Canlılar aleminde insan topluluğunun içinde hayvanların var olma mücadelesinin giderek daha da fazla bir çaba gerektiği dönemde yaşıyoruz. Çılgınca ve sonu gelmeyen bir istekle yoğun üretime tabi tutulan yenilenebilir hayvan topluluğunun uğradığı acı ve ıstırabın sınırları belirsiz gibi. Oysa sadece acı çekiyor olmaları ve bunu hisseden bir organizmaya sahip olmaları haklar kavramının anlamını pekiştirmeye yetiyor. Arthur Schopenhauer’in (1788-1860) de vurguladığı bu nokta, hayvan haklarının varlığını tartışmaya açanlar için bir öğüt niteliğindedir. Mesleki ve genel etik uzmanlarının bu konu hakkında söylemeleri gereken noktaların bulunduğuna inanıyorum. Bunu ertelemek ve beklemek daha ne kadar mümkün olabilir ki?

Aslında uygulama pratiği açısından pek de inandırıcılığı kalmamış Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi (UNESCO Paris/1978) bu konuyu tartışanlar için temel bir dayanak noktası kabul edilebilir.

 

Hayvanlar neden haklara sahip olmalılar?

Bu sorunun yanıtı halen zihinlerde soru işaretidir.

Hayvanların iradelerinin bulunmamasından dolayı belli bir etik veya ahlâki sistemi yoktur. Bu nedenle onların davranışlarından sorumlu tutulmaları hem etik hem de hukuken mümkün değildir.  Tam da bu kırılgan noktadan itibaren hayvanlara belli hakların verilmesinin anlamsızlığı üzerinde fikirler üretilmeye başlanıyor. Oysa ki, insan, yani akıl ve vicdana sahip olduğuna inandığımız bu canlı varlık, etik ve ahlâki sorumluğu ve yükümlülüğü gereği doğayı, doğadaki canlıları (kendi türü de dahil) ve hayvanlar aleminin üyelerini korumakla, onlara belli haklar tanımakla mükelleftir. İşte, doğru etik ve ahlâki bakış açısı budur.

Bugün için hayvan haklarının ihlali ve sömürülmesi söz konusu ise, hak kavramı göz ardı ediliyorsa, küresel bir anlayış yanlışlığı içinde olduğumuzu düşünebiliriz. Hayvanları ve onların bedenlerini eşya, obje gibi görmek büyük bir hatanın ilk basamağıdır. Hayvanların bizim için ifade ettiği ahlâki önemin farkındaysak, yani onların haklarını verirken, bunu koruyanların da yine bizler olması gerektiğine inanıyorsak, o zaman üzerimizdeki sorumluluk çok daha ağır demektir.

Bu konuda bir şeyler yapılmasını isteyenlerin başladığı yolculuğu küçümsemek, yok saymak hiçbir zaman bir çözüm değildir. Ahlâki önem ile sömürmek arasındaki karmaşanın mutlaka bir çözüme kavuşturulması lazımdır. Belki de bunu Kant’ın kategorik imperatif bir buyruk gibi algılamak ve ödev ahlâkımız gereği ödevimizi yerine getirmek durumundayız.

2018 yılı içinde tasarladığım ve uygulamaya başladığım, toplumların bozulan etik ve ahlâki yapısının sağaltılması yaklaşımı sayesinde bozulmuş, yanlışa dönmüş fikirlerin ve bilinçaltı düşüncelerin doğruya evrilmesi gerektiğine inanıyorum. Gerçek medeni davranış biçimi aslında budur.

Hayvanların hissettiklerini bizlerin bildiği dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının lisanlarında anlatma, paylaşma şansları ne yazık ki yoktur. Birgün onların kendi aralarındaki iletişim dilinin çözümlendiğini ve hayvanların bizlere; “Bana acı çektirme, Beni öldürme, Bedenimi akvaryumlarda, hayvanat bahçelerinde sergilemekten vazgeç, Benim bedeni maharetlerimi sirklerde kullanma, Bana yaptığın eziyete son ver, Bizlere yaptığınız bu işkenceleri bitir” diye seslendiklerini düşünürsek ne olacaktır? Yani, bu ifadelere ve bu seslenişlere yine kayıtsız mı kalınacaktır? Çünkü şu an için iradelerinin olmamasının yanında, bizlerin hemen kolayca anlayabileceği belli bir iletişim lisanlarının olmaları sebebiyle hayvan haklarına, canlı varlık olma tanımlarına saygı gösterilmemektedir.

Burada özetlediğim kadarıyla hayvanlar alemi açısından öncelikle bu haklar sorununun çözülmesi gereklidir.

Bencil, sorumsuz, sömürgen, kibirli, aşağılayan tavırlar içinde olmak insan olmaya çalışan varlığın önündeki en büyük engellerdir. Yetkin ve sorumluluk sahibi bir birey sadece kendine değil, çevresinde yaşayan canlılara karşı da duyarlı olmalıdır. Çelişki ve ikilemleri bir kenara bırakma zamanı yaklaşmaktadır. Hayvanlar için haklar ve önemseme, duyarlı olma sorunu çözüldükten sonra, onların taşınabilir eşya (mal) statüsünü kabullenen düşünceleri sağaltabilmek daha kolay olacaktır.

Bundan sonrası ise, yine çok tartışılan, hayvanların insanların yemek menülerindeki yerinin sorgulanması problemi üzerinde yoğunlaşacaktır.

Sevgi, saygı, içtenlikle, ışıkla kalın…