İzmir Büyükşehir Belediyesi, bilimin rehberliğindeki ortak akıldan doğan yönetim anlayışını ihraç etmeye hazırlanıyor. Teknoloji geliştikçe, siyasi partilerin propaganda yöntemleri de farklılaşıyor. Örneğin meydanlarda atılan nutuklar kadar, sosyal medya üzerinden geliştirilen stratejiler daha da önem kazanıyor. Ancak İzmir’de bunların dışında, “naftalin kokan” çok farklı bir propaganda, daha doğrusu “kara propaganda” sistemi yürütülüyor. Toplu taşıma araçlarında bazı kişiler, yüksek sesle homurdanıp yerel yönetimi kötüleyerek “iktidar yanlısı propaganda” yapmaya çalışıyor. Ama otobüsten indikten sonra, metroya, oradan banliyö sistemine, ardından vapura, sonra tramvaya da binmeleri gerekiyor ki, işlerini hakkıyla yapabilsinler! Toplu ulaşım böylesine çeşitli, entegre ve 90 dakika içindeki binişler ücretsiz olduğu için, biraz yorulsalar da, farklı mecralarda propagandalarına devam etmeleri mümkün, ancak İzmirliler, bizzat şahit olduğum biçimde bu yönteme hiç de yüz vermiyor. Cansiperane biçimde yapılan hizmetleri art arda sıralıyor, kentin yaşam biçimini, kalitesini, duruşunu anlatıyor.

Model kitaplaşacak

Kentlinin, kentini ve yönetimini bu ölçüde sahiplenmesinin altında “İzmir modeli” yatıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bilimin rehberliğindeki ortak akıldan doğan yönetim anlayışını betimleyen modeli, şimdi kitaplaştırıyor. Ardından Türkiye ve dünyaya ihraç etmeye hazırlanıyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun başkanlıkta geçen, “sonuçları test edilmiş” 14 yıllık pratiğinden oluşan model, ilk olarak kentin çeperindeki kooperatifler üzerinden yaratılan tarım anlayışıyla gündeme gelmişti. Ancak Kocaoğlu, İzmir modelinin bu kadar “sığ” biçimde değerlendirilemeyeceğini vurguluyor: “Tarıma uzun yıllardır destek verilmediği, imkân sağlanmadığı için bizim tarımda yaptığımız iyileştirmeler İzmir modeliymiş gibi değerlendiriliyor. Ülke çapında ses getiren bu iyileştirmeler İzmir modelinin sadece bir ayağı. Ama biz aynı çalışmayı, belediyenin yaptırım stratejisinden, kentin sanayileşme stratejisine, ticaretinin gelişmesine, hizmet ve kültür sanat sektörünün gelişmesine, belediyenin finansal yapısına gelinceye kadar birçok boyuta taşıdık. Bunlar 20 başlık altında incelendi. Bir yılı aşkın süredir bir ekip çalışıyor, bu model kitaplaşacak. Orada görülecektir ki, İzmir modeli sadece tarımın kalkındırılması değil, havanın, körfezin temizlenmesi, tarım ürünlerinin kalitesinin artması, iyi tarım ve organik tarım uygulanmalarının gelişmesi, sanayi üretiminin artması, teknoloji, belediye ve sanayicinin çevreci teknolojiye yatırım yapması, kültür ve sanat altyapısı, kongre turizmi altyapısı, fuar altyapısı, sağlık sektörü, turizm gibi pek çok alanı kapsıyor. Zaten çalışmaları da bu alanlardaki uzman bilim insanlarıyla yapıyoruz.”

Beyaz yakalı göç

İzmir modeli, adına “beyaz yakalı göç” denilebilecek yeni nesil bir göç dalgası başlatmış durumda. Tahta bavulunu alıp ülkenin doğusundan büyük şehirlere gelen Anadolu insanı profili, İzmir için geçmişte kalmış durumda. Beyaz yakalı üst düzey yöneticiler, hatta onların patronları, yaşadığı kentin siyasi ikliminden, trafiğinden bezginlik duyanlar soluğu İzmir’de alıyor. Kentin belediye başkanı, böylesi bir göç dalgasından oldukça hoşnut. Hatta “Yaşayan ve yaşanılacak kent” sloganıyla yaptıkları tanıtıma “cuk oturan” bir gelişme olduğunu söylerken gözleri parlıyor: “14 yıl önce yola çıktığımızda, İzmir’in yaşayan ve yaşanılacak bir kent olmasını, hedefliyorduk. Yaşam kalitesi arttıkça beyaz yakalıların İzmir’e gelmesi kaçınılmazdı. Katılımcı bir yönetim anlayışı, aklın rehberliğiyle çalışmalarınızı sürdürürseniz mutlaka hedeflediğiniz noktaya ulaşıyorsunuz. Altyapı çalışmalarımız ve projelerimiz bir yana İzmirlilik bilincini, yaşam kalitesini artırarak Türkiye’nin en yaşanabilir kenti olmayı başardık. Bunu yalnızca Türkiye’de de değil, yurtdışında da kanıtladık.”

Gözler İzmir’e çevrildi

İzmir’e akın olur da rantçılar boş durur mu?.. Özellikle İstanbul’u “bitiren” inşaat sektörü, yeni nesil göçle birlikte rotayı İzmir’e çevirdi. Bu da, kentlerinin sıradanlaşmasını istemeyen İzmirlileri endişelendiriyor. Kocaoğlu, “İzmir’e yaşamak için gelenlerin yanı sıra kâr için İzmir’e gelen inşaat sektörü de var. Burada bizim yapmamız gereken, planlama erkini aklın ve bilimin rehberliğinde kullanmak. Kentsel dönüşümleri ranta dayalı yapmamak. Ama bir taraftan da yaptığımız çalışmaların merkezi hükümetin tepeden inme planlarıyla bozulmaması için uğraşıyoruz” diyor.

‘Zaten doğal adaydır'

Seçim ateşinin Cumhurbaşkanlığı üzerinden yandığı bugünlerde alttan alta yerel yönetim seçimleri de konuşuluyor. Özellikle Kocaoğlu’nun yeniden aday olup olmayacağı, hem onunla birlikte hareket edenler, hem de siyasi rakipleri tarafından merak konusu. Kocaoğlu, kendisi aksini söylemediği sürece “doğal aday” olduğunu, biraz “Süleyman Demirel kokan cümlelerle” yapıyor: “Fiilen belediye başkanlığı yapan adam zaten doğal adaydır. ‘Aday mısın’ muhabbetinin bile olması garip. Çünkü zaten belediye başkanlığı yapıyoruz. Aday olmayacaksak açıklama yapmak gerekir. Adaysak, adayız demenin gereği yoktur. Zaten doğal mecarasında su akıyordur.”

Kocaoğlu: İktidarın sonu geldi

Yaptırdığı anketler ve yaptığı analizlerle Türk siyasetini ve partisinin içini iyi izleyen isimler arasında yer alıyor Kocaoğlu. Deneyim, anket ve izlenimlerinden süzülen sözlerinden bu kez AKP iktidarının “son” olduğu sonucu çıkıyor. O da zaten öncelikle ekonomik gelişmelere bakarak “iktidarın sonunun geldiğini” söylüyor. Büyük sermaye gruplarının yapılandırma talepleriyle, esnafın içine düştüğü sarmalı, cari açık dengesini anlatıyor. Aslında ülkede “fiili devalüasyon” yaşandığını “Ekonomik olarak iktidarın sonunun geldiğini düşünüyorum. Artık devalüasyon lafı kullanılmıyor, ama Türk parasının sürekli değer kaybetmesi sürekli devalüasyon demek. AKP iktidarında yüzde 430 deveülasyon oldu. Bunu yıllara böldüğünüzde 2004’ten bu yana her yıl ortalama yüzde 22 devalüasyon yaşanmış” sözleriyle aktarıyor.

‘Gerçek yorgunluk’

AKP’de “metal” değil “gerçek” yorgunluk olduğunu vurguluyor. İktidarın, halkın bütününü değil, inşaat sektörü öncülüğünde belirli bir kesimi kalkındırdığını belirterek “öncelik hatası” yaptığını kaydediyor. Bunu da “para karın doyurmaz” diyerek anlatıyor: “İktidar, konjonktürel olarak dünyanın sağladığı imkânları kendilerine göre iyi kullandı. Ama ekonomi, yaşam kalitesinin artması gibi cephelerden baktığınızda imkânlar doğru kullanılmadı. Bir ülkeyi topyekûn kalkındırmanız lazım. Yalnızca inşaat ve finansa yatırım yaparak 80 milyonluk bir ülkeyi ileriye götüremezsiniz. Bugün baktığımızda, ileriye götüremediklerini de görüyoruz. Ekonomideki tıkanıklığın giderilmesi de mümkün gözükmüyor. Geri dönüşü olmayan, katma değer yaratmayacak konulara yaptıkları yatırımların küçük bir bölümüyle Türkiye tarımı çok rahat kalkındırılabilirdi. Bunu İzmir’de yaptık. Sanayi ve bilim de aynı şekilde. Para karın doyurmaz. Para alır, satarsın para büyür. Bu arada bazı insanlar zengin olur ama ülkenin üretimine bir katkısı olmaz. Ekonominin topyekûn kalkınmasını sağlayacak yatırımlar gerekiyor.” İzmir’in belediye başkanı, İzmir modelini Türkiye’ye öneriyor. Bunun yaşama geçmesi için de ilk hedef olarak herkesin gözünü diktiği 24 Haziran’ı değil, asıl ittifakın sahne alacağı 8 Temmuz’u gösteriyor.

İşin sırrı      

Kentlinin, kentini ve yönetimini sahiplenmesinin altında “İzmir modeli” yatıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, “İzmir modeli, sadece tarımın kalkındırılması değil, havanın, körfezin temizlenmesi, sanayi üretiminin artması, teknoloji, belediye ve sanayicinin çevreci teknolojiye yatırım yapması, kültür ve sanat altyapısı gibi pek çok alanı kapsıyor” dedi.(Cumhuriyet)