Siyasal tarihçiler, onun bir azize mi yoksa sıradan bir fahişe mi olduğuna karar veremedi. Çünkü birinin sizden daha yüksekte olduğunu bilmek insanın kolayca kabul edebileceği bir şey değildir. Üstelik bu kişi kadınsa! O gücün ve ünün altında ezilme ihtimali daha da yüksektir erkek egemen dünyada. Çoğu kadın, kerameti kendinden makbul güçlü adamların gölgesinde sessizce yaşar. O gölgeyi, perdeyi parçalayıp yıkan ve sahneye fırlayan ender kadınlardan biridir Eva Peron.

Eva, 1917 de Arjantin’in küçük bir kasabasında, evli bir adamla metres hayatı yaşayan annesinin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Bir süre metresine ve ondan olan çocuklarına bakan Juan, Eva bir yaşındayken onları terk edip eşine geri döndü. Anne dikiş dikerek çocuklarına bakmaya çalıştı; zor şartlarda geçen acınası bir hayattı. 

Eva sessiz ve sıska bir çocuktu. On beş yaşında evden kaçarak tiyatrolarda çalışmaya başladı. Ardından radyo şovlarıyla adını duyurmaya çalıştı. Çok genç yaşta şöhrete giden yolun zengin erkeklerin yatağından geçtiğini öğrenecek kadar deneyim sahibi oldu.

Eva,1944 de Juan Peron’la tanıştı. Peron, o zamanlar çalışma bakanlığında görevli, başarılı aynı zamanda çok çapkın, kadınlara düşkün biriydi. Eva ilk günden sert ve kararlı duruşu, gözlerinde parlayan hırsı ve ateşli konuşmalarıyla albayı etkilemeyi başardı. Albay Peron, o zaman depremden zarar gören insanlar için bir kampanya düzenlemişti; Eva da ona yardım etti. Eva’nın yeteneklerinden etkilenen Peron, onun başlatacağı hareketin kadın öncüsü olmasını istedi ve Eva’yı da yanına aldı. Böylece Eva onun hem iş arkadaşı hem de metresi oldu.

Juan Peron daha önce bir başkasıyla evlenmiş ancak eşini rahim kanserinden kaybetmiş,  sonraki ilişkilerinin hiçbirini pek ciddiye almamış, günü birlik ilişkileri tercih etmiş, çalışkan ve yenilikçi bir askerdi. Eva ise eğitimsiz, hiçbir kültürü olmayan küçük bir radyo sanatçısı; ama zeki ve öğrenmeye hevesli bir kadındı. İşte Eva, gözü yükseklerde olan bu adamın politik idealleri için seçildi.

 Peron, çevresinden gelen baskılara rağmen Eva ile metres hayatı yaşamaya devam etti. 1944 de gerçekleşen darbede Peron tutuklanıp ertesi yıl serbest kaldı. Çıkar çıkmaz ilk işi, Eva ile evlenmek oldu; çünkü devlet başkanlığına adaylığı söz konusuydu. Evlenmelerinden hemen sonra Juan Peron başkan seçildi ve Eva da fırst lady oldu. Bu görevi başarıyla yerine getiren Eva, Arjantin halkına ateşli nutuklar atarak her yerde tüm gücüyle eşini destekledi. Artık politika sahnesinde kendine özel bir yeri vardı ve bazı alanlarda eşi Juan’dan daha popülerdi. Ne zaman bir açılış, bir tören olsa, çağrılan kişi hep Eva’ydı. Arjantin’in First Lady’si olarak tek başına Avrupa turuna çıktığı zaman, dünya basını ona yoğun bir ilgi gösterdi. Artık Eva’nın elbiseleri ve mücevherleri Paris’ten geliyordu. Bir süre bu lükse düşkünlüğü devam etti; çünkü içinde geçmişten gelen ve doyurulması gereken ihtiyaçları vardı.

Ancak Eva da bu durumu çabuk anlamış olmalı ki, kısa süre sonra yoksullara yardım etmek için Eva Peron derneğini kurdu ve çalışmalarını buradan yürütmeye başladı. Bu dernek sadece bir hayır ya da yardım kurumu değildi. Eva burada halkla buluşur, onları tek tek dinler ve sorunlarını çözmede yardım ederdi. Kimine ev bulur, yerleştirir, hatta kirasını bile öder, kimine para yardımı yapar; kiminin de hastalığını tedavi ettirirdi. Derneğe gelen insanların çoğu yoksul, hasta, pis ve kirliydi. Pis kokularına rağmen Eva onların yaralarını okşar, öper ve onlara sevgiyle yaklaşırdı. Yanında çalışan görevliler bile buna hayretle bakarlar; çünkü onların kaçtığı bu kişilere Eva hiç korkmadan, iğrenmeden dokunmakta hatta sarılmaktadır. Yoksul insanlara olan bu sevgisinin kaynağı muhtemelen kendisinin de çok yoksulluk çekmesi ve baba sevgisini hiç tatmamış olmasıdır, diye düşünülebilir. Eva sabahlara kadar dernekte çalışıp limuzinini onu görmeye gelenlere tahsis eder, kendisi eve taksiyle giderdi. Yemek yemeden, uyumadan ve adanmışlık duygusu içinde çok çalıştı. Juan Peron bu durumdan rahatsızdı; çünkü karısıyla neredeyse hiç görüşemez olmuştu. İnsanlar onu azize olarak adlandırmaya ve ona devlet başkanından daha çok önem vermeye başladılar. Aslında küçücük bir kasabada doğup hayatının aşkıyla evlenmiş bir kadındı Eva. Ancak güç, insanlar arasındaki ilişkileri, en çok da aşkı körelten bir unsur olduğundan güç ve iktidar savaşının olduğu yerde aşk yaşayamazdı. Çünkü aşk, kendisi de dahil hiçbir iktidarı kabul etmez. Aslında Eva İle Peron’un ilişkisi iki iktidarın ya da gücün ilişkisidir.

Çocukları olmamıştı bu muhteşem ikilinin. Eva bu soruya hep koruma altına alınan çocukları işaret ederek cevap verir, ’Bizim asıl çocuklarımız onlar’ derdi. Böylece zihinlerdeki azize imajı güçlendi. Sanki ülkenin ruhani lideri olmuştu ve kimse tarafından eleştirilemez, sorgulanamaz, denetlenemez bir konumdaydı. Hatta Juan Peron’a bile hesap vermezdi. Sahip olduğu güç sanki Eva’yı büyülemişti. Doktorların bütün uyarılarına rağmen sabahlara kadar çalışıp sağlığı ile hiç ilgilenmediğinden kilo kaybetti. Juan Peron onu zorla doktora götürdüğünde Eva’nın da tıpkı ilk eşi gibi rahim kanseri olduğunu öğrendi; ama bunu eşinden sakladı.

Bir süre sonra Eva yataktan kalkamaz hale gelince, haber bütün ülkeye hızla yayıldı. Halk sokaklara dökülüp sabahlara kadar onun için dua etmeye başladı. Hatta çoğu zaman halk onu görmekte o kadar çok ısrar ederdi ki Juan Peron, Eva’yı kucağına alarak balkona çıkmak zorunda kalırdı.

Eva, 1956 da hayatını kaybettiğinde otuz üç yaşındaydı. Bu kadar kısa sürede hem kendisini hem ülkesini tüm dünyaya yaptığı güzel işlerle tanıtmıştı bu kadın. O ölünce bütün Arjantin halkı sokağa döküldü, ellerinde mumlarla günlerce ağlayıp sevgili azizelerinin yasını tuttu. 

Peron, Eva’nın bedenini mumyalaması için bu konuda ünlü Dr. Pedro Ara’yı İspanya’dan çağırdı. Bu adam, Eva öldükten sonra onun bedeniyle tam iki yıl yalnız kaldı, üzerinde titizlikle çalıştı ve sonunda Eva’yı ölümsüzleştirdi.  Eva’nın bedeni yıllarca bozulmadan kalabildi. Eva onu öyle etkilemiştir ki Doktor Ara, bazı özel yemeklere Eva’nın mumyalanmış bedenini getirip tıpkı canlı gibi masaya oturtmuştur. Hem Peron hem de Doktor Ara tuhaf bir düşkünlük göstermişlerdir Eva’ya. 

Öldükten on altı yıl sonra toprağa verilebilmiştir bedeni.

Peron devrildikten sonra Eva Peron ismi Arjantin’den silinmeye çalışıldı. Büstleri yıkıldı, üstünde onun ismi bulunan ürünler imha edildi; ama halk onu hiç unutmadı. Ölmeden önce yaptığı son konuşmasında “Tekrar geleceğim, milyonlar olarak,” demişti. Sonunda haklı çıktı. Milyonlarca insanı, inancı ve hırsıyla etkileyen bu kadın, kocası Juan Peron’dan daha fazla iz bıraktı insanların kafasında. Yıllar sonra hayatını anlatan “Evita” müzikalinde yer alan “Don’t cry for me Argentin” ‘’Benim için ağlama Arjantin.’’ şarkısıyla Eva Peron, bir kez daha insanları kendine hayran bırakarak beyazperdeye de uyarlanan bu müzikalle birlikte ölümünden yıllar sonra bile zihinlerde yaşamaya devam ediyor.

Bu gerçek hikayenin içinde acının, hüznün yanı sıra hayatla yapılan göze göz, dişe diş bir mücadele var. Dünyalara sığmayan büyük bir başarı ve gücü, bir kadının kısacık bir hayata sığdırabildiğini görün istedim.

Eva aslında zavallı, yoksul, kimsesiz, çaresiz bir köylü kızıydı. Onu başarıya götüren bence kararlığı! Bu oyunu öyle veya böyle kazanmaya karar verdi ve hiç vazgeçmedi. Hepsi bu!

Peron ile tanışmasını bir şans olarak kabul edebilirsiniz; ama O da bu şansı çok iyi kullandı. Kim bilir Peron ondan önce kaç kadını hayatına dahil etti. Bir tek Evita yani küçük Eva bunu şansa çevirebildi.

Bazılarına göre Arjantin’in Fist Lady’si Eva Peron deyince akla güç ve tutku gelir.

Karar sizin!

Işık ve sevgiyle kalın!