İstanbul’da yaşanan yağmur felaketi her şeyden önce bir doğal afet olmakla beraber, bunun nedenleri arasında doğanın tahribi ve yağması da sayılmalıdır. Toplumların tarihini belirleyen unsurlar arasında elbette coğrafyalarıen başta yer alır.

Türkler Orta Asya’da yaşadıkları toprakların bozkır olması nedeniyle yeterli yaşam koşullarına sahip olmadıkları için, bulundukları iklim onları yağma kültürüne yöneltti. Hedeflerinin başında Çin geliyordu. Bu saldırıları durdurmakta zorlanan Çin’in cevabı Çin seddi oldu. Coğrafya ve iklim, toplumun kaderini de belirleyebilmekte… Örneğin bu ortamın, yağma kültürünün oluşturduğu devlet yapıları uzun ömürlü olmuyor. Moğol devlet yapıları olarak sayabileceğimiz Cengiz ve Timur imparatorlukları devasa bir alana yayılmakla beraber kısa ömürlü olmuşlardır. Tarih boyunca kurulan pek çok Türk devleti de yağma kültüründen öteye geçebildiklerinde, yerleşik bir kültür ve üretime dayalı bir ekonomi üretebildikleri ölçüde uzun ömürlü olabilmişlerdir. Bunun son örneği de Osmanlı İmparatorluğu’dur. Bir tarım imparatorluğu olarak genel hatlarıyla maliyesini savaş gelirleri, ticaret yollarından alınan vergiler ve tarım gelirleri üzerine inşa ettiği söylenebilir. Tarım toplumunun ötesine geçemeyiş sonunu getirmekle beraber, yağma kültürünün ötesine geçmesi onu uzun ömürlü kılan nedenlerin başında gelmektedir.

Osmanlı sisteminin oturduğu temelin değişen dünya karşısında ilkel kalması, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçemeyiş sonunu ve imparatorluğun dağılmasını beraberinde getirdi. Kurtuluş Savaşı ile Mustafa Kemal’in liderliğinde kurulan yeni Türk devleti, geçmişin deneyimlerinden ders çıkararak ekonomisini fetih/cihat/yağma kültürünün ötesine taşıyarak üretime dayalı bir ekonomiyi hedefledi. Nitekim 1923’te şunu söyledi:

“Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti, bir ekonomik devlet olacaktır.”

Kazanılan askeri başarıların ekonomik zaferlerle taçlandırılması gerektiğine dikkat çeken M. Kemal, kolay yoldan zengin olmanın ya da borçla yaşamanın yaratacağı sonuca da aynı yıllarda şöyle dikkat çekmişti:

“Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.”

 

Ne dışarıdan gelen paralar ne de doğanın, kentlerin ve tarihin yağması bir ülkeyi kurtarabilir… Bunlar ülkelerin tarihinde ve kaderinde geri dönülemez sonuçlar doğurabilir. Başlangıçta söylediğim gibi coğrafya milletlerin kaderini belirleyebilir ama coğrafyayı, doğayı bizzat yağmamaya ne demeli? Coğrafya kader olabilir ama coğrafyayı, doğayı, kentleri yağmalamak kader olmasa gerek. Bunun gaflet, delalet ve hatta ihanet olduğunu söylemek lazım. Nereye ihanet mi? Kendi vatanımıza…