Yaşarken arada durup kendimize bakmayı unutmayalım ama. Pusulamızı doğru tutup yönümüzü şaşırmamamız, en büyük hedefimizi olsun...

Zonguldak 2012

Çağdaş ilkokul ikinci sınıfta. Okul çıkışı onu almaya ben gidiyorum genelde.  O gün yine almaya ben gittim.Okul Müdürü aynı zamanda benim kıymetli dostum, güzel insan Nil Öğretmen beni kahve içmeye davet etti. Arada böyle zamanlar yaratır kahve eşliğinde güzel sohbetler ederiz Nil ile.Biz sohbet ederken etrafta dolaşan Çağdaş sürekli sorular sorarak bizim konuşmamızın arasına girdiğinden,kendisi mükemmel bir eğitimci olan sevgili dostum her zaman ki gibi pratik zekasın kullandı ve bir pusula çıkarıp Çağdaş’a verdi. ‘Üst kattaki sınıfların kuzeye bakan pencerelerini bul ve bir kâğıda yaz getir’ dedi. Çağdaş pusulayı aldı, neşeyle kapıya doğru yöneldi, biz plan tuttuğu için mutluyuz derken, birden geri döndü ve bize ‘bu pusulayı bana neden verdiğinizi biliyorum, burada konuşup sizi rahatsız etmeyeyim, diye verdiniz. Ama benim de hoşuma gittiği için itiraz etmiyorum ve gidiyorum’ dedi. Nil bir şey söyleyecek oldu, ‘bırak’ dedim. Anladı artık, ayrıca gidiyor da…

Devrek/Yazıcık 2013

Şimdi ki gibi bir Nisan ayı, ne güzel. 

Ahh..şimdi oralarda soluk kış mevsimi yerini güneşli bir bahara terk ederken çınarağaçlarının arasından büyük bir huzurla akan dereler, insanın ruhunu yıkayıp geçer. Daha çınar ağaçlarının yapraklarını vermesine 5-10 gün var. Birden yemyeşil olacak, yaşama göz kırparak yerdeki yeşille bir olup insanı çıldırtacak. Yaşlı çınarların uzun kolları suya ulaşmak istercesine kendini yavaşça aşağı doğru verecek. 

Oraya vardığınızda doğa size tüm zamanların en kusursuz tablosunu gösterir. Önce gözlerinizi kapatır, sonra bir oyun oynar gibi yavaşça bakışlarınızı etrafta dolaştırırsınız.

Yol, hafif kıvrımlarla götürür sizi Yazıcık’a. Vardığınızda pırıl pırıl gökyüzünün altında şen çığlıklarla oynayan çocuklar karşılar sizi.

İşte ben böyle güzel bir bahar sabahında Yazıcık İlkokulunda birinci sınıflarla tanıştım. Sınıfın genç ve canlı öğretmeni biraz heyecanlıydı. Kendisini rahat hissetsin diye, ‘sınıfı ben aldım’ Kendimi, onlarla tanışmak için gelmiş bir misafir olarak tanıttım. Birlikte vakit geçirip geçiremeyeceğimizi sordum: Hepsi birden. Eveeettt… dediler, harika.

Önce tanıştık, sohbet ettik. Ben onlara onlar bana eğlenceli sorular sorduk. Araya biraz da akademik sorular sıkıştırdık tabii. Çocuklar keyiflensin diye bana sordukları soruları ben hiç bilemedim. Benim sorduklarımı ise onlar hep bildiler. Bu keyifli zamanlar tam iki ders saati sürdü. 

Çocuklar birlikte geçirdiğimiz zamanı sevmiş olmalılar ki, üç gün süren denetim boyunca her teneffüs zili çaldığında, okulun neresinde olursam olayım beni buluyorlar hatta arkamdan sarılıp sarsılmama neden oluyorlar, tabii bir de cevabını bilmediğim zor! Sorular soruyorlardı. Büyük sınıflardan durumu gören bir öğrenci yanıma gelip bana ‘öğretmenim bunlar sizinle eğleniyorlar’ dedi. Büyük bir ciddiyetle. Ben de gülerek, farkındayım dedim.

Okuldaki işimiz bitti, süremiz doldu. Ben ayrılmadan önceki son dersi yine bu tatlı çocuklara ayırdım. Öğretmenlerinden müsaade isteyip sınıfı tekrar aldım. Onlara okula neden geldiğimi, ne iş yaptığımı anlattım. Sonra ‘bana sormak istediğiniz bir şey var mı? ’dedim. Önce şakayla başlayıp sonra ciddiyetle devam ettiler. Ben de bu kez sorularını ciddiyetle cevapladım ve genel olarak bildim. 

Onlar daha yolun başında; küçük, masum, tatlı yavrular. Ne sorsalar ne söyleseler, bir art niyetleri olamaz elbette. Ama bir de yaşamımızdaki yetişkinler var ki; boyu büyümüş, yaşı büyümüş, ama aklı hala çocuk. Soruları, sözleri, davranışları, ilene yapsalar ne söyleseler anlıyor, sabırla gülümsetiyorlar bizi hani. Onlar ki, ellerine bir pusula verip gönderemediğimiz yetişkinler.Fakat yine de bir çocuk aklı taşıyor olduklarını varsayarak aynı hoşgörüyle yaklaşıp ‘niyetini anlıyorum ama bu oyun bana da eğlenceli geliyor, yoksa biliyorsun yani…’ diyerek, yanağından makas alıp yola devam edeceğimiz insanlar var etrafımızda. Yoksa bunca hengamenin arasında nasıl uğraşırız tüm bunlarla. 

Yaşarken arada durup kendimize bakmayı unutmayalım ama. Pusulamızı doğru tutup yönümüzü şaşırmamamız, en büyük hedefimizi olsun, sanırım bundan daha önemli bir şey yok şu hayatta…