Cumhuriyetin kurucu babası Atatürk’ün ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devam eden 200 yıllık modernleşme geleneğimizin temel hedefleri, ülkeyi çöküşten kurtarmak ve ardından ülkeyi kalkındırarak çağdaş dünyanın saygın bir üyesi haline getirmekti. Bu nedenle de Cumhuriyetin kurucu babaları dünyada ırkçılık, faşizm, antisemitizm ve komünizm gibi totaliter ve saldırgan eğilimler yükselirken barışçı politikalar izlediler. Avrupa’nın ilerici ve çağdaş partileriyle hareket ettiler. Fransız Devrimi’nin getirdiği özgürlük, eşitlik ve adalet gibi kavramlar ve dolayısıyla demokrasi dünyada gerilirken, Türkiye demokrasinin altyapısını oluşturmak için yoğun çaba harcadı. Bir geç modernleşme hareketi olarak Türk modernleşmesi, otoriter pragmatik bir tek parti yönetimiyle Batı ile aradaki farkı kapatmak, modern demokratik laik bir ulus-devlet kurmak amacındaydı. Cumhuriyetin Osmanlı’dan devraldığı mirasın çok da parlak olmadığını söylemek gerekir. Örneğin 1927 yılı nüfus sayımı, ülkenin % 90’dan fazlasının geleneksel üretim ilişkileri ve meslekleri içerisinde olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Cumhuriyetin devraldığı toplum, köylü bir toplumdur:
n Meslekler Yüzde
n Zirai % 32.05
n Sınai % 2.20
n Ticari % 1.89
n Umumi hizmetler % 1.84
n Serbest meslekler % 1.28
n Meslek sahipleri % 39.26
n Mesleksizler % 60.74
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere modern meslekler grubu olarak sayılabilecekler (sanayi, ticaret, serbest meslek ve hizmet sektörü) % 7 civarındadır. Benzer bir durum eğitim tablosu için de geçerlidir (1923):