'9 Eylül bu ülkenin kurtuluş bayramıdır.' Öykü İzmir'de başlamış, İzmir'de büyük bir zaferle son bulmuştur. Süvariler adeta uçarcasına Bornova'dan İzmir'e indiğinde, dağlarında açan bin bir çeşit çiçek bu büyük zaferi kutluyordu o gün.


Ya istiklal, ya ölüm parolası ile yola çıkan Mustafa Kemal kurtuluş savaşı sırasında: ''Kahramanları kadar gafili de haini de çok olan bir milletiz'' derken yalnızca yurdunu işgal eden düşmanla değil, saltanatından, sarayından başka bir şey düşünmeyen zavallı padişahla, İngiliz kölesi bir sadrazamla ve onların yalakalarıyla da savaşmak zorundaydı.


Yokluk vardı. Para yok, ekmek yok, araç-gereç yoktu. Top- tüfek yanı sıra sargı bezi bile yoktu. Düzenli bir ordu söz konusu değildi. Yunan siperlerini gezen İngilizler bu durumdaki Türklerin o siperlere yaklaşmalarının mümkün dahi olamayacağını söylüyorlardı.


Başta vatan haini Ali Kemal olmak üzere satılmış mütareke basını ve yalaka saray basını yazılarıyla Mustafa Kemal'e ve silah arkadaşlarına adeta kan ve kin kusuyordu. Ortalıkta yoğun bir sessizlik vardı, sanki bir dal bile kıpırdamıyordu! 


Bu sessizliği hain kalemler kendilerince yalan yanlış yorumlaya dursun, Paşa Dünyanın en güzel emri olan: ''Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!..'' emrini verecekti.


Afyon, Uşak baş döndürücü bir hızla ele geçirilirken, Yunan ordusu her yeri  yakıp yıkarak kaçmaya devam ediyordu. İzmir de karışıktı. İşbirlikçi Türkler, Rum cemaati önderleri, işgal kuvvetlerinin askerleri hepsi İzmir'i terk etmişti.


Yüzbaşı Şerafettin, teğmen Ali Rıza, teğmen Hamdi sancağı Hasan Tahsin'in şehit edildiği yere dikiyor, Mustafa Kemal alevler içindeki İzmir'i Belkahve'den hüzünle seyrediyordu. Kabus gibi geçen 3 yıl, 3 ay, 22 gün mucize gibi bir zaferle bitirilmiş, işgal süresince solan çiçekler bu kez bir daha solmamak üzere açmıştı İzmir'in dağlarında.


Mustafa Kemal'in dediği gibi; ''Düşmanlar Geldikleri Gibi Gitmişlerdi.'' Türk Ulusuna, vatana, ülkeye ve de Cumhuriyetimize ihanet edenler, yıkmaya çalışanlar olursa, onlar da geldikleri gibi gitmeye mahkumdur. Tarih bunu böyle yazmıştır, böyle yazmaya da devam edecektir.