Thales Brezilyalı.

Brezilyalı bir iki arkadaşım sayesinde onların da kültür alt yapılarının bize çok benzediğini hayretle gördüm.


Din farkımız nedeniyle, sosyal anlamda bizden biraz daha acık görüşlü, daha modern ve daha hoş görülüler. Toplum kuralları bizde olduğu gibi baskıcı ve cezalandırıcı; dinleri de günahla korkutucu değil. Örneğin hiçbir koşulda, evlat gözden çıkarmıyorlar. Hamile olan bekar kızı zorla evlendirmeye kalkmıyorlar, evden atmıyorlar ya da el alem ne der diyerek gizli kapaklı doktorlara taşınmıyorlar.


Ama, erkek bedeninden hoşlanan bir erkeğin seçimini de, pek de hoş karşılamıyorlar.


Uzun süre kendisinde olan değişiklikleri kimseyle paylaşmamış Thales. Okulda birkaç flörtü de olmuş olmalı. Ne var ki bu dönemde, anne ve babası durumu biliyor muydu, yoksa görmezden mi geldiler, burası biraz kapalı kutu. Anne ve babasını bir araba kazasında kaybedince yirmili yaşlarında, gerçeği, ailenin diğer fertleri ile paylaşmış.

Onların yapacakları bir şey yok… Kabullenmişler.


Thales bir fırsatını bulup kapağı Amerika’ya atmış. Film alt yazıları tercümanlığı yapıyor. Durumu nedeniyle, hep içine kapanık, utangaç ve ürkek olmuş.


Jeffrey ise, New York’lu varlıklı bir ailenin oğlu. Belgeseller çeken bir film yapımcısı. Kendi tercihi olgunlaştığında ve üniversite yıllarında pek çok erkek arkadaşı olmuş. Bu seçimler ve yaşamlar ‘Gençlik başında duman’ günlerinde, birer derin ve olumsuz tecrübe olarak kalmış. Aile oğullarının bu durumuna çok olgun yaklaşmışlar.

...

 

Günlerden bir gün…

Bir kahve dükkanında ikisi göz göze gelmişler. Sadece yaşayan kişilerin anlayabileceği ‘ilgi’ ışıkları; şifresi henüz çözülememiş ve dillere pelesenk olan o ünlü elektrik akımları ile bir olup aydınlığa durmuş.


Görüşmeye başladıktan sonra Jeffry, Thales’e, seçimiyle barışık olmasını, biraz daha açık olabilmesini ve bu yaşamı hediye olarak kabul etmesini aşılamış. Birbirlerine sıkı bağlarla bağlanmışlar.( California yasalarının izni ile bir sonraki gün de evleneceklerdi. O gün Türkiye’ye döneceğim için düğünlerine katılamadım .)


Parti evinin kapısından içeriye girdiğimde çift bizi karşıladı. İkisinin de hareketlerine efemine bir tavır, ya da dikkat çekici olağandışı bir davranış yoktu. Karşımda birbirinden yakışıklı iki medeni erkek duruyordu.

Thales çok sevdiği ‘Altın Kızlar’ tişörtünü giymişti, gülümsedi. Jeffry beni içeri davet etti ve elime bir margarita tututuşturdular hemen… Parti kalabalığına karıştım.

Jeffry’nin babası: ‘’Oğlumun mutluluğunu gözlerinden okuyorum. O nedenle ben ve annesi de çok mutluyuz’’ diyerek kadeh kaldırdı ve geceyi açtı.


Salondaki televizyonda, birlikte çektirdikleri fotoğraflar gece boyunca döndü. Profesyonel bir düğün fotoğrafçısı fotoğraflamış ikisini... Koltuğa yerleştim ve uzun süre onları izledim. Ben o noktadan sonra cinsiyetleri algılamadım.

O ekranda sadece ve sadece aşkı gördüm, mutluluğu okudum.

 

                                                             …

Sevgi bir alışverişten doğmaz mı zaten? Önce duygu yüklü sinyaller alınır, verilir. Sonra akil paylaşımlar, fikir alışverişleri gelişir. Bedensel kazançların yanı sıra beyinsel kazançlar oluşur. Ortak zevklerin keşfi, güzel bir akşam yemeğine eşlik eden nadide bir şarap kadar lezzetlidir. Akıl da, öz benlikler kadar dengi dengineyse eğer; derin duygular, ortak yaşama yol verir.


İki erkeğin bağlarının gücü, çoğu zaman, bir kadın ve bir erkeğin asla bulamadığı, bir aşk, denge ve huzur bileşkesinin sonucudur belki de…

 


Erkeğin talepkarlığının, bencilliğinin, hükmedici karakterinin yanısıra; kadının kırılgan ve alıngan yapısı, takipçi merakı, zaman zaman bezdiren ilgi beklentisi ortadan kalkınca… İyi bir şey yakalanmış olabilir belki de… Kimbilir?