Temmuz 2015...

Osmancık, saat 23.00 civarı.

Samsun yolundayız, yolculuğun beşinci saati falan, yorulmuşuz, hava sıcak, bir çay, kahve, su molası gerek. Yol kenarında mütevazı bir mekânda duruyoruz. Osmancık, pirinç üreticisi bir yer olduğundan sivrisineği bol.

Arabadan inince altmış yaşlarında, yılların yaşanmışlıkları yüzüne yansımış, güler yüzlü bir abimiz karşılıyor bizi. Otur, yerleş falan derken bir ara gözden kaybolan Mehmet Abi (tanıştık bu arada) elinde bir sivrisinek ilacıyla koşarak geldi. 

‘Bunu ne yapacaksın Mehmet Abi?’ dedim. Bizim buraların sivrisineği yaman olur siz bilmezsiniz, uzatın kollarınızı da sıkayım biraz’ dedi. Bizimkiler hemen uzattılar kollarını, Mehmet Abi de büyük bir ciddiyetle ilaçladı onları. Bana sıra gelince, ‘İstemem ben, yapış yapış yapar şimdi kollarımı, bana sıkma, hem ne olacak iki tane sivrisinekten’ dedim. 

Mehmet Abi; ‘Öyle deme bacım, sen bunların böyle masum masum dolandığına bakma, pantuldan vuruyolar valla, sızısı da günlerce geçmek bilmiyo’ dedi. Kendi ifadesiyle.

Güldük, Mehmet Abi tüm iyi niyetiyle biraz bana da sıktı ilacından, engel olamadım tabii. Sıcak leblebi yedik, çay içtik, Mehmet Abinin aile miras işlerini konuştuk, eşe dosta leblebi aldık, vedalaştık, Samsun’a doğru tekrar yola çıktık bir Temmuz günü..

Temmuz 1187...

Otuz bin kişilik ordusuyla Şam’dan yola çıktığında, ordusunun güneşi karartan tozuyla gurur duyuyordu. Yapılacak bir savaş, alınacak bir emanet vardı.

Ve büyük bir Müslüman ordusu şehrin kapılarına dayandı.

Kudüs..

Üç semavi dinin anayurdu.

Selahaddin Eyyubi 

Geldi, savaştı, Kudüs’ü geri aldı...

Ancak,

Kudüs minarelerinde ezan sesi yükselirken dahi Selahaddin haçlıların geri geleceğini biliyordu.

Avrupa ‘da papa, durmaksızın Kudüs’e yapılacak haçlı seferi için çağrılar yapıyordu. İngiltere Kralı I. Richard nam-ı diğer aslan yürekli Richard, papanın çağrılarına kulak verdi, ordusunu topladı, geldi.

Akka..

Ama bu sefer işler kolay olmayacaktı, Selahaddin’in onlar için hazırladığı planları vardı.

Richard elini alnına koydu, karşıda görünen Zeytin Dağı’na baktı, bezgindi, kilometrelerce yol gelmişti, hem bu kadar yakın hem de çok uzak. Aylardır daha Zeytin Dağı’nı bile görememişti.

Açlık, Susuzluk, Richard ‘ın ordusu daha savaşmadan perişan.

Richard hastalanmıştı, Selahaddin ona meyve ve su gönderdi, İyileşti Kral. Tekrar ayağa kalktı ve iki ordu Yafa’da büyük bir savaşa tutuştular, Richard busavaşta atını kaybetti.

Selahaddin ona iki at birden gönderdi ve “Krallar ayakları üzerinde savaşmaz” dedi. Çok kan aktı, her iki ordu da geri çekildiler. 

Bekledi Richard, beklerken yoruldu, ama sonunda anladı, Selahaddin kendisini oyalıyordu, bu bir taktik savaşıydı. Aylardır bekletiyor ama asla kendisi görüşmelere gelmiyor, kardeşi El-Adil’i gönderiyordu. İngiltere’de Richard’ın kardeşi John ise, tahtını tehdit ediyordu. Fazla zamanı kalmamıştı, biliyordu;

Kudüs’ü alamayacaktı…

Her şeyi bıraktı, 1192 Yafa Antlaşması'nı yaptı, aylar süren zorlu bir yolculukla İngiltere’ye geri döndü.

Richard kaybetti.

Selahaddin Eyyubi kazandı.

Selahaddin Avrupa’da bir kahraman, hayranlık duyulan bir centilmendi.

Kudüs yine Müslümanlarındı.

Kudüs…

Ahh…

70 yıldır Kudüs’te yaşanan ‘De Facto’ durumu birileri bugün legalleştirmeye çalışıyorlar ve Selahaddin’in merhametini torunlarına göstermiyorlar.

Bitmeyen acı…

Kafamızı çevirip baktığımızda bugün, Kudüs’te yaşananlar, Mehmet Abimin dediği gibi bizi ‘Pantuldanvuruyo’ öyle ince bir sızı işte…

Filistin bizi iki sivrisinekten fazla rahatsız etmeli,

Duy bunu dünya, Kudüs’ e sağır olma…

Okura not: Geçen hafta ki yazımda adı geçen Hypatia’ nın yaşamını anlatan filmin adını telefon ve mesajla soran dostlara, filmin adı AGORA…