İstanbul’un fethinin 565. Yıldönümü… Her yıl kutlamak çok manidar olmayabilir ama sonu 25, 50, 75 ve 00 ile biten yıllardaki kutlamalar geniş kapsamlı, anlamlı ve kaliteli bir şekilde olmalı… Yakın tarihimizdeki (1953) 500. Yıl kutlamaları bu açıdan son derece önemlidir. Ancak ilginç bir şekilde bu kutlamalar umulanın aksine son derece sönük geçmişti. Belki benzer bir anlamlı tarih 1000. Yılında olabilecektir. Yakın zamanda ise, 35 yıl sonra 600. Yılı var: 2053… 

 

Aslında bu önemli tarihlerdeki kutlamaların dışında, sıradan bir tarih olan 461. Yılı kutlamaları da son derece gösterişli oldu. 1914 yılına rastlıyordu bu tarih.  Söz konusu tarih noktada önemli. Birincisi İttihatçıların milliyetçi söylemleriyle harmanlanması kutlamayı manidar kılıyor; ikincisi ise, Birinci Dünya Savaşı’nın kapıda olması… Dolayısıyla her iki neden de, böylesine büyük bir kutlamanın motivasyon amaçlı olduğunu bize gösteriyor.

 

Sonraki yıllarda uzun süre geniş kapsamlı fetih kutlamaları yapılmadı. İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasının ardından 500. Fetih yılının yaklaşması dolayısıyla bazı hazırlıklara girişildi. Hasan Ali Yücel’in yönetimindeki hazırlık çalışmaları, Fatih’in heykelinin dikilmesi, kitaplar yayınlanması ile sergiler ve müzeler açılması gibi konuları kapsamaktaydı. 1950 seçimlerinin hemen öncesinde, seçimlere iki ay kala İstanbul’un Fethinin 500. Yılı ve Müteakip Fetih Yıllarını Kutlama Derneğikuruldu. Dernek sonraki dönemde kısaca Fetih Cemiyeti olarak anıldı.

 

14 Mayıs 1950 seçimlerinin ardından iktidara DP’nin gelişiyle birlikte, 500. Yıl kutlamalarının yönetimi DP’ye geçti. Önde gelen aydınların yönetiminde yer aldığı dernek, DP iktidarı döneminde yararlı dernekler statüsüne alındı. Bununla birlikte dernek yönetiminin en büyük sorunlarından biri ilgisizlikti. Hatta dernek, kongresinde seçim yapacak çoğunluğu bile sağlamakta zorlanmıştı (1952). Kutlamalara bir yıl kala önemli bir başka sorun da mali yetersizlikti. Dernek yöneticilerinden tarihçi İsmail Hami Danişmend bundan şikayetçi idi. Hükümet de destek vaatlerini yerine getirmemişti. Maddi sıkıntılar içerisinde Fatih'in türbesinin fetih gecesi aydınlatılması, günün hatırasına altın para basılması, rozet yapılması gibi hazırlıklarla uğraşılırken, dernek yöneticileri Ankara’ya giderek kutlamalara hükümeti de davet ettiler. Ancak kutlamalara ne Cumhurbaşkanı Bayar ne de Başbakan Menderes katıldı. Kutlamalara hükümet adına katılan sadece Milli Eğitim Bakanı Rıfkı Salim Burçak oldu. Onun dışında 50 kadar milletvekili, rektörler, askeri erkan ve gayrimüslim cemaatlerin temsilcileri de yer aldı. İstanbul valisinin denetimindeki kutlamalarda gösterinin ardından (21 pare top atışı, Ulubatlı Hasan’ın şehit olduğu yere bayrak dikilmesi, tören konuşmaları…) Çinili Köşk Müzesi’nin açılışı yapıldı. Müzede Fatih'in fermanları, kılıçları, kaftanları ve kitapları yer alıyordu. İstanbul Üniversitesi’nde ve Ankara Üniversitesi DTCF’de konu ile ilgili toplantılar düzenlendi.

 

Kutlamaların ardından kamuoyunda en büyük eleştiri Cumhurbaşkanı ve Başbakanın kutlamalara katılmamasına oldu. Diğer bir eleştiri konusu da organizasyon sırasında yaşanan izdiham idi. Kutlamaların yapıldığı gün Başbakan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in taç giyme törenine katılmak üzere Londra’ya gittiler. Cumhurbaşkanı Bayar ise katılmadığı kutlamalara gönderdiği mesajda “… İstanbul’un dünya çapında tarihi bir hadise olan fethinin 500. yıl dönümü münasebetiyle sayın hemşerilerimin duydukları asil heyecana iştirak ederim…” dedi. Heyecana iştirak eden Bayar, kutlamalara iştirak etmedi.

Aynı gün Yunanistan’da Atina Katedrali'nde “şehirlerin kraliçesi” İstanbul’un “son müdafi, Helenlerin sadık Kral ve İmparatorları Konstantin’in” anısına bir dini ayin düzenlendi. Bu ayin sırasında Atina’da pek çok mağaza ve dükkan kapandı; kiliseler çanlarını çaldı. Yunan Kathimerini Gazetesi de, İstanbul’daki törenlere Başbakan Menderes ve Cumhurbaşkanı Bayar’ın katılmamasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Yunan kamuoyu durumdan memnundu ama aynı memnuniyet Türk kamuoyu için geçerli değildi. Dönemin ana muhalefet partisi CHP’nin yayın organı olan Ulus gazetesi de “Biz bu acıyı 500 yılda bile unutamayacağız” şeklinde bir manşet atarak, iktidarı eleştirdi.

 

Yunanistan ile ilişkiler bozulmasın diye iktidarın kutlamalara üst düzeyde katılımdan uzak durması, Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes’in katılmaması, gerçekten de üzüntü vericiydi. Kim derdi ki iki yıl sonra 6-7 Eylül olayları olacak, iktidar dünkü çekindiği kutlamaların çok ötesinde utanç verici bir eyleme imza atacak? İki ülke Kıbrıs meselesi yüzünden karşı karşıya gelecek ve olan Türkiye’de yaşayan Rumlara olacak?

 

İstanbul’un fethi gerçekten Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Malazgirt’ten sonraki dönemin en önemli olayı olarak tanımlanabilir. Anadolu’yu Türklere yurt kılan önemli kilometre taşlarından biridir. Bu toprakların yurt olarak kalmasını sağlayan son lider de Atatürk’tür. Fethi kutlayanlar, bu kenti 5 yıllık işgalin ardından (1918-1923) kurtaran lideri de, kurtuluş günü 6 Ekim’i de unutmamalı, kutlamalıdır. Anadolu’da pek çok şehrin kurtuluşu kutlanırken İstanbul’un kurtuluşu da en az fethi kadar görkemli kutlanmalıdır. Kenti fetheden de, kenti kurtaran da saygıyı, sevgiyi hak etmektedir. Kentini Fatih’e karşı savunan Konstantin, kentini teslim eden Vahdettin’den daha saygın olsa gerektir.

Sanırım bugün de, İstanbul’un fethi hamasete ve siyasete alet edilmeden, Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyete Türk tarihinin gurur kaynağı olarak kutlanmalıdır. Ancak bir şartla, o kentin tarihi dokusuna, ata mirasına sahip çıkarak…

 

Kaynak:

Çağla Derya Tağmat, "Fetih Derneği ve İstanbul'un Fethinin 500. Yılı", Karabük Üniversitesi Tarih, Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, Sayı. 3, No. 4, Aralık 2014, ss. 46-60.