Vakitlerden bir vakit Adaleti ile meşhur olan Fars Hükümdarı Nuşirevan bir ava çıkmıştı. Bir aralık bir ceylanı kovalamak için adamlarının yanından uzaklaştı. Avını yakaladıktan sonra dönerken çok susadığını hissetti. Su içmek için yakın köylerden birine uğradı, önüne gelen kapılardan birini çaldı. Kapıya çıkan güzel bir köylü kızından su istedi.

Köylü kız,’Başüstüne!’ diyerek içeriye girdi. Bir şeker kamışını sıktı, suyuna biraz su katarak temiz bir kaba koydu. Üzerine de ufak bir amber parçası atarak hükümdara sundu.

Nuşirevan, amber parçasını toprak zannederek yavaş yavaş içti. Bitirdikten sonra kıza verirken:

-Suyunuz çok lezzetli ve serin; yalnız içindeki çamur parçası olmasaydı daha iyi olurdu, dedi.

Köylü Kızı gülümsedi:

-O çamur zannettiğiniz şeyi ben mahsus koydum. İstedim ki onu görüp de suyu bir nefeste içmeyesiniz. Çünkü yorgunsunuz, terlisiniz. Suyu bir solukta içerseniz, size dokunur, rahatsız olursunuz.

Fars Hükümdarı, bu köylü kızının zekasına ve tatlı konuşmasına hayran olmuştu. Giderken köylü kıza, verdiği şekerli suyu kaç kamıştan çıkardığını sordu. Köylü kızı;

yalnız bir kamıştan, diye cevapladı.

Nuşirevan sarayına dönünce maliye bakanını çağırarak uğradığı köyden ne kadar vergi alındığını sordu. Az vergi alındığını öğrenince :

-Bu köyün ürünü bereketlidir, bir şeker kamışından koca bir kap dolusu su çıkarıyorlar; vergilerini çoğaltmalıyız, dedi.

Bir zaman sonra adil hükümdar, yine o köyden geçip aynı evin kapısını çaldı; su istedi.

Köylü kızı, Hükümdarı epeyce zaman beklettikten sonra su getirdi.

Nuşirevan:

-Bu sefer niye çok geciktin? Diye sordu.

Köylü kızı cevap verdi:

-Bir şeker kamışından istediğim kadar su çıkaramadım. Üç kamış sıkmak zorunda kaldım.

Hükümdar hayretle sordu:

-Bunun sebebi nedir?

Köylü kızı hükümdara manalı manalı baktı.

-Hükümdarımızın niyeti değişti de ondan!

-Bunu sana kim söyledi?

-Bilgin adamlar derler ki, bir hükümdar, tebaasına karşı iyi davranmaz olursa o halkın yetiştirdiği ürünün bereketi azalır!

Nuşirevan köylü kızının bu cevabından çok hoşlandı. Onu kendisine eş edinmek suretiyle ödüllendirdi.

Çok değil bundan on, on beş sene öncesine kadar kendi tohumlarımızdan ürettiklerimizle kendine yetebilen dünyadaki yedi sekiz ülkeden biriydik. Ya şimdi? Acınası hale geldik. Bu durumu ince ince, uzun uzun düşünmemiz gerek değil mi?

Bencileyin, artık daha da geç olmadan toprağımıza, sularımıza, hayvanlarımıza ve altın değerindeki öz tohumlarımıza sahip çıkma vaktidir. Görev başına!

Işık ve sevgiyle kalın!