Nedendir bilmiyorum ama deniz fenerlerini çok severim. Nedendir bilmiyorum dedim ama bana verdikleri his, her şeyden önce huzur ve dinginlik… Son birkaç yılda yaptığım doğa yürüyüşleri sırasında üç deniz fenerini gördüm, gezdim.

Yaşadığımız coğrafya, uygarlığın doğduğu topraklar. Akdeniz dünyası, antik dönemden itibaren ticaretin, özellikle de deniz ticaretinin geliştiği bir bölge… Deniz ticaretinin varlığı, deniz fenerlerinin de yapılması ihtiyacını doğurdu. Bilinen ilk deniz feneri M.Ö. 7. Yüzyılda Kumkale’de (Çanakkale) yapıldı. Roma’nın çöküşüyle beraber ticaretin ve şehirlerin gerileyişi, Ortaçağın başlarında deniz fenerlerinin de bakımsızlıktan tahrip olması sonucunu doğurdu. Ancak Ortaçağın sonlarından itibaren ticaretin canlanması ile birlikte –özellikle 17. Ve 18. Yüzyıllarda- deniz fenerleri de artamaya başladı. 19. Yüzyılda deniz ticaretin giderek artması, deniz fenerlerinin daha da artmasına yol açtı.

Osmanlı Döneminde yapılan ilk deniz feneri, Kanuni döneminde yapıldı. Osmanlı döneminde ilk deniz fenerleri, Karadeniz ve Marmara arasında geçişi kolaylaştırmak ve daha güvenli hale getirmek için İstanbul Boğazı civarına yapıldı. Söz konusu fenerlerin yapılmasının yoğunlaştığı dönem, 19. Yüzyıldır.

Türkiye Cumhuriyeti, Lozan’ı takip eden birkaç yıl içinde Kabotaj (bir ülkenin kendi kıyıları boyunca iskele ve limanları arasında gemi işletebilme hakkı) hakkını elde ettikten sonra, denizciliğe büyük bir önem vermeye başladı. Aynı dönemde Bozkurt adlı Türk gemisi ile Lotus adlı Fransız gemisinin uluslar arası sularda çarpışmasından kaynaklanan sorun dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt tarafından Lahey Adalet Divanı’na taşınmıştı. Dolayısıyla Cumhuriyetin ilk yılları Türkiye’nin denizlerine de sahip çıkma yılları oldu. Bu bağlamda denizlere, deniz ticaretine önem verme, deniz fenerlerine de önem verilmesine yol açtı.

Benim doğa yürüyüşlerim sırasında gittiğim ilk deniz feneri Gelidonya Feneri oldu. Fener, yaklaşık 500 km’lik Likya yolunu yürüyenlerin rotası üzerinde yer alıyor. Karaöz’den Adrasan’a doğru yürürken Antalya’nın en güney ucu olan Taşlık Burnu’nda 1936 yılında yapılmış. Deniz seviyesinden 227 metre yükseklikte, deniz içerisindeki kayalıkların tam karşısında yer alan Gelidonya Feneri, size muhteşem bir manzara sunuyor. Benim açımdan Likya yolu yürüyüşü sırasında ve hatta yıllardır yürüdüğüm tüm parkurlar içerisinde en beğendiğim parkurdu burası. Üç yıl kadar önce Karaöz’den yürüyüşe başladığımızda müthiş bir yağmura yakalandık. Islandık. Gelidonya Fenerine geldiğimizde yağmur biraz dinmişti. Orada tüm ıslanmışlığımıza rağmen fenerin ve manzaranın tadını çıkardık deyim yerindeyse eğer. Bolca fotoğraf çektik, çekildik. Yemyeşil bir doğa, önümüzde masmavi bir Akdeniz. Fenerden istemeye istemeye ayrılırken ve geriye dönüp sürekli fenere bakarken sağımızda kalan Akdeniz’e paralel orman içindeki harika bir patikada Adrasan’a doğru yürüdük. Tam bir yeryüzü cenneti…

İkinci gördüğüm fener ise Deveboynu Feneri… Datça yarımadasının en ucunda, Knidos’ta… Fenerin inşa edildiği uzantı deve boynuna benzediği için bu adı almış. Fener, Anadolu’nun Akdeniz’e uzanan en uç noktasında yer alıyor. Fenerin bulunduğu tepe, Akdeniz ile Ege Denizi’nin kesiştiği bölge… Fenerin önüne oturup hem Akdeniz’i hem de Ege Denizi’ni seyretmeniz mümkün ve elbette biraz geride kalan Knidos Antik Kenti’ni de… Fenere zorlu bir patikadan ulaşıyorsunuz ama vardığınızda fazlasıyla değdiğini hissediyorsunuz. Geçtiğimiz bahar aylarında restorasyonu süren bu fener de 1931 yılında yapılmış. Yine erken Cumhuriyet döneminin eserlerinden…

Üçüncü fenerimiz ise Sarpıncık Feneri… Karaburun Yarımadasının ucunda, Sarpıncık köyü yakınlarında. İzmir’de olması nedeniyle en sık gittiğim fener. Issız bir coğrafyada ve bozuk bir toprak yolla ulaşılan, Ege Denizi’ne bakan bu fener de hayranlık uyandırıcı derecede güzel. Güçlükle inilen bir patikayla ıssız ve muhteşem bir koya ulaşıp denize girebilirsiniz. Bu da 1938 yılında yapılmış.

Tesadüf müdür bilemeyeceğim ama gördüğüm bu üç fener de Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış. Dönemin imkansızlıklarına rağmen Cumhuriyetin imar faaliyetlerine, kalkınma politikalarına hayranlık duymamak elde değil…

Günümüzde ıssızlığa terk edilse de bu fenerler benim için hâlâ huzur ve dinginlik mekanları… Cumhuriyetin kurucularının yaptığı bu fenerler o dönemde gemicilerimize yol göstermiş, onların kurtarıcısı olmuş. Bugün de Cumhuriyetin kurucuları bizim deniz fenerimiz olmaya devam ediyor. Yolumuzu Cumhuriyetin kurucu değerleri aydınlatıyor. Özellikle de içinde bulunduğumuz bu olağanüstü dönemde…