1950’lerin sonlarında DP iktidarı giderek otoriterleşmeye başlamıştı. İktidarın gazabına üniversite, basın, aydınlar ve muhalefet partileri de uğramaktaydı. 1960 yılının ilk günlerinde Vatan gazetesi kapatılmıştı. Bunun üzerine İnönü kapatılan Vatan gazetesini ve Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret etti. Said-i Nursi’nin yurt gezilerine değinerek, Nursi’nin “seçim için vazife almış gibi göründüğünü” söyledi. İnönü’ye göre bu, iktidarın seçime gidecek olmasının bir işareti idi. Ancak hiç de öyle olmadı. Seçim olmadan darbe geldi. Daha doğrusu iktidar ülkeyi seçime götürmeye yanaşmadı.

Yine aynı günlerde (Ocak 1960) İnönü, CHP’nin Gaziantep İl Kongresi’ne gönderdiği mesajda iktidarın 1960’ın ilk yarısında seçim yapmak için hazırlığa giriştiğini ileri sürdü. İnönü’ye göre, DP için Said-i Nursi de harekete geçmişti:

“Bu arada Bediüzzaman iktidar partisinin seçim mekanizmasında kendine düşen vazifeyi yapmaya başlamıştır”

Said-i Nursi’nin faaliyetlerini arttırması ve gezilere çıkması, üniversite gençliğinin tepkisini çekti. Milli Türk Talebe Birliği ve Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri protestolar düzenlediler. Gericilikle mücadele edilmesini istediler. Gerici hareketleri protesto etmek amacıyla İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde öğrencilerin yapmak istediği sessiz yürüyüşe polis engel oldu. Bahçede toplanan 50-60 kadar genç, İstiklal Marşı söylerken polis tarafından dağıtıldı ve 30-35 kişi emniyete götürüldü. Bunların 5’i gazeteciydi. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar, polisin müdahalesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve gerekli girişimlerde bulunacağını söyledi (Ocak 1960).

Başbakan Menderes, İnönü’nün Said-i Nursi ile ilgili suçlamalarını reddederken İnönü, Bursa’da DP için “Seçimi kaybedecekler ve iktidarda kalamayacaklardır” dedi. Menderes ile İnönü’nün söz düelloları, 1960 başında ülkenin seçim sürecine girdiği görüntüsü yaratıyordu. Menderes, İnönü’yü ucuz tehditler savurmakla suçlarken, İnönü dinin politikaya alet edilmeyeceği garantisi istedi. İnönü, “acayip kıyafetli bir zat” diye tanımladığı Nursi’nin Menderes’i desteklediğini ileri sürdü. 

Üniversite gençliği 1960’ın başında ağırlıklı olarak CHP’nin yanında tavır sergilemeye başladı. Bunda DP iktidarının hızla otoriterleşmeye yönelmesi ve kendini iktidara taşıyan söylemlerden uzaklaşması kadar, laiklikle ilgili politikaları, Said-i Nursi ile kurulan ilişkinin etkisi de vardı. İnönü kendisini ziyaret eden (16 Ocak) 200 kadar üniversite öğrencisine “inkılâplar süs değildir” dedi. Üniversite gençliği, 1950 seçimleri öncesinde ve sonrasında DP’nin yanında tavır sergilerken, 1950’lerin sonuna doğru hızlı bir değişim meydana geldi. Gençler, önce DP’ye muhalefet etmeye başladılar, ardından da DP’den uzaklaşmanın bir sonucu olarak –bir cazibe merkezi haline gelen- CHP’ye yöneldiler.

27 Mayıs’ın ardından kurulan koalisyon hükümetlerinin yerini 1965’te Süleyman Demirel liderliğindeki AP hükümeti aldı. Haziran 1966 tarihinde Senato kısmi yenileme seçimleri yapıldı. Seçim kampanyası sırasında ileri yaşına rağmen İnönü, yurt gezilerine çıktı. İktidarı din istismarı yapmakla suçladı. Demirel’in Nurcuları himaye ettiğini ileri süren İnönü, Demirel’e “Said-i Nursi’nin halifesi mi olacak? Açıklasın” sorusunu yöneltti. Demirel ise din istismarı yaptıkları iddialarını reddetti ve “Allahın adı söylenmeyecek mi?” diye sordu. İnönü ise, iktidarı mürteci olarak niteledi:

“Said-i Nursi tarikatından oy makinesi olarak istifade etmek isteyenlere mürteci denir”

İnönü, siyasal yaşamanın ve ömrünün sonlarına doğru Nurcular aleyhine konuşmaya ve bu konudaki tehlikeye de dikkat çekmeye devam etti. Ocak 1971’de mühendis kökenli iki politikacı olan Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan’ı da ima ederek şunları söyledi:

“Mühendislerimiz ümit verici bir istikamet tutmamışlardır. Siyasî hayata girdikleri zaman ya, ‘Korkmadan Müslümanız diyebilelim’ derler. Bu, düpedüz, bütün Atatürk devrimlerini Saidi Nursi’nin gözü ile görmektir. Yahut çıkar, ‘Biz okullarımızda sosyal dersler değil, İmam-ı Gazali’nin derslerini okutacağız’ derler.

Tasavvur ediniz. Kurtuluş Savaşından sonra, Atatürk’ün bizden ayrıldığından 34 sene sonra, cemiyetin lâik Cumhuriyet ilkelerini anlayışı, mühendislerin ağzından bu sözlerle söyleniyor.

Bu tam bir irticadır arkadaşlarım”.

Bunları niye anlattım? Ortalıkta bir sahte belge dolaşıyor yine. Neymiş, 15 Mart 1967’te Fethullah Gülen CHP’ye 5000 lira bağışta bulunmuş… İnönü’nün bunları söylediği bir dönemde, bir Nurcu olarak F. Gülen CHP’ye bağışta bulunacak… Üstelik de CHP iktidar partisi değil, ana muhalefet partisi… Demirel’in AP’si dururken ve iktidar AP’de iken böyle bir bağış söz konusu olabilir mi? Gerçeklikle ilgisi yok elbette ama tarihe not düşmek gerek… Yakın geçmişte Yeni Şafak gazetesi de Şükrü Kaya’ya -İnönü ile işbirliği yaptırtarak- Atatürk’ü öldürtmüştü…

Önce şu uydurma bağış belgesini aşağıya alayım. Sonra da kendi arşivimden birkaç gerçek bağış belgesi göstereyim: