Tarih bize dinle devletin yönetilemeyeceğini söylüyor. Dinin adının ne olduğunun önemi de yok… Hıristiyanlık açısından bakacak olursan Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinin ardından Havariler, Hz. İsa’nın dinini yaymaya giriştiler ve bu süreçte Hıristiyanlığı yayarken 12 havariden kimler nasıl öldürülmüş şöyle bir bakalım:

Petrus: Roma’da haça gerilerek idam edildi.

Toma/Thomas: İran ya da Hint taraflarında öldürülmüştür. 

Andreas: Petrus’un kardeşi olup X şeklinde çarmıha gerilerek öldürüldü.

Bartelemi/Bartolome: Erzurum’da öldürüldü. 

Matthias/Mathias: İran’da öldürüldü.

Yakup/Jacque: Öldürüldü. 

Simon/Şemun: Öldürüldü.

Görüldüğü üzere Hz. İsa’nın havarilerinin yarısından fazlası öldürülmüş.

İslamiyet açısından biraz daha ayrıntılı bakalım:

Hz. Muhammed’in vefatının ardından Dört Halife dönemi başladı. Dört halifeden ilki Hz. Ebu Bekir’di (632-634). O’nun ardından Hz. Ömer halife oldu. On yıllık halifeliğinin ardından öldürüldü (634-644). Hz. Ömer’in ardından halife olan Hz. Osman da 656 yılında öldürüldü. Dört halifeden sonuncusu oylan Hz. Ali de 661’de öldürüldü. Dolayısıyla dört halifeden üçü öldürülmüştü. Muhtemelen Hz. Ebu Bekir de uzun yaşasaydı, halifeliği iki yıl gibi kısa bir süre sürmeseydi öldürülürdü. 

Hz. Ali’nin öldürülmesinin ardından Emevi dönemi başladı ve Muaviye halife oldu. Dört halife döneminde yaşanan çatışmaların Kerbala olayı ile dönülmez bir noktaya geldiği ve ayrılığa dönüştüğünü söylemek gerekir. Kerbela’da yaşanan katliamda Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin ve O’nun oğulları öldürüldü. Katliamın mimarı Muaviye’nin oğlu Yezit’ti. Yezit adı tarihteki yerini böylece aldı. Şiilik ve Sünnilik temelindeki ayrım buraya dayanmaktadır. Bu bağlamda oluşan 12 İmam inancına değinmek yerinde olacaktır. Hz. Ali, oğulları ve torunları 12 İmam olarak adlandırılırlar:

1. Hz. Ali: Öldürüldü.

2. İmam Hasan: Zehirle öldürüldü.

3. İmam Hüseyin: 680’de Kerbela’da öldürüldü.

4. Zeynel Abidin 

5. Muhammed Bakır 

6. Caf er Sadık 

7. Musai Kazım: Öldürüldü.

8. Ali Rıza: Zehirle öldürüldü.

9. Muhammed Taki: Zehirle öldürüldüğü söylenmektedir.

10. Ali Naki: Öldürüldüğüne inanılır.

11. Hasan Askeri 

12. Muhammed Mehdi

Şia açısından durum böyle iken Sünnilik açısından da durum çok farklı değildir. Sünniliğin dört mezhebinin kurucularına bakalım. Hanefiliğin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife’dir. Hapse atıldı, dövüldü, işkence gördü ve kısa bir süre sonra da öldü. Bunların nedeni Halife el-Mansur’un iktidarını meşrulaştırıcı bir idari görevi reddetmesiydi. İmam-ı Şafi, İmam Malik bin Enes ve Ahmet bin Hanbel’in oluşturduğu mezheplerin de kendi aralarında ciddi çatışmaların yaşandığına değinerek noktayı koyalım. 

Bunları neden anlattım?

Ortaçağın sonlarında İslam dünyası Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli gibi değerli isimleri kendi bağrından çıkarabildi. Bunlar Türk dünyasıyla ve Anadolu’ya bağlantılı isimlerdi. Ancak bu isimlerin varlığı İslam dünyasının Batı dünyasının gerisinde kalmasını ve kendi içindeki çatışmalarına engel olmaya yetmedi. Mezhepler arası ve mezhep içi çatışmaların tarihi kanlı bir tarihsel süreçtir. Bu hem Hıristiyanlık ve hem İslam dünyası için de geçerlidir. Batı dünyasını bunu son 500 yıllık süreçte sekülerleşerek/laikliği benimseyerek, İncil’i ulusal dillere çevirerek ve dinsel kimliği birleştirici ya da ayrıştırıcı bir kimlik olmaktan çıkararak ve ulusal bir üst kimlikte birleşerek yaptı. 

Türkiye’de Atatürk’ün öncülük ettiği Cumhuriyetin kurucu kadroları, dinsel ve mezhepsel çatışmaları laiklikle aştılar. Kuran’ın Türkçe mealinin ve tefsirinin Cumhuriyetin ilk yıllarında bizzat Atatürk tarafından yaptırılması tesadüf değildir. Cumhuriyetin LAİK ve DEMOKRATİK niteliği bugün sıkıca sarılmamız gereken kurucu değerlerimizin başında gelmektedir. Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkelerde yaşananlara baktığımızda bunun kıymetini bir kere daha anlamalıyız. Cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden neredeyse 100 yıl geçerken, Cumhuriyetin değerlerinden uzaklaştıkça bir BEKA sorunu yaşadığımız gerçeğini gözden kaçırmayalım.   

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan gençlerden memur değil, müteşebbis olmalarını istedi. Haklı bir talepti bu. Osmanlı tam da bu nedenle çökmüştü. Bürokrasiyi modernleştirmeyi amaçlayan ve ama tarım toplumu olmaktan çıkamayan bir devletin çökmesinden daha doğal ne olabilirdi ki? Ancak mevcut eğitim sistemimiz bugün memur bile yetiştiremez hale geldi. Eğitim sistemimizi Cumhuriyetin kurucu değerleri ışığında güncellemek ve dünyevileştirmek zorundayız. Bu hem BEKA sorununu çözecek ve hem de ULUSAL BİR ÜST KİMLİK sağlamaya yönelik olarak çare olacaktır.