Erkek inisiyasyonunun zaman içerisinde kaybolması ile birlikte Kutsal Fahişelik de kaybolmuş, diğer bir deyişle anlam değiştirmiştir.

Kutsal Fahişelik kavramı bugün yeniden anlaşılması gereken kavramlardan biridir.

Kutsal fahişe kavramına ilk olarak Sümer Medeniyeti’nde rastlamaktayız. Sümer Ana Tanrıçası İnanna’nın sıfatlarından biri de Kutsal Fahişe’dir.

Yaşayan canlı tarih Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Sümer’de Tapınak Fahişeliğine değinir ve bunun kadının görevlerinden biri olduğunu ve tapınaklarda seksin kutsal sayıldığını söyler.

Heredot da bu konuyu benzer bir şekilde anlatmaktadır.

Babilliler’in yüz kızartıcı adetlerinde; her kadın ömründe bir kez, Aphrodite tapınağında kendini yabancı birine sunar. Parasına güvenen ve kalabalığa karışmak istemeyen kadınlar, tapınağın yanına araba ile gelerek peşlerinde bir sürü hizmetçi olduğu halde bekler. Ama büyük çoğunluk; Aphrodite duvarları içerisinde, başları kurdele ile çatılmış oturur. Yerler gerili ipler ile bölünmüştür yabancılar önlerinde dolaşıp istediklerini seçerler. Bu duvarlar içerisine girip oturan kadın, bir erkek gelip de, tapınağın dışında onunla çiftleşmek için para atmadıkça evine dönemez; parayı atan, aynen şunları söylemek zorundadır: ‘Senin şahsında Tanrıça Mylitta’yı çağırıyorum.’ Mylitta, Aphrodite’nin Asurcasıdır. Kaç para verildiği önemli değildir; kadının kabul etmeme durumu da yoktur; çünkü bu durum kutsaldır. Kadın, kendisine ilk para atanın peşinden gider ve kim olursa olsun geri çeviremez. Birleşmeden sonra kadın, Tanrıça’nın gönlünü yapmış olarak evine döner ve bundan sonra ona ne verirseniz verin, bir daha baştan çıkartamazsınız.

Yaradılışın güzel bir yüz ve güzel bir endam vermiş olduğu kızlar çabuk döner evlerine; ama öyle olmayanlar, yasanın gereğini yerine getiremedikleri için tapınakta uzun süre bekler. Üç dört yıl bekleyenleri bile olur.

Eski kültürlerde, erkek inisiyasyonunun ayrılmaz bir parçası da Kutsal Fahişe ile yaşanan deneyimdir. Bu şekilde erkekliğe ilk adımını atan genç, hem ilk cinsel deneyimi yaşamakta, hem de kadınını mutlu edecek şekilde sevişmeyi öğrenmektedir.

Gılgamış Efsanesinde, Enkidu’nun fahişe ile beraber olduktan sonra uygarlaşması da bir inisiyasyona işaret etmekte; Kutsal Fahişe’nin ise inisiyatör rolünü göstermektedir.

Eski çağlarda bu kadar önemli olan Kutsal Fahişe, günümüzde o günkü anlamından tamamen uzaklaşmıştır.

Corbett Nancy bunu şöyle özetlemektedir:

Aslına bakılırsa, Kutsal Fahişe terimi mantıklı zihinlerimiz açısından bir çelişkiyi temsil ediyor; çünkü daha önce işaret ettiğimiz gibi, cinsel olanı tanrılara adanmış olanla bütünleştirmeye eğilimli değiliz. Dolayısıyla, bu tapınak rahibelerinin anlamını yakalayamıyor ve dişiliğin hayat dolu, doygun doğasını temsil eden imgeden uzak kalıyoruz. Bu imge olmaksızın, çağdaş kadın ve erkekler, çağdaş persona rollerimizi yaşamaya devam edecek, kutsal fahişe imgesini kuşatan duygu tonuna yerleşmiş yaşam bütünlüğünü ve duygu derinliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamayacaktır.

Gene de, kutsal fahişe bir gizem olarak kalıyor, büyük ölçüde bizim çağdaş tutumumuzun onun imgesinde çelişki olarak gördüğümüz şeyi anlamamızı güçleştirmesi yüzünden bunun dinsel ve ruhsal doğasının bütünleyici yönünü göremiyoruz.

Burada vurgulanmak istenen, ruhsal olan ile cinsel olanın birleşmesidir. Gündelik yaşamımızda bu iki önemli kavramı birleştirememek, gerek kadın gerekse erkek açısından cinsel sorunlara yol açmaktadır.

Eski çağlarda cinsel eylem, bir kutsallık taşımaktaydı. Doğa’nın yeşermesi, ürün vermesi aslında Tanrı ve Tanrıça’nın yaptığı ‘Hieros Gamos’ yani Kutsal Birleşme eyleminin bir sonucuydu ve her birleşme aslında bu kutsal eylemin tekrarıydı. Bu birleşmeden alınacak zevk ve coşku da aynı kutsallığı taşımaktaydı. Bu bağlamda, tapınakta yapılan cinsel birleşme eylemi de kutsallıktan bağımsız değildi. Bu seremoniyle Tanrı, Tanrıça ile birleşip bütünleşiyordu. Bu kutsallık da, Tanrı rolüne giren inisiyenin yaşamı boyunca devam ediyor.

Bu tür uygulamaların artık olmaması bir yana, cinselliğin ayıp ya da günah sayılması ve dejenereye uğraması, günümüzde yaşanan cinsel sorunların nedeni olabilir mi? Cinsel sorunların kişiyi bir birey yapamaması ile beslenen küresel kapitalizm ise, hem ahlak kuralları hem dinler vasıtası ile bu bozukluğun yayılmasını ve sapmaların daha açık olmasını hatta normalleşmesini sağlamakta. Böylece her türlü bozukluk aslında gündelik yaşamın bir parçası olmakta ve bunun sonucu olarak da birey olamamış kişiler düzenin sürmesine biyolojik katkıda bulunmaktadır.

Corbett şöyle devam etmektedir:

Yüzlerce yıl boyunca kutsal fahişenin temsil ettiği şeyi bastırmak; düş kırıklığına, tatminsizliğe ve nevroza yol açar. Bu kadın için olduğu kadar erkek açısından da bir sorundur; çünkü erkeğin dişiye yönelik bilinçli ya da bilinç dışı tutumu, üstünlük ya da küçümseme olursa, dış dünyadaki gerçek kadınlarla olduğu kadar kendi doğası ile olan ilişkisini de ciddi bir biçimde tehlikeye sokar.

Bu ifade kısmen doğru olmakla birlikte, kutsal fahişe imgesinin bastırılmasının nevroza neden olması görüşü, fazla Freud etkisinde olup bugün çok kabul görmemektedir. Bunu daha çok Kutsal Fahişe arketipi ile ilişkisinin kesilmesi ve günümüzde de bu arketipin, küresel kapitalizmin sembolleri ile farklı yönlere çekilip özünün kaybolması olarak kabul edebiliriz. İşte sorunlara yol açan bu mekanizmadır. Daha da açarsak;  Kutsal Fahişe arketipinin en önemli özelliği kutsal olan ile cinsel olanın bir arada olması iken, kutsal olan; günümüz küresel kapitalizmiyle, cinselliğin bastırılmasından değil, daha da açık ve görünürleşmesinden, hatta sapkınlıkların normalleşmesiyle ortadan kaybolmuş ve ortaya Uzak Doğu’daki gibi doğasından uzak bir cinsellik çıkmıştır. Hieros Gamos, yerini swinger’lere bırakırken, cinselliğe bağlı bozukluklarda düzeni besler duruma gelmiştir.

Oysa kadının Tanrıça ile birleşmesi ve içindeki kutsalı tanıması ‘aynı şekilde erkek içinde Anima açısından geçerlidir bu’ Kutsal Fahişenin yeniden canlanmasına neden olacaktır.

Yine Corbett bu konuyu şöyle anlatmaktadır:

Tanrıça’yla bütünleşen kadının benliği, bütünlük arketipi ve kişiliğinin düzenleyici merkezi olan kendi dişil doğasının ilahi yönünü kavrayışıyla yükselir. Yaşamına hükmettirmek yerine, egosu benliği ile birlikte çalışır. En derin ihtiyaçları, içten gelen dürtü ve tutumlar yol gösterir ona. Dış koşullar tarafından kirletilmez ya da eleştiriden aşırı biçimde etkilenmez. Sözgelimi bedenini güzel bulur ve onun kısmen benliğinin bir tezahürü olduğunun bilincine varır.

Tanrıçalığının bilincinde olan kadın, doğru beslenip egzersiz yapmanın, bedenine özen göstermenin, yıkanma törenlerinin, güzellik ürünlerinin ve giyinip kuşanmanın zevkini çıkartır. Bu yalnızca egonun yüceltilmesiyle bağlantılı olan kişisel çekicilik gibi yüzeysel bir amaçla değil, dişinin doğasına saygıdan dolayı yapılır. Güzelliği, benliği ile canlı bir bağlantıdan kaynaklanır. Böyle bir kadın kendi varoluşunu tanımlamak için başkalarının tepkilerine bağımlı değildir. Kadın; ister baba, ister ağbi, isterse koca olsun, ergilin yalnızca karşıtı değildir. Kendi başına birey olarak oradadır.

 

Işık ve sevgiyle kalın!