EGE MECLİSİ - Gezegenimiz de, çevre sorunları artmaya devam ederek su kirliliği, toprak kirliliği, hava kirliliği ve atıklar sorularının birleşmesi ile neticesinde iklim değişikliği gibi birçok önemli sorunu beraberinde büyütmüştür. Dünyamız da yaygınlaşan kirlilik/kirleticiler; başta insanlar olmak üzere tüm çevreyi, tüm doğayı tehdit eder duruma vardırılmıştır.

 

Daha fazla kazanma hırsının insanlığı ve canlı-cansız tabiatın geleceğini tehdit ettiği gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuz bu zamanda evresinde; gelecek nesillere yaşayabilecekleri bir dünya bırakabilmek sadece insanlar için değil, taşı, toprağı, velhasıl tüm doğa için yaşamsal varoluş mücadelesine dönüştüğü gerçeğini de aklından çıkarmadan, ekolojik bir krize dönüşen çevre sorunlarının çözümünde, bütüncül ve kamusal politikaların, üretilmesi zorunluluğu açıktır. 

Bu kapsamda çevre politikalarının; sanayi, tarım, enerji, ulaşım ve kentleşme politikalarıyla bütüncül olarak ele alınmasını zorunlu bulunmaktadır. Bilime, doğaya aykırı yasal düzenlemelerle ile Ülkemiz bir karlı yatırım alanı olarak sunulmakta ve sanayi, tarım, kent, ulaşım, enerji, madenler, doğal kaynaklar, ormanlar, hazine arazileri, kıyılar, dereler, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirleterek, çevrenin yok edilmesi yönünde yoğun çaba göstermektedir. Bu alanlar kamusal yarar gözetilmeksizin, sadece kişi veya bazı grupların çıkarına yarar biçimde kar hırsıyla tahrip edilmenin önü açılmaktadır. Kıyı Kanunu, Mera Kanunu ve Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’da değişiklikler ile madenler, tarım, hayvancılık, denizcilik ve çevreyi, plansız bir sanayileşme ve çarpık kentleşme uğruna heba edecek nitelikteki düzenlemeler bunun tipik örnekleri arasındadır.

Kar hırsı ile yapılan orman tahripleri, zeytin alanlarının madenlere açılması suretiyle toprağı kirleten plansız maden işletmeciliği, kümülatif değerlendirmeler; havza bazlı çalışmalar gözetilmeden yapılan  “yatırımlar” çevre ve kentlerde yaratılan rantla Ülkemizin geleceği yok edilmektedir. İzmir’de Aliağa ve Foça çevresinde termik santrallerin bölgede yaratacağı çevresel kirlilik, deniz - yeraltı sularına, tarıma, yöredeki koruma altında bulunan kültür ve tabiat varlıklarına olumsuz etkileri, Bergama ve Efemçukuru  altın madenlerinin toprak, yeraltı sularına,  tarım arazilerine  etkileri, Çeşme-Urla-Karaburun Yarımadasındaki Rüzgar Enerji Santrallerinin (RES) yöredeki canlı yaşamına, sosyal dokuya ve çevreye etkileri ile ilgili kümülatif çevresel etki değerlendirmesi konusu gözetilmemesi İzmir’in yaşanır kent olmaktan uzaklaştırmaktadır.

Daha fazla kâr ve sömürü için çevreyi hiçe sayan politikalardan vazgeçilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda toprağımıza, suyumuza, havamıza, kıyılarımıza, meralarımıza, ormanlarımıza kısaca tüm yaşam alanlarımıza birlikte sahip çıkmak dileği ile daha iyi yarınlar için mücadelemize hep birlikte devam edeceğimizin bilinmesini isteriz. (İzmir Barosu Basın Bürosu)