EGE MECLİSİ - Ege Üniversitesi 2018-2019 eğitim öğretim yılı açılışında ‘fahri doktora’ unvanı verilen TBMM Başkanı Binali Yıldırım, öğrencilere ilk dersi verdi. 

 

Ege Üniversitesi 2018-2019 eğitim öğretim yılı, TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın katılımıyla açıldı. Prof. Dr. Yusuf Vardar MÖTBE Kampüs Kültür Merkezi’nde gerçekleşen açılış töreni, Ege Üniversitesi Korosu'nun İstiklal Marşı’nı seslendirmesi ve üniversitenin tanıtım filmi ile başladı. 

Kendisi için hazırlanan tanıtım filminin ardından kürsüye gelen TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Batman’da şehit düşen askerlere rahmet dileyerek konuşmasına başladı. TBMM Başkanı Yıldırım, "Alçak bölücü terör örgütü canileri bu sabah arama tarama görevi için sahaya çıkan jandarmalarımıza tuzak kuruş, el yapımı patlayıcının uzaktan patlatılması sonucu kahraman mehmetlerimizden bazıları şehit olmuş, bazıları da yaralanmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifaları, şehit yakınların başsağlığı diliyorum. Hangi alçak yola başvururlarsa vursunlar, şunu cümle alem bilmelidir ki bu topraklarda terörün ‘t’si kalmayacak. Devletimizin bu kararlığı vardır. Bu canilerin yapmaya çalıştıkları da son zamanlarda teröre karşı verilen mücadelede elde edilen mutlak başarılı sonuçlar karşısında can havliyle yaptıkları hareketlerdir” dedi. 

“Kılık kıyafetle uğraşılan dönemler geride kaldı" 

Kendisine tevci edilen fahri doktora unvanı için üniversite yönetimine teşekkür eden Yıldırım, üniversitelerdeki eğitim sistemine değinerek, “Üniversiteler tek tip insan yetiştirme merkezi değildir. Şablon burada olamaz. İnsan burada hayatın dinamik akışına göre kendini geliştirir, şekillendirir. Üniversitelerde öğrenciye ezber dayatılmasında bulunulmamalıdır. Çünkü bilimsel hürriyetin merkezidir. Fikirler akademik yapının temelidir, hiçbir zaman tehdit altında olmamalıdır. Güvenlik ve özgürlük ortamında her şey tartışmadır. Üniversiteler olabildiğince özgün araştırma fırsatı tanınmalıdır. Ne yazık ki kafanın içindeki fikirlere değil de kılık kıyafetle uğraşılan dönemleri yaşadık. Çok şükür bir daha bahsi açılmamak üzere bu çağ dışı dönemler geride kaldı. Biz bana bir harf öğreten kırk yıl kölesi olurum inancından gelen insanlar olarak bilim öğrete her zaman saygı duyarız. Öğretim üyelerine gösterilen saygıdır, bilime ve üretilen bilgiye gösterilen saygıdır. Eğitim doğumla başlar ve bir ömür boyu devam eder. İnsan öğrenmeyi bıraktığı anda yaşlanmıştır. Öğrenmeyi terk eden kişi ister 20 ister 80’inde de olsun yaşlıdır” diye konuştu. 

 

“Gelişmiş Türkiye üniversitelerle mümkün olacak” 

Gelişmiş Türkiye’nin gelişmiş üniversitelerle mümkün olacağını dile getiren Yıldırım, “Türkiye’de 1950’ye kadar sadece 3 üniversite vardı. İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi. Bu üniversitelere 1955 yılında benim doğdum sene, rahmetli Adnan Menderes Döneminde 4 üniversite de ilave edildi. Bunlardan biri de çatısı altında bulunduğumuz Ege Üniversitesi. 1960 darbesine maruz kaldığımızda güzel ülkemizde sadece 7 üniversite vardı. 2002 yılında başlattığımız üniversiteleri yurdun geneline yayma hamlesiyle, bugün toplam üniversite sayımız 206’ya ulaştı. Bunlarda 129’u devlet üniversitesi, diğerleri de özel ve vakıf üniversiteleri. Bugün üniversite olmayan hiçbir ilimiz kalmamıştır” ifadelerini kullandı. 

Tarihimizde hiçbir zaman batının karanlık dönemini çağrıştıran orta çağ olmadığını dile getiren Yıldırım, orta çağın batılıların yaptığı tanımlama olduğunu, Türk tarihine uyarlandığını halbuki Türkiye’nin batı karanlıklar içinde yüzerken dünyaya ışık saçtığını söyledi. 

2002’de alt yapı bakımında dünya sıralamasında 39. olduğunu vurgulayan Yıldırım, 2017 sonunda 8. sıraya yükseldiğini, dünyanın alt yapı bakımında gelişmiş 8. ülkesi Türkiye olduğunu ve bunu 10 yılda yaptıklarını dile getirdi. 

 

“Sır değil ekonomik sıkıntı yaşıyoruz” 

Türkiye’nin ekonomik sıkıntı yaşadığına da işaret eden Yıldırım, "Bu bir sır değil, bir ekonomik sıkıntı yaşıyoruz. Bu ekonomi sıkıntının sebepleri de doğurduğu sonuçlar da bellidir, endişeye mahal yoktur. Türkiye buna benzer sıkıntıları yaşamış, bu sınavlardan her seferinde tecrübe ve başarıyla çıkmasını bilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile karşı karşıya kaldığımız, küresel operasyonlar sonucu karşı karşıya kaldığımız bu durum, alınan tedbirler bertaraf edilecek ve ülkemiz zaman kaybetmeden geleceğe emin adımlarla yürüyecek. Biz bugünün sıkıntılarına değil geleceğe odaklanalım. İlli geliri nasıl yükseltebilir bunun hesabını yapalım” şeklinde konuştu. 

 

“Geldiğimiz durum maalesef geçmişi aratacak şekildedir” 

Bugün dünyada neden huzursuzluklar, iç savaşlar olduğunu ve bunun temelinde adaletsizliğin yattığına dikkat çeken Yıldırım, "Bu dünyadaki refahın adaletsiz dağılımdan kaynaklanıyor, işin özü budur. Ne demek istiyorum? 80 insanın elinde tutuğu servet, dünya nüfusunun yarısının kazandığı paraya eşittir. Eğer adaletli dağılım olsaydı biz göçü de konuşmayız, mültecileri de konuşmayız. Adil paylaşım olamamış var bir de gücü elinde bulunduran ikinci dünya savaşından sonra birleşmiş milletler oluştu, 5 ülkeye görev verildi. Savaş çıkmasını önleyin. Kim belirledi bu 5 ülkeyi, ikinci dünya savaşını kazanan ülkeler. Bu statüko geldiğimiz noktada işe yaramıyor. Tersine dönmüyor. Sorunlara çözüm üretmekten ziyade, sorunları büyütmeye sebep olmaktadır. Kısa vadeli münferitin bedelini masum insanlar ödemektedir. Afganistan’a barış götüreceğiz diye gidenlerin, geldiği nokta ortadır. Bugün ırak 20003’teki işgal öncesinde daha mı iyi? Bugün Suriye 8 yıl önceki durumunda daha mı iyi. Geldiğimiz durum maalesef geçmişi aratacak şekildedir” diye konuştu. 

 

“Birbirimizi eleştirerek, yiyip tüketerek hedeflere ulaşamayız” 

Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyanın ateş çemberi olduğunu dile getiren Yıldırım, şunları söyledi: 

“Bu bizim kaderimiz, bu topraklarda doğduk bu topraklarda öleceğiz. Ancak bu kaderi bu toprakların etrafında yaşayan insanların geleceği için umuda dönüştürmek, refaha dönüştürmek ve sessizlerin sesi olmak yolunda büyük adımlar atmamız gerekiyor. Birbirimizi eleştirerek, yiyip tüketerek bu hedeflere ulaşamayız. Bu topraklar hepimizin, gidecek başka yerimiz de yok. Birbirimize ışık tutacağız. Birbirimizi yıpratırsak bunlardan sadece düşmanlarımız sevinir. Yükseköğretim görenlerin sayısı artırmak gerekiyor. "Artık ‘ne iş olursa yaparım’ diyen mesleksiz evladımız kalmamalıdır. Türkiye bölgenin istihdam üstü haline gelmelidir. Bunu gerçekleştiririz insanımız vize kuyruklarına katılmaz, pasaportumuzu dünyanın her yerinde itibar görür. Terör gençlerimizin geleceğini istismar ediyor. Devletimizi ebedi müddet kılabilmenin yolu da budur." 

 

Gençlere seslendi 

Gençlere de seslenen TBMM Başkanı Yıldırım, “Hayat bir mücadele, mezun olduktan sonra mücadeleye devam edeceksiniz. İşsizlik dünyanın ortak sorundur. Küresel boyutta üniversite mezunları arasında da işsizlik oran en fazladır. Biz de genç işsizlik de artma eğilimi var. Afrika’da genç işsizlik yüzde 43, Orta Doğu’da 42, Avrupa’da yüzde 24-34 arasında değişiyor. Bizim de içinde bulunduğumuz grup. Bu şartlar altında kendimizi daha iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Hayalleriniz heyecanını kaybetmeden geleceğe bakın. Çok okuyacaksınız. Öğrendiğiniz her yeni şey sizi de yenileyecek. Öğrenmeyi bıraktığınız an yaşlandığını hissedeceksiniz. Hayat muvaffak olanlar kendilerini yenileyip geleceği ön görerek hazırlayanlardır. Mutlaka bir yabancı dile hakim olarak öğrenmeniz gerekiyor. Geleceğin dünyasında söz sahibi olmak istiyorsak teknolojinin sahibi olmak mecburiyetindeyiz. Şu anda güç silah değil güç bilgidir. İnandığınız gibi yaşayın, yaşadığınıza sakın inanmayın. Tecrübenin yegane okulu hayattır. Unutmayın akıllı insan başkalarının tecrübesinden yararlanan insandır. Hayat mutlaka tebessüm ederek bakın. Hiç ama hiç ümitsiz olmayın. Aydınlık, başarı, saadet dolu nice yıllar sizi bekliyor” dedi. 

“Üniversite olarak tek yürek olduk” 

Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak da "Bir kurum geleneği oluşturmaktan bilim üretmekten, çalışmaktan bahsettim. Üniversitemizde eksikliğini hissettiğim gönül bağı aidiyet için birçok faaliyete gerçekleştirdi. Öğretim elemanlarımızla akşam çayında bir araya geldik, el sıkıştık, hasbihal ettik. Çıkış yolunun ne olabileceğini konuştuk. Bunun üzerine Ege Üniversitesi gelecek şurası yaparak yol haritamızı belirledik. Üniversite olarak tek yürek olduk. Bedelli bir coğrafyada yaşıyoruz, Türkiye yalnız bir ülke. Tek bir çıkış yolumuz var. O da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi eğitim, bilim ve fendir. Üniversitemiz ülkemizin 2023, 2053, 2071 hedefleri doğrultusunda kalkınmada öncelikli alanlarda milli ruh ile çalışıyoruz. Bu amaç doğrultusunda güçlü AR-GE ve inavosyonu oluşturuyoruz. Yapacak çok işimiz, kat edeceğimi çok yolumuz var. Ege Üniversitesi ailesi olarak bilme ve ülkemize tam bir adanmışlık içinde hizmet etmekteyiz” şeklinde konuştu. 

Rektör Budak, ayrıca üniversite binalarının eski olduğunu, deprem riski taşıdığını belirterek değişim, dönüşüm yapılmasını ve bunun için de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan destek aldıklarını dile getirdi. 

 

Fahri Doktora unvanı 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Binali Yıldırım’a üniversite yönetimi ve senato kararıyla fahri doktora unvanı aldı. EÜ Rektörü Prof. Dr. Binali Yıldırım tarafından takdim edilen fahri doktora unvanını alarak cüppesini giyen Yıldırım, öğrencilere ilk dersi verdi. 

Konuşmaların ardından EÜ 2018-2019 eğitim öğretim yılını yüksek puanla kazanan öğrencilere ödül verildi. 

Törene İzmir Valisi Erol Ayyıldız, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Hamza Dağ, AK Parti İzmir milletvekilleri Ceyda Bölünmez Çankırı, Mahmut Atilla Kaya, AK Parti İl Başkanı Aydın Şengül, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

SUAT CEMİLE BALCIOĞLU SAĞLIK YERLEŞKESİ AÇILDI

TBMM Başkanı Binali Yıldırım, İzmir'de Ege Üniversitesi 2018 - 2019 Akademik yılı açılış törenine katıldıktan sonra Karşıyaka'da Ege Üniversitesi bünyesindeki Suat Cemile Balcıoğlu Sağlık Yerleşkesi'nin açılışını yaptı. TBMM Başkanı Binali Yıldırım, törende yaptığı konuşmada 15 Temmuz darbe girişimine değinerek, şöyle dedi:

"Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. İşgalci ülkelerin iştahını kabartan bu coğrafyada işimiz kolay değil. Bu işgalci ülkeler, doğrudan işgal yapmaz, kuklalarıyla satılmış hainler marifetiyle görevlerini ifa eder, hedeflerini gerçekleştirirler. Hatırlayın, 15 Temmuz tarihimizin en vahşi, en alçak darbe girişiminde bulunan bu hainlerin, hedefi ülkemizi kaosa sürüklemek kardeşi kardeşe düşürmekti. O gece Cumhurbaşkanımızın dik duruşu, hükümetimizin kararlılığı yüce milletimizin meydanlara inmesi neticesinde ay yıldızlı al bayrağımız inmemiş. Ezanlar dinmemiştir. Alçaklar emellerine ulaşamamıştır. Onlar milletimize, Cumhurbaşkanımıza ve seçilmiş hükümete karşı giriştikleri bu alçak kalkışmanın bedelini ağır bir şekilde ödüyorlar, ödeyecekler. Herkes emin olsun. O gece her biri bir kahraman olan şehitlerimizin hesabı, onların burunlarından fitil fitil geleçek şekilde soruluyor. O gece milletimize, demokrasimize sahip çıkılmış olması artık gelecek kuşakların geleceğini garantiye alacak bir dönemi başlatmıştır."

 

'NASIL GÖZÜNÜ KIRPMADAN CANA KIYAN BİR NESİL YETİŞİYOR?'

TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Suat Cemile Balcıoğlu Sağlık Yerleşkesi'nin açılışına katılan Karşıyaka Belediye Başkanı CHP'li Hüseyin Mutlu Akpınar'a da tesisin kazandırılmasındaki emekleri nedeniyle teşekkür ederek sözü sağlık çalışanlarına yönelik saldırılara  getirdi ve şunları söyledi:

"İki gün önce bir doktorumuz cinayete kurban gitti. Doktorların görevi sağlık dağıtmak, insanların canlarını kurtarmak, onların hayata tutunmasını sağlamak doktorlarımıza yönelen bu alçak saldırıları lanetliyorum, kınıyorum. Şunu herkes bilmelidir ki; bu cinayetlerin hesabı hukuk önünde mutlaka sorulacak. Sormamız gereken bir soru da 'Nasıl böyle çok kolayca gözünü kırpmadan cana kıyan bir nesil yetişiyor?'. Bunu da sorgulamamız lazım. Eğitim sistemimizi  maneviyat, kardeşlik odaklı olacak şekilde tekrar gözden geçirmemiz lazım. Gençler insan, hayatı boyunca fikirlerinin, ideallerinin peşinde olmalıdır. Zorluklar karşısında yılmayacağız. Bir insan ile aynı fikirde olmamak kavga gerekçesi olamaz. Hedefe ulaşmak tabii ki kolay değildir ama azmedeceğiz, ısrar edeceğiz ve Cumhuriyet'in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma hedefini de birlikte gerçekleştireceğiz. Teknoloji, sanal gerçeklik, nano teknoloji, sanayi 4.0 ve geleceğin bilimleri kapımızı çalışıyor.  Teknolojiye sahip olmazsak sadece kullanıcı ve tüketici olursak hedeflerimize ulaşmak elbette kolay olmayacak. Bilgi ve teknolojiyi mutlaka kendimiz üretmemiz lazım" dedi.

TBMM Başkanı Binali Yıldırım'ın konuşmasından sonra dua edildi, Suat Cemile Balcıoğlu Sağlık Yerleşkesi'nin açılış kurdelesi protokol üyeleri tarafından kesildi. Yıldırım, törende 6 aylık 'Ege' adlı bebeği kucağına alarak, sevdi. 

 

YERLEŞKEDE NELER VAR?

Toplam 8 bin 155 metrekare alan üzerinde kurulu olan yerleşkede poliklinik binası, eğitim binası ve çok amaçlı kapalı spor salonu bulunuyor. 26 derslik, 5 amfi, 185 kişilik konferans salonu, 1078 metrekare çok amaçlı spor salonu ve 12 bin 990 metrekare kapalı eğitim alanının da yer aldığı yerleşkede, üç bin 15 metrekare kapalı alanda diş hekimliği ve kulak burun boğaz poliklinikleriyle sağlık hizmeti de verilecek. (DHA/İHA)

 TBMM Başkanı Binali Yıldırım, terörün müsamaha edilmeyecek kırmızı çizgi olduğunu belirterek, “Bölücülük yok, eyalet gibi düşünceler yok. Bayrağımız, toprağımız devletimiz ve milletimiz asla tartışma konusu olamaz. Bunları masaya getirirseniz orada özgürlük filan dinlemeyiz” dedi. 
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Dokuz Eylül Üniversitesi ve İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen Meslek Hastalıkları Kongresi’ne katıldı. Kongrede, milletvekilleri, hekimler, sağlık çalışanları, iş sağlığı ve iş güvenliği uzmanları, iş dünyası ve sendika temsilcileri ile işçiler de hazır bulundu. Konuşmasında, terörün müsamaha edilmeyecek kırmızı çizgi olduğunu vurgulayan TBMM Başkanı Yıldırım, “Siyaset, ticaret yapabilirsiniz, akademik çalışma yapabilirsiniz. Hangi kesimden olursanız olun, üzerinde tartışılmayacak gerçeklerimiz ortadadır; ülkenin milleti ve devleti ile bağımsız bütünlüğü. Bölücülük yok, eyalet gibi düşünceler yok. Bayrağımız, toprağımız devletimiz ve milletimiz asla tartışma konusu olamaz. Bunları masaya getirirseniz orada özgürlük filan dinlemeyiz. Bu ülkeyi emanet edenler, bu bayrağa renk verenler ecdadımız, şehitlerimizdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıdır” diye konuştu. 

“Bu durum geçicidir” 
Türkiye’de bazı zorluklar yaşandığını, bu zorlukların işçileri ve işverenleri de yakından ilgilendirdiğini söyleyen Yıldırım, “Ama şunu bilmenizi istiyorum, bu durum geçicidir. Dünyadaki mevcut statükonun bozulmasını istemeyen kimi ülkeler milli paralarını silah olarak kullanmaktan geri durmuyor. Türkiye’deki iş ortamını da tehdit eden bu operasyonlar işçilerimizin çalışma güvencesine de zarar veriyor. Geçmişte de benzer sıkıntılarla karşı karşıya kaldığımızı hatırlayın. Türkiye güçlendikçe bu sıkıntıların üstesinden geleceğimizden şüpheniz olmasın. İstenen açık ve nettir. Başına ve ensesine vurularak ekmeyi alınacak bir Türkiye istiyorlar. Bu eskiden böyleydi. ‘Benim de söyleyecek sözüm var’ diyen ve ‘bölgemdeki olan bitenden ben de sorumluyum, binlerce kilometre uzaktan gelip burada proje yürütenlere karşı dimdik duralım, sınırlarımızı tehdit eden terörü sadece sınır içinde değil sınır dışında da kaçtıkları yere kadar kovalayarak yok edelim’ diyen, şimdi Fırat’ın doğusunda teröre kaşı amansız mücadele eden Türkiye var” açıklamasında bulundu. 

“Terör bu ülkenin kaderi değil” 
Konuşmasında Batman’da şehit düşen askerlere Allah’tan rahmet dileyen Yıldırım, şöyle devam etti: 
“Terör bu ülkenin kaderi değil. Terör bu ülke topraklarından mutlaka sökülüp atılacaktır. Terörün kaynağının dışarıda olduğunu biliyoruz. Terörü Türkiye’nin enerjisinin tüketmek, azaltmak, hedeflerini geçirtmek için manevra olduğunu biliyoruz ama yapmamız gereken terörle mücadelede kararlılığın devam etmesi. Özgürlüğü de güvenliği de bir arada sürdürebiliriz. Zor olur ama başarırız. Gelişmiş demokrasilerin yapması gereken de budur. Geçmişte, 90’lı yıllarda yaptığımız hatalar, bugün bize bedel olarak geliyor. Bir yandan güvenlik esaslı mücadeleye devam dip bir yandan da insanlarımızı kucaklamaya devam edeceğiz.” 
 
“O günler yakındır” 
800 milyon nüfuslu İslam dünyasında Türkiye’nin kutup yıldızı gibi parladığını söyleyen Yıldırım, “İnşallah sadece Türkiye’de değil gönül dünyamızda terör altında, iç savaş altında inim inim inleyen tüm kardeşlerimizin sesi olmaya devam edeceğiz. Değişim sürecinin meydana getirdiği sıkıntılar da geçidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulamaları oturdukça belirsizlikler ortadan kalkacaktır. Tüm bunların olması için hepimizin yeni sisteme, değişime alışması gerekir. Meclis ile hükümetin yetki ve sorumluluklarını birbirinden net şekilde ayırıp bürokrasiyi kolaylaştıran bu sistem doğru uygulamalarıyla yerleştiğinde ülkemizi hiç kimse tutamaz. O zaman çalışanımız, işverenimiz de çok daha mutlu olacaktır. O günler yakındır. Eminim” dedi. 
 
Sözlerine espri yaparak başladı 
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, meslek hastalıkları ile ilgili konuşması sırasında da, “Doktorlarımıza sormak lazım; biz dört dönem milletvekiliyiz. Bu meslek hastalığına girer mi, girmez mi? Sürekli sendika başkanı olanlar meslek hastalığına yakalanmış mı, yakalanmamış mı? Oda başkanları, kooperatif başkanları, sürekli muhtarlık yapanlar meslek hastalığı grubunda mıdır değil midir? Seçim kaybettiği halde koltuk kaybetmeyen parti başkanları bu hastalığın içinde midir, değil midir programa dahil etmek lazım” diye espri yaptı. Meslek hastalıkları konusunun önemli bulduğunu kaydeden Yıldırım, “Burada ortaya konan fikirler işyerlerinde meydana gelen sağlık sorunlarının çözümünde de ilerleme kaydetmemize vesile olacak” diye konuştu. 
 
“Gereken gayreti göstereceğiz” 
Hekimliğin kutsal bir meslek olduğunu kaydeden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: “Meslek hastalıkları artık sıradan hekimlikle tedavi edilecek bir iş değil, bir uzmanlık gerektirmektedir. Meslek hastalıkları bölümünün DEÜ’de kurulması bu bakımdan heyecan verici bir fikirdir. Bu şehrin milletvekili olarak bu projeye gönülden destek veriyorum. Gereken gayreti arkadaşlarımızla birlikte göstereceğiz. İş hayatında yapılan işler; çalışanın solunum ve sindirim sisteminde, kas ve iskelet yapısında, işitme ve görme organlarında maalesef rahatsızlığa sebep olabiliyor. Bunun karşısında ilk ‘söz geçmiş olsun, sağlık olsun’ gibi basmakalıp sözler. Zaten bir şeyin değeri yok olduğunda anlaşılır. Aldığımız hava, içtiğimiz su, yediğimiz yemek sağlıklıyken çok güzeldir.” 

“Çalışan yoksa ortada üretim olmaz” 
İş hayatında çalışanın önemine değinen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: 
“Meslek hastalığı; kimya, tekstil, sanayi, mobilya endüstrisinde, taş işleme, kaynakçılık, gemi inşası gibi işlerde görülen hastalıklardır. Bunla mücadele etmek sadece tıbbi tedbirlerle mümkün değil. Bu noktada işçiye de işverene de sorumluluk düşmektedir. Çalışma hayatı deyince üç tane ayağı var. Biri çalışan, biri çalıştıran, diğeri işyeridir. İşyeriniz olabilir, patron olabilirsiniz ama çalışan yoksa ortada üretim olmaz, sonuç olmaz. O halde çalışan işin merkezindedir. Üreten, akıl teri ve alın teri ile katma değer sağlayan, çalışandır.” 
 
Yıldırım’dan iş güvenliği anısı 
“Ben uzun yıllar ağır sanayi diyeceğimiz gemi inşa işinde çalıştım. Çalışma şartlarının ne demek olduğunu, tedbirlerin yerine getirilmemesi halinde maliyetini ne kadar yüksek olduğuna şahit oldum” diyen Yıldırım, yaşadığı bir anıyı şu sözlerle anlattı: “Üniversite ikinci sınıfta bir fabrikada staj yapıyordum. Kaynak yapacağız. Penseyi verdiler elime, eldiven ve maske de verdiler; ‘hadi başla’ dediler. Maske beni sıkınca kaldırım attım. Başladım kaynak yapmaya. Usta başı bana gelip ‘maskeyi çıkarmakla kendine zarar yaptın’ dedi. ‘Ne olacak göremiyordum çıkardım’ dedim. Eve gelmeden gözlerim yandı, sanki çivi çakıyorlar, elektrik veriyorlar. Şişti, yaşlar aktı. Üç gün kendime gelemedim. Cehaletin bedelini üç gün yatakta geçirmekle el içine çıkamamakla yaşadım.” 

“Nerede bir kaza var, telaşla bir düzenleme yapıyoruz” 
Yıldırım, şöyle devam etti: “Maalesef ülkemizde herhangi bir konuda yasal düzenleme hayatın doğal akışı devam ederken yapılmıyor. Nerede bir kaza var, nerede olağanüstü gelişme oldu; telaşla, panikle bir düzenleme yapıyoruz. Sonra o düzenlemeyi ya çok abartıyoruz ya da ihmal ediyoruz ve uygulama kabiliyeti sınırlı oluyor. Her kazadan sonra bir düzenleme yapmak yerine hiçbir kaza olmadan oturup uzmanlarıyla, çalışanlarla, çalıştıranlarla, akademisyenlerle, hekimlerle enine boyuna görüşüp konuşup yapmak bizi daha doğru sonuca götürecektir.” 

“Düzenleme ihtiyacı varsa Meclisimiz bunu yapacaktır” 
2012’de çıkarılan kanunla kamu ve özel sektör ayrımı gözetmeksizin bütün çalışanları kapsama dahil edildiğini hatırlatan Yıldırım, “Kanun ile bütün işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortama hedeflendi. Kanun kapsamına stajyerler ve çıraklar da dahil edildi. Her çalışanın iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili uygulamalardan faydalanması öngörüldü. Alınması gereken tedbir, yapılması gereken düzenleme ihtiyacı varsa Meclisimiz bunu yapacaktır. Ben bu noktada Meclisin meslek hastalıklarına, çalışan hayatının her kesimin beklentisini sağlayacak şekilde düzenlenmesi bakımından çok ciddi çalışmalar yapabileceğini düşünüyorum” dedi. 
 
“’Her şey mükemmel’ desek doğru demiş olmayız” 
7,5 milyar dünya nüfusunun 3 milyardan fazlasının emeği ile geçindiğini kaydeden TBMM Başkanı Yıldırım, “Bu insanlar çalışma şartlarının kötü olması sebebiyle ya canlarını ya da sağlıklarını riske atarak üretim yapmak zorunda. Dünyada 1 milyona yakın iş kazası meydana geliyor. İş kazası ve meslek hastalıkları sonucu her yıl dünyada 2,5 milyon insan hayatını kaybediyor. Ayrıca çok sayıda insan da artık engelli hale geliyor, iş göremez hale geliyor. Türkiye’de 1 milyon 800’ü aşan işyerinde 20 milyondan fazla çalışan var. İşyerlerinde ‘her şey mükemmel’ desek doğru demiş olmayız. Zaman zaman kazalar olmuyor değil. Haslıklar oluyor. Kazalar ve meslek hastalıkları dikkate alındığında dünyada durum neyse Türkiye’de de aynı. Bu durumdan en fazla zararı yine kendimiz görüyoruz. Sosyal barışımız yara alıyor. Maddi kayıpları biraz daha çalışarak, yorularak telafi edebiliriz ama kaybettiğimiz canları, kaybolan sağlığı geri getiremiyoruz mevcut tablonun resmini doğru çekip gelecekte neler yapmamız lazım geldiği üzerinde daha çok düşünmeliyiz. Bu toplantılardan ortaya çıkacak sonuçların yasal düzenleme gerektiren kısımlarını TBMM ile paylaşacağınızı ve milletvekilleri vasıtasıyla takip edeceğinizi düşünüyorum. Yasal tedbir gereken konularda üzerimize düşen sorumluluğunu yerine getireceğimizden emin olabilirsiniz” ifadelerine yer verdi. 
 
İzmir’e meslek hastalıkları hastanesi geliyor 
DEÜ Rektörü Nükhet Hotar ise, İzmir’de bir meslek hastalıkları hastanesi olmadığını belirterek Meclis Başkanı Yıldırım’dan İzmir’de bir meslek hastalıkları hastanesi açılmasını talep etti. Yıldırım’ın sahne üzerinden onay vermesi üzerine Hotar, “İnşallah desteklerinizle bir hastanenin çalışmalarını başlatmış oluyoruz” dedi. DEÜ olarak meslek hastalıkları konusuna farklı yaklaştıklarını kaydeden Hotar, şöyle konuştu: “Konunun birçok noktasında muhatabız. İster çalışan, ister işveren, ister kamu otoritesi ya da temsilcisi olsun; bir şekilde bizden eğitim, danışmanlık, tanı, teşhis veya tedavi almak durumunda kalınmakta. Bu yüzden bizim konuya bakışlımız derinlikli ve bilimsel olmakta. Sağlık Bakanlığının bu konuyu uzmanlık alanı olarak onaylamasının ardından DEÜ Tıp Fakültesinde İş ve Meslek Hastalıkları Bilim Dalı kurulduğunu dikkatinize sunmak istiyorum. Zaman içinde iş ve meslek hastalıklarında yan dal ve uzmanlık eğitimi vermeye başlayan üniversitemiz kamunun ihtiyaçlarına hızla refleks vermektedir.” 

“İnsanlar can vermeye devam ediyor” 
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, “Bu toplantı çalışma hayatı için o kadar önemli ki, salonun yarısından fazlası işçi arkadaşlarımız. Ortalama 5 tane arkadaşımız günde can veriyor, bazısı iş kazasından, bazısı iş cinayetinden. Meslek hastalığı ile ilgili madenlerde bir hastalık var, hiç çaresi yok. İnsanlar can vermeye devam ediyor. Bu hastalıkta erkenden tanı konulması mümkün. İnsanı yaşatmak için bu kongrelerin yapılması ve kararların hayata geçmesi gerekiyor. İşçilerin sorunları ve sıkıntıları var mı, tabii var. Onun zamanı bugün değil. Bugün amacımız meslek hastalıklarına dikkat çekmek” açıklamasında bulundu. 

“Yüzde 2.1’inin işle ilişkili sağlık sorunu yaşamış” 
İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Arif Hikmet Çımrın da, “Çalışan sağlığı ile ilgili veriler nedeniyle Türkiye’de mevcut durumun iyi olmadığını söyleyebiliriz. 2013’te TÜİK tarafından yapılan ankette, Türkiye’de nüfusun yüzde 2.1’inin işle ilişkili sağlık sorunu yaşadığını ifade etmiştir. Ölümlü olsun olmasın iş kazalarının yüksek oranının yanı sıra meslek hastalıklarının da yüksek düzeyde olduğu ve bunun düzeltilmesi konusunda herkes hemfikirdir” dedi.