Hürriyet'in haberine göre; İzmir Gaziemir'de insanlığı çok büyük bir tehlike bekliyor ve önlem alınmadığı gibi henüz bu tehlike ile ilgili bir adım atımış değil...

 

İşte o haber ve haberdeki korkutan iddialar:

İzmir Gaziemir’de 1940’ta kurulan, altı yıl önce arazisine gömdüğü radyoaktif madde içeren tehlikeli atıklar nedeniyle tarihin en yüksek cezası kesilen kurşun fabrikası kaderine terk edildi. Konunun tek yetkilisi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), ‘arazi sahiplerinin yapısındaki değişiklikten dolayı’ çalışmaların durduğunu açıkladı. Gittik, yerinde gördük. Güvenlik için çekilen tel örgüler açılmıştı. Çocuklar okula gitmek için atıkların gömüldüğü araziden geçiyor, mahalledeki kadınlar yemek için ot topluyordu. Ölçüm cihazı, normalin tam 219 katı radyasyon seviyesi gösteriyordu.

 

Bundan tam altı yıl önce gazetemize bir ihbar gelmiş, metruk bir fabrikada tehlikeli atıklar olduğunu anlatmıştı telefonun ucundaki kişi. Hemen İzmir Gaziemir’e gitmiş, ihbarın doğru olduğunu öğrenmiştik. Türkiye’de bulunmayan radyoaktif madde içeren nükleer çubuklar, bir zamanlar o fabrikaya getirilmiş, içeriğindeki kurşun ve gümüş geri dönüştürülmüş, geri kalan çok tehlikeli atıklar araziye gelişigüzel gömülmüştü.

Bu fabrikanın adı Aslan Avcı’ydı. Sahibi uzun süre önce öldü. İdareyi devralan kızları ve damatları ise bir süre sonra fabrikayı kapattı. Fabrika binası ve arazisi başıboş kaldı. Altı yıl önce haber Türkiye gündemine taşınınca yetkililer harekete geçti. TAEK, incelemelerde bulundu. Valilikle birlikte bir kurul oluşturuldu. Çözüm bulunmaya çalışıldı. Araziye önce tel örgüler çekildi. Radyoaktif uyarı levhaları asıldı. Sorumlu firmaya Türkiye tarihinin en yüksek cezası kesildi: Tam 5.7 milyon TL. Sorumlular hakkında dava da açıldı. Peki sonuç? Dava sanıkların beraatı ile sonuçlandı. Ceza ödenmedi. Ancak sahanın temizlenmesi için 2014’te bir şirketle (Turanlar AŞ) anlaşıldı. Önce ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alındı. Temizleme çalışmaları başladı. Ancak çevrecilerin itirazı sonucunda ÇED raporu hazırlanmasına karar verildi. Çalışmalar da 2015’te durdu. Ardından 2017’de ‘ÇED olumlu kararı’ alındı. Çalışmalar yeniden başladı fakat kısa süre sonra yeniden durdu. Sebebi ise oldukça ilginç...

 

18 Ocak 2018’de Mustafa Irvana adında bir vatandaş, Başbakanlık İletim Merkezi’ne (BİMER) başvurarak çalışmaların ne aşamada olduğunu sordu. (Mustafa Irvana, Aslan Avcı firmasının ölen sahibi Hasan Yavaş’ın eski damadı. Irvana, tehlikeli atıklarla ilgili ilk soruşturma açılmasına neden olan isim. 2007’de TAEK, Irvana’nın başvurusu nedeniyle Gaziemir’deki tehlikeli maddenin radyoaktivite içerdiğini öğrenmişti.)

BİMER, TAEK’ten gelen cevabı 1 Şubat’ta Irvana’ya iletti. Cevapta aynen şu ifadeler yer alıyordu: “Bilindiği üzere sahada yapılan çalışmalar ‘ÇED gerekli değildir’ kararının mahkemeye götürülmesi ve mahkemece yürütmenin durdurulması kararının ardından bir süre durdurulmuştur. ÇED raporunun hazırlanması ve ÇED olumlu kararının çıkmasından sonra çalışmalar yeniden başlamış ancak arazinin sahibi olan Aslan Avcı firması yapısında meydana gelen değişiklikler nedeni ile çalışmalar tekrar durmuştur. Sahadaki fiziksel korunma önlemlerinin alınması İzmir Valiliği’nin sorumluluğundadır. Son dönemde Aslan Avcı firmasının radyoaktif atıklar konusunda uzman, uluslararası bir kuruluştan yardım almak üzere çalışmalar yaptığı bilinmekte olup süreç Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve kurumumuz tarafından yakından takip edilmektedir.”

 

TAEK’in bu cevabının ardından Gaziemir’deki araziye yıllar sonra yeniden gittik. Bu kez yanımızda bir de uzman vardı. Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü tehlikeli atık uzmanı emekli öğretim üyesi Enver Yaser Küçükgül. Arazinin etrafını dolaştık. Bazı yerlerde teller tamamen ortadan kalkmıştı. İçeri girdik. Metruk haldeki fabrikayı inceledik. Bunu yaparken de radyasyondan korunmak için beyaz elbiselerimizi giydik. Kazılan yerlerde, binalarda, atıkları çıkarıp istifledikleri alanlarda ölçümler yaptık. Sonuç korkunçtu. Arazinin pek çok yerinde değerler sınırların çok üzerindeydi ancak birkaç noktada cihazda gözüken rakamlar orayı hızlıca terk etmemize neden oldu.

 

100 bin tondan fazla radyoaktif atık var

Küçükgül, yaptığımız ölçümlerle ilgili şunları söyledi: “Dünya Atom Enerji Komisyonu Radyasyon Güvenliği Dairesi, yıllık ortalama ‘1 (MvS) Mili Sivert’ değeri normal kabul eder. Burada ölçtüğümüz değer yıllık 219 Mili Sivert. Yani doğal radyasyonun 219 katı. Salihli Köprübaşı Uranyum Tesisleri’nde bile en fazla 140 kat değer görmüştüm. Bu oran bitkilere, hayvanlara zarar vericidir. Tehlikelidir. Bu nedenle bir an önce bölgenin temizlenmesi gerek. Bu işletme 60-70 yıldır faaliyette. Bugüne kadar yüzbinlerce ton tehlikeli zararlı madde ile çalıştı. Bu maddelerin bir kısmının kanun dışı olarak radyoaktif maddelerden oluştuğunu gördük. Çünkü Türkiye’de hiçbir sanayi kuruluşunun radyoaktif atıkları alma, işleme, dönüştürme hak ve yetkisi yok. Hal böyleyken bu fabrika kanun dışı yollarla getirilip işleme sokulan, geri kazanılan radyoaktif madde ve radyoaktivite ile bulaşmış malzemeyle yapılan ürünleri yıllarca yurtiçine vermiştir. Tesis arazisinde, 100 bin tonun üzerinde radyoaktif atık olduğu TAEK tarafından ortaya kondu. Bu hukuksuz uygulamaya karşı geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin en büyük çevre cezası kesildi.”

Bir an önce temizlenmeli

Küçükgül’ün verdiği bilgilere göre, radyoaktif maddelerin bozulma hızları çok değişken. Tamamen yok olmuyor ve ortadan kalkmıyor. Bazı atom izotopları milyarlarca yıl bulunduğu yerde duruyor. Yaydığı radyasyonu çevresindeki maddeleri de radyoaktif izotop haline getiriyor. Bu nedenle sahanın bir an önce temizlenmesi gerekiyor.

 

Nükleer santralımız yok ama atığımız var

Gaziemir’de yaşanan süreci başından bu yana takip eden Ege Çevre ve Kültür Platformu, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ve dava açan mahallenin avukatı Arif Ali Cangı, TAEK’in açıklamasıyla ilgili şu yorumda bulundu: “TAEK, ‘ÇED gerekli değildir’ kararına dava açtığımız ve iptal ettirdiğimiz için alanın temizlenmesini bizim geciktirdiğimizi ima etmekte. Bu imayı reddediyoruz. Zira kararın iptal edilmesinden sonra işletilen ÇED sürecinde ve sonunda düzenlenen rapor ile proje kısmen de olsa düzeltildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 10 Ağustos 2017 tarihinde olumlu kararı verildi. Pek çok açık noktası olmasına karşın sırf atıkların bir an önce temizlenmesi için dava yoluna gitmedik. Buna karşın aradan geçen altı aylık süre içinde sahanın temizliği için hiçbir şey yapılmadı. Bugün alan emniyetsiz bir şekilde kaderine terk edilmiştir. TAEK’e şunu sormak gerekir: 10 Ağustos 2017’de ÇED olumlu kararı verilen proje rafa mı kalktı? Yeni bir proje mi var? Burada yaşayan vatandaşlar daha ne kadar radyoaktif bulaşıklı tehlikeli atıklarla yaşamaya mahkûm edilecekler?

TAEK, sorumluluğu İzmir Valiliği’ne atmış. ‘Çevrenin radyoaktif artıklarla ve radyoaktif yağışlarla kirlenmesini engellemek amacıyla gerekli tedbirleri almak, alınmasını sağlamak’ TAEK’in görevidir. Nükleer santralımız yok ama atığımız var. Buna sessiz kalmayacağız, her türlü yasal hakkımızı kullanacağız...”

Fatma Özdemir: “Eşimi kolon kanserinden kaybettim. Burada herkes hasta. 25 yıldır buradayız. Gelinim iki kez düşük yaptı...”

 

Hatice Aslan: “1980’de hemen arazinin yanındaki bir evde oturuyorduk. Sürekli kamyonlar gelirdi. Burada hep ot toplar yerdik. Çocuğum ölü dünyaya geldi. Bence tek sorumlusu bu fabrika...”

 

Gönül Karaçay: “35 yıldır buradayız. İnsanlar evlerini satıp gidiyor. Bizim de imkânımız olsa biz de gideceğiz ancak mecburuz burada yaşamaya...”

 

Ayşe Hökerek: “Kokudan duramıyoruz. Balkona çamaşır asamıyoruz. Bu pisliğin buradan bir an önce kaldırılmasını istiyoruz.”

 

Makbule Morkaya: “Hepimiz hastayız. Bu fabrikadan bıktık. 47 yıldır burada yaşıyorum. Kimse bizimle ilgilenmiyor. En sonunda fabrika bizi öldürecek. Dava da açtık ancak sonuç çıkmadı.” (Serkan Ocak/Hürriyet)