Patatesi keşfedip Avrupa’ya getiren İngiliz halkıyla bu sebzeyi ilk tanıştıran İngiliz denizci Sir Francis Drake’miş. Drake, patatesi Peru kıyılarından ve Virginia üzerinden İngiltere’ye, doğruca I.Elizabeth’in sarayına getirmiş. O zaman Fransızlar bunu kendi mutfaklarına yöneltilen bir saldırı olarak görmüşler ve İngilizlere çok kızmışlar. O kadar kızmışlar ki Fransa’da patates yemek yasaklanmış. Ardından da patatesin cüzzama neden olduğu şeklinde bir söylenti çıkmış ve yüz yıl süreyle cüzzamın tek nedeni olarak damgaladıkları patatesi yememişler.

O yıllarda İsviçre ve Almanya’da ciddi bir kıtlık yaşanmış, halk açlıktan ölmeyi göze almış, yine de patates yememiş. Bu konuda rekor, Fransızlarda. Yüz yıl boyunca açlık ve ölüm pahasına bu lezzetli ve bir o kadar da besleyici sebzeyi yemeye direnen Fransız köylüsü açlıktan ölmüş.

1845 yılında, yani Avrupa’nın pek çok ülkesinin patatesi reddettiği yılların hemen arkasından İrlanda topraklarının tamamına patates dikilmiş. O zamanlar İrlanda ekonomisi tamamen tarıma dayanıyormuş ve toprak sahiplerinin çoğunluğu İrlanda’da yaşayan İngilizlermiş. Köylüler bu topraklarda çok düşük ücretler karşılığında çalışıyor ve yalnızca patates yiyerek yaşıyorlarmış. Zamanla bu ürün İrlanda’nın simgesi haline gelmiş ve milyonlarca Avrupalı pek çok hastalığın sebebi olarak gördüğü patatesten bucak bucak kaçarken, İrlandalılar onların bu haline gülüyor ve yetiştirdikleri patateslerini afiyetle yiyorlarmış.

Fakir köylüler üç öğün patates yerlermiş. Temel minerallerin yanı sıra B1 ve B2 vitaminlerince de zengin olan patates, vücutta C vitamininin depolanmasını da sağladığından, köylüler arasında sık görülen İskorbit hastalığı da bu ürün sayesinde ortadan kalmış. Sütle yapılan patates püresi vücudun ihtiyaç duyduğu A ve D vitaminlerini de karşıladığından, köylülerin keyfine diyecek yokmuş. Üstelik bu yemek sayesinde kadınların doğurganlık oranı da giderek artıyor ve İrlanda’nın nüfusu hızla çoğalıyormuş. 1780’de iki milyon olan İrlanda nüfusu, afetin başladığı yıl dokuz milyona ulaşmış.

1845 yılında ürüne gelen hastalık büyük bir güçle patatesi vurmuş. O yıl ürünün yarısı, ertesi yıl da tamamı bu hastalık yüzünden çürüyüp gitmiş. Tek gıda maddeleri olan patates mahvolunca, köylüler açlıktan ölmeye başlamış. Çocukların çoğu D vitamini eksikliğinden kaynaklanan göz kuruluğu nedeniyle kör olmuş.

İrlandalılar eskiden yulaf, şalgam, buğday gibi çeşitli ürünler yetiştirirlermiş topraklarında. Ancak birbiri ardına gelen İngiliz saldırıları sırasında ürünleri İngiliz ordusunun altında çiğnenince, Yeni Dünya’dan gelen ve toprak altında yetişen patatesi bir kurtuluş, bir mucize gibi görmüşler ve kısa sürede temel gıda maddeleri haline gelmiş. Ama tek ürüne bel bağlamak onlara çok pahalıya mal olmuş. Kıtlığın ardından halkın bir kısmı Amerika’ya göç etmiş ve İrlanda nüfusu yirmi yılda tam yarıya inmiş.

Maalesef kimse yardım etmemiş onlara. İrlanda denizi’nin öte yakasındaki İngiltere, o zamanlar büyük gıda stoklarıyla dünyanın en zengin ülkesiymiş. İngilizler, komşuları açlıktan ölürken bu durumu onların kör talihi olarak nitelendirmiş ve kendi sorunlarını kendilerinin çözmesinin en doğru olacağını düşünmüş. Zaten o yıllarda İngiltere kendi yoksul halkına da yardım etmezmiş. Kıtlığı İrlanda’nın nüfusunu azaltmak maksadıyla Tanrı’nın düzenlediği bir iş olarak gören İngiliz iktisatçılar, bir milyon ölünün bile Ada’nın ekonomik sorunlarını çözmeye yetmeyeceğini söylüyorlarmış. Açlıktan ölen insan sayısı hızla artarken uzun süren pazarlıklardan ve görüşmelerden sonra İrlandalılar İngilizlerden mısır ithal etmiş, ancak halk mısırı hiç tanımıyor; nasıl pişirileceğini, nasıl yeneceğini bilmiyormuş. Mısır ununa “sarı toz” ya da “peel kükürdü” diyen bu insanlar bu unu kullanmamışlar.

Açlıktan kaçan milyonlarca insan “tabut” gemilerle uzun ve karanlık yolculuğa çıkmış; bir kısmı yolda tifüs veya dizanteriden ölmüş. Sağ kalanlar da gittikleri yerlerde hiç hoş karşılanmamışlar. Bir adadaki  ”sıtma barakalarına” sürülmüşler. Burada yüzlerce İrlandalı kadın ve çocuk ölmüş. Atlantik’i geçmeye yetecek parası olmayanlar İngiltere’ye gitmiş ve en fakir bölgelere yerleşerek oralarda hayatta kalma savaşı vermişler. Ve bütün bunlar İrlandalıların İngilizlere karşı zaten var olan kin ve öfkesini bir kat daha arttırmış.

Yıllarca kan kusturmuşlar İngilizlere.

Afrika bu yöntem ile boşaltılmadı mı?

Komşularımız bu yöntemle bitirilmiyor mu?

Şimdi kendi ülkemize de bir bakalım Toplumumuz için en önemli besin maddesi patatesimiz tarlada çürümeye terk ettirilip bize de sadece domates yetiştirme dayatılmıyor mu?

Diğer tohumlarımız yok edilmedi mi?

Topraklarımız çölleştirilmiyor mu?

Göllerimiz kurutulmadı mı?

Akarsularımız, derelerimiz HES ler ile topraktan kopartılmıyorlar mı?

En son olarak hem bizim hem de hayvanlarımızın en önemli besin kaynağı olan şeker pancarımız neden bitirilmek isteniyor?

Neden tarım arazilerine AVM ve toplu konut inşaatları yapılıyor, üzerinden otoban geçirtiliyor? Dağlar, yamaçlar kırana mı girdi?

Şimdi biraz da olsa anlayabildiniz mi?

Işık ve sevgiyle kalın!