Belki ıslaklardı. Belki de ateş onların durduğu derinliğe ulaşacak kadar uzun süre yanmamıştı. Nedeni her ne olursa olsun hayatta kalanlar, küllerin arasında sarılmış bir halde birbirlerine sokulmuşlardı.

Kül yığının ucunda otururken sıcaklık hala onu ısıtacak kadar güçlüydü. Uzandığında eli yandı ama ikinci girişiminde yeterince hızlı hareket etti. Kitaplardan en yakındakini kaptı. Maviydi, kenarları yanmıştı ama…

Bir kitap çalmıştı.

Biri onu görmüştü.

Markus Zusak’ın 2. Dünya Savaşı Almanya’sında yaşayan küçük kız çocuğu Liesel Meminger’in hüzünlü hikayesini anlattığı ve kitabın başına gelenlerinde içinde yer aldığı eser, Kitap Hırsızı.

Sevgili Genel Yayın Koordinatörümüz Üzeyir’in İzmir Kitap Fuarı'ndan attığı fotoğraflardaki kalabalığı görünce hem keyiflendim hem de o insan selinin içine karışamadığım için hüzünlendim. Bu yüzdendir ki Balıkesir Kitap Fuarı'nın başladığı gün olan 25 Nisan’da koşarak açılışa gittim. 

İzmir Kitap Fuarı gibi kalabalık değildi, okullardan getirilmiş öğrenci grupları dışında çok az insan vardı, bende hiç zorlanmadan girip rahatça dolaştım. Dolaşırken de kitap, kitabın öyküsü ve yüzlerce yıldır başına gelenler hakkında uzun uzun düşündüm. Kitap Hırsızı’nı fuarda göremedim ama dolaşırken aklıma geldi ben de paylaşmak istedim. 

Sonra da yanan kitaplar geldi aklıma, için için yanan kül olan kitaplar…

Ortadan kaldırılan yüzbinlerce kitap ve insanlığın binlerce yıllık birikimi. Kitap fuarı izlenimlerim beni ta buralara getirdi.

Dönüp tarihe hızlıca bakalım şimdi, ne kadar kitap yakmışız… 

Mayalar gelişmiş bir medeniyetti.1400 yıl boyunca tarihlerini, astronomik gözlemlerini ve takvimlerini yazdılar.

Sonra İspanyollar geldi. İşler istedikleri gibi gitmeyince, Maya uygarlığına ait tüm yazılı eserleri yaktılar.

Bu konuda Rahip Landa şöyle yazdı: “Burada çok fazla kitap bulduk ve içlerinde şeytanın ürünlerinden başka bir şey bulamadığımız için hepsini yaktık"...

Romalıların kitapla ilişkisi aşk-nefret sarmalındaydı. Kartacalı Annibal’den sökerek aldıkları kütüphaneyi, Alp Dağlar'ında geçirdikleri soğuk gecelerde yakarak ısındılar.

İskenderiye Kütüphanesi; Milattan önce III. Yüzyılda kurulmuş olan kütüphane, insanlık tarihinin en önemli eserlerindendir. Kütüphane Sezar’ın İskenderiye’yi istilası sırasında kısmen tahrip edilmiş, geriye kalanlar korunsa da Hristiyanlık resmi din haline gelince, 391 yılında Pagan tapınaklarının istilası sırasında, Bizans’ın Mısır Valisi tarafından yakıldığı en yaygın görüştür.

Öklid, Arşimet en önemli çalışmalarını burada yaptı. Tarihin en eşsiz kütüphanesi içinde sayısız eserle yakıldı.

Arapların İspanya’yı terk etmek zorunda kalmalarından sonra, Ximenes adında Katolik kardinal, Endülüs Kütüphanesi’nden taşıdıkları Araplara ait kitapları Granada Meydanı'nda, Müslümanlardan kurtuluşu adına yaktırdı.

Fizikçi Pierre Curie bu kıyım için, “Endülüs Kütüphanesi’nden otuz kadar kitap kurtuldu ve onlarla atomu parçaladık. Eğer yakılan bir milyon kitabın yarısı kurtulmuş olsaydı, şu anda galaksiler arasında geziyor olurduk” diyecekti.

Hülagu Han, Bağdat’ı istilasında 36 kütüphaneyi yaktırdı.

Bu yüzden Dicle Nehri’nin aylarca kapkara aktığı iddia edildi.

ABD Başkanı Adams, kongrenin işine yarayacak kitapları saklama amacıyla 1800’de üç bin kitap bulunan kütüphane kurdu.

14 yıl sonra İngilizler, kütüphaneyi Beyaz Saray ile birlikte yaktı.

Almanlar savaş boyunca Varşova’nın 14 tane kütüphanesini yaktı. Savaş sonunda sadece Polonya’da 16 milyon kitap yaktıkları ortaya çıktı. Almanlar bu konuda özellikle başarılıydı.

Çünkü özel bir yakma ekipleri vardı! Hatta; Kızıl Ordu’nun eline geçmemesi için Berlin Kütüphanesi’ni dahi yaktılar.

M.Ö. 212 Çin’in mitolojik beş kraldan biri olan Chin Shin Huang, Çin ile ilgili bütün kitapların yakılmasını emretmiş.

M.S. 700 – İlk Katoliklerden kalma 10.000 ruloluk el yazmasını yakılmış. 

M.S. 1300 – İstanbul’u ele geçiren Haçlılar, İstanbul’u yağmalarken kütüphaneleri de ateşe vermişler.

M.S. 14 yy. – Ortaçağ Avrupa’sında Katolik Kilisesi’nin , skolastik düşüncesinin doğmalarına aykırı bilgilerin yer aldığı binlerce kitap, bu kitapları yazanlarla birlikte yakılarak yok edilmiş. 

M.S. 15 yy. – İspanyol Engizisyonu, Endülüs kütüphanelerini yaktırmış.

Yüzlerce yıldır insanoğlunun kendini anlatmak için harfleri, sembolleri, resimleri anlamlandırıp, sonra da duvara, taşa, deriye, tablete, parşömene ve kâğıda yan yana dizdiği kitabın tarihsel öyküsü kesinlikle incelenmeye değer. 

Keşke bir kitap fuarı yazısı yazarken buraya daha güzel şeyler yazabilseydim ama olmadı işte. Şimdi artık kitap yakmıyoruz ama okumuyoruz da. Kitapları ön yargılarımıza göre sınıflandırıyoruz, yargılıyoruz ve ayırıyoruz sonra da iyi -kötü diye etiketliyoruz. 

Ancak yine de yeterince okumuyoruz. Nereden mi biliyorum? Sosyal medyada sık sık gözümüze çarpan okuma istatistikleri de buna yardımcı oluyor ancak asıl bilgi kaynağı bu değil. 

Her yeni gün kalkıp içine karıştığım topluma bakınca, bunlar okuyan insanın yapacağı işler değil duygusu biraz daha güçleniyor, sanırım oradan bu kanıya varıyorum.

Kitap yakan değil, kitap okuyan bir nesil görmek dileğiyle…

Okura öneri: Everest yayınları, Kitap Yakmanın Tarihi, Lucien X. Polastron. Keyifli okumalar…