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yeni bir anayasa yapmamız lazım. 2010 anayasa değişikliğinin Türkiye’ye kurulmuş bir tuzak olduğunu söylemiştik. O dönemde cemaat ile iktidar, onların gazetecileri, kendini liberal olarak tanımlayan sözde solcular, bazı sözde milliyetçiler, bazı sözde muhafazakarlar bize saldırdı. O tarihte televizyon programlarına çıkıp, 'bu anayasa Türkiye’yi demokratikleştirecektir' diyenlerin yarısı kaçak ya da hapiste, yarısı da sanırsınız doğduğu günden beri cemaate küfrediyor. Hiç kendisi cemaate çalışmamış gibi, ne kadar cemaat karşıtı ve Tayyip Erdoğan sevdalısı olduğunu göstermek için sövüp, duruyor. Anayasa değişikliğine geldiğimizde Cumhurbaşkanı, 2010 yılında Türkiye’ye tuzak kurulduğunu söyledi. Ben de diyorum ki anayasa değişikliği ile tuzağın büyüğü kuruldu. Cumhurbaşkanı çağırsın beni. Bir saat içerisinde bu anayasa değişikliğinin yargı üzerinden Türkiye’ye kurulmuş bir tuzak olduğunu anlatacağım. Bir saat sonunda bana diyecek ki ‘ya başkan seninle köy köy gezip, hayır çalışması yapalım’. Bu konuda iddialıydım. Ben bugün bu anayasa değişikliğinin yanlışlığını anladıklarını düşünüyorum. Yargı kısmındaki yanlışı anlamadılar, ama başkanlık sistemine dönüşün kendi hayırlarına olmadığını şimdi anladılar. Keşke parlamenter sistemde kalsaydık dediklerine eminim. Keşke yargıyı kendimize bu kadar tabi kılıp da bu toplumu bu kadar germeseydik diyecekler."

 

'SANDIKLARA RESMİ TEMSİLCİ KOYMAYA TALİBİZ'

Seçim güvenliği konusunda da Türkiye Barolar Birliği ve 79 baro olarak her sandığa resmi temsilci koymaya talip olduklarını belirten Feyzioğlu, "Yüksek Seçim Kurulu Kanunu değiştirilirken, Seçim Kanunu'na da bir madde eklensin. Biz tutanakların asıllarını sandık sandık milletimize toplamayı taahhüt ediyoruz. Bunun için kamuoyu oluşturmak lazım. 'Tutanak toplanamadı, oy çalındı' diyoruz. Bir oy çaldırırsam, hesap sorun bana. Siyasi partiler nasıl sandıklara temsilci koyuyorlar. Biz çağdaş demokraside olması gerekeni talep ediyoruz. Barolar olarak her sandıkta biz bir resmi temsilci bulundurmak istiyoruz. 35'inci baro başkanları toplantısında bu konuyu masaya koyduk. Katılan tüm başkanlar, tüm vilayetlerde biz buna hazırız dediler" diye konuştu.

 

'ABD, İSRAİL VE FİLİSTİN ARASINDAKİ HAKEMLİK KONUMUNU KAYBEDİYOR'

Kudüs meselesinin ABD Başkanı Donald Trump’ın dış politikayı kendi iç politikasına malzeme etmesi sonucu alevlendiğini anlatan Feyzioğlu, şöyle konuştu:

"Bu bir devleti yönetenin dış politikasını, iç politikayla şekillendirmesinin ne kadar yanlış olduğunun kitaplara geçecek örneğidir. Türkiye de kendi dış politikasını iç politikaya göre belirlediğinde koca ülkeyi Suriye ve Ortadoğu felaketine sürdü. ABD de dünyayı felakete götürüyor. ABD bu çıkışıyla kendi menfaatlerine de dünyaya da zarar veriyor. 1995 tarihli bir Amerikan yasası var. Bu yasa ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığına dair. Fakat 6 ayda bir yenilenen başkanlık kararnameleri ile birlikte ABD başkanları büyükelçiliklerin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını erteliyorlar. Trump’ın yaptığı ertelemeyi ortadan kaldırmak. ABD bunu yaparak İsrail ve Filistin arasında şeklen de olsa bulunduğu hakemlik konumunu kaybediyor. Şu an Filistin karşısında, İsrail yanında resmen yer alıyor. Buna bağlı olarak İsrailli siyasetçilerin Arap- İsrail, Filistin- İsrail uyuşmazlığında çözüme odaklı olmasını önlüyor. Çünkü müzakerelerin en sonunda karar verilecek başkent hususunun, müzakerede bir adım dahi atılmadan İsrail lehine çözümleyerek, İsrail’i uzlaşmaz hale getiriyor. Tıpkı AB’nin Kıbrıs Rum Kesimi’ni uzlaşmaz hale getirdiği gibi. AB, müzakerenin en sonunda Kıbrıs’ı toptan AB’ye alacağız deseydi, Kıbrıs sorunu çözülmüş olacaktı. ABD çözümü şiddette değil, siyasette arama anlayışına da zarar verdi. İran’ın bölgedeki nüfusunu Şiilerden Sünnilere de yaymasını sağladı." (Timur TARLIĞ/DHA)