Malzemeler

160 gr yağ

110 gr protein

1 litre su

15 gr şeker

10 gr tuz

Kızgın tavada harlı ateşte alt üst ederek, renklerini kaybettirmeden hızlı hızlı soteleyelim, bu şekilde hem renklerini hem tatlarını yitirmezler. Daha sonra üzerine hafifçe limon sıkarak…

Durun yahu yemeyin hemen o sizin beyniniz! Evet beyniniz…

 

Beyin,

Ne olduğunu, nasıl çalıştığını tam anlayamadığımız, bilimin dahi sırlarını henüz bütünüyle çözemediği, bazen varlığı da yokluğu da büyük dert olan organ.Yukarda saydıklarım beyni meydana getiren maddeler. Bunları en pahalı olanından temin etmeye kalkışsak, toplam maliyet 100 lirayı bulmaz. Pek para etmiyor yani. Ancak bu 1400 gr'lık organ dünyaya hükmediyor. 

İnsan dünyaya geldiğinde bütün organların görevi belli. Kalp kanı temizlemesi gerektiğini biliyor, akciğer solunum yapması gerektiğini, mide sindirim yapması gerektiğini biliyor. Peki ya beyin? İşte o nerdeyse boş geliyor. Yazılımı yüklenmemiş yani. Diğerlerinin işi gücü belli bu bilmiyor. Hatta kimi durumlarda yaşam boyu öğrenmiyor.

 

Hakkındaki temel bilgiler; 

Elektrikle çalışır, kendi kendini tamir edemez ve bizim hayatta kalmamızı sağlar.70 kg'lık bir insan vücudunun % 2'sini kaplar ama, enerjisinin %20'sini harcar. Bunu bir örnekle anlatacak olursak, Kasparov ‘un üç saatlik bir satranç müsabakası sonrasında yaklaşık 1 veya 1,5 kg kaybettiği söyleniyor. Bu rakam 150 km koşan bir maratoncunun harcadığı enerjiyle aynı.

Yine hakkında doğru bilinen yanlışlar;

Beynin %10'nun kullanıldığı,

Büyük beynin daha donanımlı olduğu,

Beynin tamamı çalışır ve kullanılır, sadece az bilgi yüklenirse düşük kapasiteyle, çok bilgi yüklenirse yüksek kapasiteyle çalışır. 

Yani insanların çok sevdiği, ‘%10'u çalışıyor görüyorsun bir de tamamı çalışsaydı ohoo. ..‘ gibi bir efsane miti de gömüyoruz.

Büyük beyin; hani erkek beyni 1400 gr, kadın beyni 1300 gr geyiğini ele alacak olsak, bakıyoruz, Einstein’ın beyni normal erkek beyninden daha küçük, ama bilim adına yaptıkları ortada. Efendim ikinci büyük miti de gömdük burada.

Beynimiz orta düzeyde stres seviyor. Uzmanların ifadesiyle orta düzeyde stres günlük yaşamı yürütmede yararlı, ancak uzun ve ani stres beyin için baş belası. İşte o zaman beyin kendini korumak için birtakım nöronları yakabiliyor. Hani çok sıkıştığımızda deriz ya, ‘Ağbi beynim yandı yaa...’ işte o söz sanırım buradan geliyor.

Esrarengiz 1,5 kiloluk kontrol merkezinde hayallerimiz, umutlarımız var. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair bilgiler önümüzdeki yıllarda çok daha fazla değişecek gibi görünüyor. Bizim burada yadırgadığımız şey ise güncel bulguları eski disiplinlerle konuşuyor olmamız. 

Ben daha çok beynin karar vermeyle ilgili becerisine takıldım ama. Bu konuda çok değişik görüşler var. Doğrusunu söylemek gerekirse aldığım tüm kararlarda yüzde yüz irade sahibi olduğumu düşünüyordum ki, beyin üzerine okuduğum her şey beni bu fikirden hızla uzaklaştırdı. 

Nasıl karar aldığımızı sorgularken izafiyet teorisinden ahlaki karar alma mekanizmalarına doğru hızla savrulduğumu hissettim. Ama bir yerde durdurdum tabii kendimi. 

Verdiğimiz kararların bizi ne kadar mutlu ettiği çok önemli bir parametre. Bazen verdiğimiz kararların bizi mutlu etmediğini görürüz. Eğer mutlu olmuyorsak kötü kararları değiştirebiliriz, bir yeniden karar oluşturma yoluna gidebiliriz. 

Ancak o kadar fazla değişken karşısında çağımız insanı adeta karar yorgunu…

Karar vermek deyince bir kitaptan bir alıntı yapmazsak olmaz gibi geldi bana, Davıd Eagleman’ın Intognito adlı nörobilimle ilgili kitabında bir Vagon açmazı kuramından söz eder;

 

Senaryo şöyle;

Bir tren istasyonundasınız ve şans bu ya makasın başındasınız. Bakıyorsunuz sol tarafta çalışan bir ray işçisi var, sağ tarafta ise çalışan beş ray işçisi var. Tren freni patlamış halde hızla ilerliyor. Siz rayın yönünü değiştirmezseniz beş kişi ölecek ama değiştirirseniz bir kişi ölecek. Yani rayın yönünü  değiştirerek dört kişinin hayatını kurtarabilirsiniz. Makası değiştirir misiniz değiştirmez misiniz?

Siz düşüne durun ben bir Temel fıkrasıyla konuya değişik bir açıdan bakayım,

Temel mahkemede 15 kişiyi kamyonla nasıl ezdiğini anlatıyor. Hakim soruyor, ‘nasıl oldu?’ Freni patlamış kamyonla yokuş aşağı giderken bir seçim yapmak zorunda kaldım. Bir tarafta Pazar yeri kalabalığı vardı diğer tarafta tek bir kişi. Ben de fazla insan zarar görmesin diye bir kişinin olduğu tarafa sürdüm kamyonu. Hakim sorar; ‘peki nasıl oldu da 15 kişiyi ezdin?’ Valla adam diğer tarafa doğru kaçmaya başladı.

Kavram karmaşalarından, bilgi kirliliğinden, seçenek fazlalığından ve de en önemlisi karar yorgunluğundan uzak; doğru-yanlış, iyi-kötü demiyorum bizi mutlu edecek kararlar vermemiz dileğiyle. Önümüz yaz yakında tatil planları yaparız, bizi mutsuz edecek seçimler yapıp pişman olmayalım değil mi? Her kararın dönüşü olmayabiliyor.

Not: Yazıda söz edilen beyinle ilgili tüm bilgiler alanında uzman nörolog, sinirbilimci, nöroloji uzmanı vb. kişilerden alıntıdır. Tamamen bilimsel kaynaklardan alınmıştır.