ugünün Türkiye’sinde tartışılan pek çok konunun uzun yıllar önce tartışılmış olduğunu bilmek, insanda deja vu hissi (bir olayı daha önceden yaşamışlık hissi) uyandırıyor. Bunlardan biri de Atatürk’ün yerine İsmet İnönü’nün paralara resminin konmasıdır. Buna neden ihtiyaç duyulmuştur? Olayın arka planı nedir?

 

Dünya’da ilk kağıt paranın 17. Yüzyılın sonlarında Batı’da ortaya çıktığı görülmektedir. Bunun ortaya çıktığı ülkeler ise kapitalizmin ve burjuvazinin geliştiği Protestan coğrafyanın ülkeleriydi. Osmanlı modernleşmesi geç olduğu gibi, kağıt paranın Osmanlı’ya girişi de geç oldu.  İlk Osmanlı kağıt paraları Abdülmecit döneminde, Tanzimat Fermanı’nın hemen ertesinde 1840 yılında “Kaime-i Nakdiye-i Mutebere” (Para Yerine Geçen Kağıt) adıyla basıldı. Aslında bunlar paradan ziyade faiz getirili borç senedi veya hazine bonosu niteliğinde olmak üzere çıkarılmıştı. Söz konusu kaimeler matbaa baskısı olmayıp, elle yapılmış ve her birine de resmi mühür basılmıştı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni kağıt paraların basılması gündeme geldi. 30 Aralık 1925 tarihinde 701 Sayılı “Mevcut Evrak-ı Nakdiyenin Yenileriyle İstibdaline Dair Kanun” çıkarıldı. 8 maddeden oluşan kanun, banknotların basılmasına karar vermişti ama paraların üzerinin nasıl olacağı daha sonra ayrı bir kararname ile düzenlendi. Kanunun kabulünden üç ay kadar sonra 16 Mart 1926 tarihinde çıkarılan 3322 sayılı kararnamede ayrıntıya dair şunlar belirtiliyordu:

Evrak-ı nakdiyenin yüz tarafına: 

Elli, yüz, beş yüz ve bin liralık evrakı nakdiye için: 

Reisicumhur Hazretlerinin resmi. 

Bir, beş ve on liralık evrakı nakdiye İçin: 

Cumhuriyeti musavver bir timsal (Cumhuriyeti sembolize eden bir resim). 

Cumhuriyetin ilk banknotları 1927 yılında basıldı. Bunlar birinci emisyon olarak tanımlanmaktadır. İkinci emisyon banknotlar ise 1937 yılında basıldılar. Birinci emisyon banknotların 1, 5 ve 10 Türk liralarında Atatürk portresi yoktur. Sadece 50, 100, 500 ve 1000 liralarda Atatürk portresi bulunmaktadır. İkinci emisyon banknotların ise hepsinde Cumhurbaşkanının portresi bulunmaktadır. Atatürk’ün sağlığında Atatürk’ün, İnönü’nün cumhurbaşkanlığında ise İnönü’nün resmi banknotlarda yerini aldı. 

Buna neden gerek duyuldu? Malum yukarıda sözünü ettiğimiz mevzuata göre banknotlarda cumhurbaşkanının resmi bulunmak zorunda… Mevzuat dışında bunu nasıl açıklamak gerekir? İnönü şöyle anlatıyor:

“Atatürk ölmüştü. Lider gitmişti. Ona yakın olan biriyim ve Atatürk’ü göğsünde taşıyan bir İsmet İnönü olarak da, liderliğimi ilan etmek zorundayım. Atatürk’ü bu kadar kudsiyetle andığım halde gölgesinde lider olamam… Paraların üzerinde Atatürk var, ama Atatürk yok… Anlatmak istedim ki Atatürk öldü, ama yeri boş kalmadı”. 

Paranın üstüne lideri koymaya niye gerek vardı ki?

Tarihsel arka plana bakmakta fayda var:

1927 nüfus sayımı da göstermişti ki, ülkenin büyük bölümü köylüydü; mesleksizdi. Tarım toplumu egemendi. Kentli toplumsal kesim son derece zayıftı:

Meslekler          Yüzde nisbeti

Zirai % 32.05

Sınai % 2.20

Ticari % 1.89

Umumi hizmetler % 1.84

Serbest meslekler % 1.28

    Mesleki yekün      % 39.26

    Mesleksizler % 60.74

Meslek gruplarına bakıldığında modern toplumsal sınıfları temsil edenlerin oranı (sanayi, ticaret, hizmet ve serbest meslekler) yaklaşık % 7 civarındadır. Geleneksel toplumsal kesimleri temsil edenlerin oranı % 90’ın üzerindedir. Dolayısıyla, Cumhuriyetin ilk yıllarında devralınan toplumsal miras, son derece gelenekseldir. Okur yazarlık oranı ise % 10’un altındaydı. Okullaşma oranı son derece düşüktü. 1923 yılına dair okullaşma oranı aşağıdaki gibidir: 

 

Böyle bir sosyal, ekonomik ve kültürel mirası olan bir toplumda Cumhuriyeti nasıl benimsetebilirsiniz? Üstelik bunları anlatacak ne kitle iletişim araçlarınız var ne de köylüye ulaşabilecek aydın tabakanız, öğretmenleriniz… Okur yazarlık oranı son derece düşük… Gazete az, radyo yeni, televizyon yok… Paralar bu açıdan Cumhuriyetin propagandasını yapmak açısından önemli bir ideolojik araç olarak önem kazanmaktadır. Nitekim erken Cumhuriyetin dönemi paralarının üzerinde Cumhurbaşkanını görürüz. Kurtuluş Savaşı’nın sembol şehirlerini görürüz. Başta Ankara olmak üzere, Sivas, Afyon… Ayrıca tarihimizin Osmanlı’dan önceye gittiğini görürüz: Örneğin Sivas Çifte Minare’yi… İslamiyet öncesinde var olduğumuzu görürüz: Bozkurt vardır banknotta… İstanbul’u görmeyiz örneğin 1939’a kadar paralarda. Anlatılmak istenen Ankara’nın başkent olduğu ve bir daha İstanbul’un başkent olmayacağıdır. O nedenle neredeyse her parada Ankara’dan bir görüntü vardır: Meclis binası, Ankara kalesi gibi… Ülkenin ekonomik tablosunu da görürüz banknotlarda: 1 liranın üzerinde karasabanla çift süren köylü ülkenin ekonomik durumunun özeti gibidir. Cumhuriyetin aldığı sosyal ve ekonomik mirası bize yansıtmaktadır. 

İşte bu görsel malzeme bir tür rejim propagandası olarak işlev görmektedir. Ülkenin başında bulunanları, milli Mücadele’yi, ülkenin sosyal ve ekonomik durumunu bize anlatmaktadır:

  

Dönemin tek parti iktidarının kitlerle bağlantı kuracak yeterli iletişim araçlarına sahip olmaması, toplumun büyük bölümünün kırsal kesimde yaşaması nedeniyle devletin buralara cumhuriyeti temsil edecek okul-öğretmen gibi aracıları sağlayamamasının alternatif araçları beraberinde getirdiği, banknotların burada önemli bir işlev gördüğü tezini destekleyecek bir örnek anlatmak isterim. 1930’lu yıllarda, Cumhuriyetin ilanından 10 yıl gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen CHP Parti Müfettişlerinden Antalya milletvekili Türkan Baştuğ’un anlattıkları son derece dikkat çekicidir:

“Hatırlarını sorup ihtiyaçlarını anlamak istediğimizi söyleyince ‘Allah padişahımıza ömür versin’ dediler. Padişahın olmadığını ve bugünkü vaziyeti anlayabilecekleri bir lisanla anlatmağa çalıştığım halde anlayamadılar. (…) Kendi sıfatımızı tekrar söylediğimiz zaman köylüler yine, Allah padişaha ömür versin, dediler”.

Parti müfettişi Türkan Baştuğ’un anlattığı olay, devletin köylere ulaşamadığının açık da bir göstergesidir. Ülkenin imkanlarının kısıtlılığını da açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Görsel ve ideolojik bir araç olarak paralar, yeni rejimi anlatmakta önemli bir işleve sahiptir. Ancak yine de köylülüğün ne ölçüde parasal bir ekonomiye sahip olduğu, paraya ne kadar ulaşabildiği de ayrı bir sorun olarak üzerinde durulması gereken bir konudur. 

Sonuç olarak bugünden geçmişe bakarak, anakronik bir şekilde yorumlarda ve yargılarda bulunmak son derece gereksiz, anlamsız ve boştur. İnönü’nün paralara kendi resmini koydurmasının da Demokrat Parti’nin bundan vazgeçmesinin de eleştirilecek yanı yoktur. Cumhuriyetin kurucu babalarını siyasete ve ideolojiye malzeme etmemek gerekir. Onları tarihin konusu olarak tarihçilere bırakmak, kısır politik tartışmalarla yıpratmamak zorunludur. Onların yıpratılması demek, Cumhuriyetin ve Devletin yıpratılması demektir. 

 

 Kaynakça:

Düstur, Üçüncü Tertip, Cilt:7, İkinci tabı, Ankara, 1944.

Yavuz Ergun, CHP’li Menderes (1931-1935), Boyut Yay., İstanbul, 2017.

Hakkı Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Boyut Yay., İstanbul, 2012.