İnanç sistemlerinin tümünde cennet, cehennem kavramları yer alır, cennet ödül, cehennem ise, cezadır. Ölüm bu iki kavram üzerine yerleştirilir.


Öyle ağır ve acı yüklü yaşamlar ya da insanlara dayatılan yaşanmışlıklar vardır ki, işte onlar cennetin de cehennemin de bu alemde gerçekleştiğini kanıtlar, ortaya koyar adeta.


Bu topraklar cennet gibiydi, cennetimiz gibiydi bir zamanlar. Yeni büyük bir savaştan çıkmış olan ülkem son derece yoksuldu, ama insanlık, dürüstlük, doğruluk, Tanrı'nın varlığına gerçek inanç ve mutluluk vardı.


Az anlayan, çok kolay inanan, aldatılan, bilinçsiz bir nüfus artışı ve insan yoğunluğu söz konusu değildi. Çocuklar yoksulluk, ancak sonsuz bir sevgi çemberi içinde büyür, büyütülürdü. İnsanlar yalan-dolan bilmez, dürüstlük ve gönül huzuru içinde yaşamlarını sürdürürdü. Kayırma, harama el uzatma ve bunu dinle bağdaştırma gibi günaha girme yoktu bir zamanlar ülkemde.


Ülkem yoksuldu ama tertemiz, özgürce çağlayarak akan dereleri, kirli amaçlı hain ayakların girmediği ulu ormanları, uçsuz bucaksız pırıl pırıl denizleri vardı. Ülkeyi yöneten kendini bütün varlığıylahalkınavatanına, ulusuna adamıştı.


Zaman geldi o güzel insanlar Tanrı katına yerleşti. Sonra ne olduysa bundan sonra oldu. Cennet cehenneme döndü. Doğrudan yana olanlara, emekten yana olanlara, ülke bütünlüğünden ve yurtseverlikten yana olanlara, haksızlığı, zulmü dile getirenlere cehennem yaşatılmaya başlandı.


Bu ülkenin yine cennetimiz olacağına inancımız tamdır.