Yıllarını branşım gereği etik konulara ilgi duymaya ve bu konuda bazı akademik çalışmalar yapmaya yöneltmiş bir kişi olarak insanın hayvanları tüketim ürünü gibi görmesi konusunun bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hayvanlar alemi olarak nitelendirilen bu farklı dünyada onlarla tanıdık bir varlık olarak kalmayı neden sağlayamıyoruz? Küçük kuzuların kesime acımasızca götürüldüğü, erkek civcivlerin öldürüldüğü bir zamanda nasıl bu kadar acıyla yaşamaya devam edebiliriz? Fabrikasyon canlılar haline getirilmiş, taşınabilir mal şeklinde değerlendirilmeye devam edilen bir anlayış, elbette ki bizleri merhamet kapılarına götürmeyecektir. Sadece insan olarak görev ve sorumluluğumuz kendi türümüzü geliştirmek ve onu refah içinde yaşatmak olmamalıdır. Bizler gibi entelektüel bir yapıları olmamasına karşın, içgüdüsel anlamda oldukça akıllı ve hatta insandan daha duyarlı davranışlar sergileyen canlıların acı ve ağrı hissetme durumlarının varlığını inkar etmek mümkün değildir.

Hayvanlara karşı duyarlılığın ölçüsü sadece kedi ve köpek üzerinde yoğunlaşmamalıdır. Diğer bütün canlılar bu ekosistem içinde yer aldığı sürece onlarla banış içinde yaşamayı da öğrenmeliyiz. Büyük ve küçük baş hayvan şeklinde acımasızca sınıflandırılmış, suni yollarla üretilerek bütün doğal haklarına ihanet edilmiş canlılara böyle davranmaya hakkımız etik ve ahlâki açıdan yoktur ve olamaz. Fabrikasyon kümeslerde alt alta tel kafeslerde yumurta vermeye zorlanan tavukların sorumluluğu kime aittir? Bundan kendimizi uzak tutmanın imkanı var mıdır? Damak zevkimizi tatmin edecek diye gayri insani ve etik dışı koşullarda yetiştirilen hayvanların et olarak tüketilmeye devam edilmesi ne kadar akıl ve mantık ile örtüşebilir?

Eğer yeni bir anlayışa ve huzurlu, mutlu bir yaşama doğru geçiş yapılması isteniyorsa, buna özlem duyuluyorsa hayvanların yemek menülerinden çıkartılması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de hayvan haklarına saygılıyım demenin yolu bu konuda ciddi ciddi düşünmekten ve bazı radikal kararları almaktan geçmektedir. Burada vegeteryanlık ve veganlık üzerine kurgulanmış satırlar tasarlamadım. İçimden geçenleri sizlerle paylaşmaktır tek amacım.

Doğumundan sonra anne sütüne muhtaç insan yavrusu bu alışkanlığını bir ömür boyu sürdürmek için endüstriyel inek sütüne yönelmekle süt veren canlıların ıstırap çekmeme hakkına da karşı gelmektedir. Artık büyük çiftlik sistemleri ve bunları kurgulayan kandırma senaryoların bitirilmesi, hayvanların insanların emrindeymiş görüntüsünün sona erdirilmesi gerekmektedir.

İnsan insanı daha az sever hale gelmiştir. Çünkü doğayı ve onun canlılarına karşı sevgi ve saygı duygusu azalmıştır. Tek bir türün kendi içinde sadece birbirine karşı sevgi ve merhamet duyarlılığı içinde olması sağlıklı bir durum değildir. Etik açıdan doğru olan bizlerin yaşadığımız çevre ile uyumunun sürmesi ve bunun geliştirilmesidir. Bilinen ve tanıdık görüntülerde canlılara eziyetin sürdüğü bir çağ asla modern değildir. Cep telefonları, lüks arabalar, geniş yollara, büyük rezidanslar bunun ölçütü olamaz.

Avcılığı gündemde tutmaya çalışarak, savunmasız canlıları silahla öldürmek ve bunu bir tür aktivite gibi görmek vahşetin masum gösterilme çabasından başka bir şey değildir. Acı ve ağrıyı azaltamadığımız bir dünyada nasıl ve ne şekilde yaşadığımız vicdanen mutlaka sorgulanmalıdır. Hayvanları dövüştürmek, boğa güreşleri adı altında maskelenmiş şiddet görüntülerine yer vermek, hayvan sömürüsüne göz yummak tahammül sınırlarının ötesindedir. Böyle şeyler istemiyorum diyebilme hakkımız her zaman vardır ve bu hakkımızı sonuna kadar kullanmak durumundayız.

Şimdi düşünme ve kendimize gelme zamanıdır. Hayvanların bizler tarafından bizzat korunması gereken canlı olma ve varlığını sürdürme kimliğinin korunmasına izin verilmesi, beslenme zincirimiz içerisinde onlara haksız bir şekilde yer vermemizin bedellerini görmek lazımdır.

İnsan gerçek mutluluğu ve huzuru sadece kendi içinde bulamaz. Bunu ararken hayvanlar aleminin canlılarını  fark etmeli, onları yok saymadan, mal haline getirmeden, cansız nesneler gibi görmeden hareket etmelidir. Unutmayalım ki, canlıları sevmeyen bir insanın insanı ve insanlığı sevme şansı yoktur.

Bu anlamda 2011 yılından beri faaliyet gösteren Her Şeye Rağmen Etik aktivasyonu çerçevesinde doğru tespitlerimizi toplumla paylaşmayı sürdürdük ve sürdürmeye de devam edeceğiz.