İzmir’in bir bisiklet şehri olmasını gerektirecek o kadar çok faktör olmasına karşın, önemsenmemesine ilişkin soru işaretleri giderek büyüyor. Bunun nedenlerini sorgularken çözüm önerilerini de sunmak gerekiyor tabii ki. Gerek coğrafi özellikleri gerekse iklim koşulları bisiklet için oldukça elverişli İzmir’in. Bu anlamda yerel yönetimlerin çabaları var ama yapılmış çabalara yenileri ne yazık ki eklenmemiş. Belki de en önemli ve aktif ilk uygulama BİSİM diye ifade edilen bisiklet kiralama yöntemi. Oldukça başarılı bulduğum ve birkaç bizzat denediğim bu yöntemin bisiklet kültürüne büyük katkısı olduğu bir gerçek. Ama sonuç olarak bisikletin gidebileceği güzergahların da olması gerekiyor. Normal anlamda ayrılmış yolların bulunmasının yanında normal trafik düzeni içinde caddelerde mutlaka belli bir renk ile işaretlenmiş (mavi genel tercih) ve diğer araçların bisikletin de bu güzergahtan geçebildiğini gösteren tanımlama sistemlerine ihtiyaç vardır. Genellikle yolun en sağ yanı olabilen bu bölümlerde araçların kısa süreli (min. 15 dk) parkı dışında park etmemesi gerekiyor. Trafik işlerinin yerel yönetimlerin de denetiminde olduğunu düşünürsek aslında bu sistemi yürütmek oldukça kolay. Ama maalesef ülkemizdeki en büyük eksiklik denetim ve inceleme. Denetimi sadece ceza yazmak olarak algılayan bir zihniyetle yapabilecek çok da fazla bir şey yok.

Halen hazırda şu kadar km bisiklet yolu var gibi yaklaşımların ötesinde bunların neden aktif olma sıkıntısı çekildiği üzerinde durulması lazımdır. Halen tamamlanmamış liman üzeri viyadük bisiklet yollarının atıl bir durumda bekletiliyor olması çok önemli bir açmazdır. Bu konuda ben dahil duyarlı herkesten ve bisiklet kullanıcılarından fikir almayan veya onlara başvurmayan bir yerel yönetim anlayışı ne yazık ki sıkıntılıdır. Doğal olarak bisikletin’de yaygınlaşmamasının en önemli nedeni yerel yöneticilerin ve bunlara bağlı çalışan müdürlüklerin ve personelinin öncü olmak için bisiklet kullanmıyor olmasıdır. Sadece bu yaklaşım bile trafikte bir fark yaratabilir ama vergilerimizle alınmış veya kiralanmış araçlarda seyahat etmek daha konforlu olsa gerek!

Bir başka önerim daha var: Ciddi anlamda bir bisiklet kültürü oluşması için bu konuya duyarlı ve şehir trafiğinde aktif bisiklet kullanan kişilere özel bir telefon hattı açılması ve aksaklıkların bu hat üzerinden bisiklet kullanıcıları tarafından bildirilmesidir. (Önerim; mavi telefon hattı) Bu denetimde bisiklet kullanıcısı güzergahı boyunca dikkatini çeken yol bozukluklarından, su patlaklarına, park ve bahçelerdeki aksaklıklardan, bisiklet yolu veya BİSİM’e ilişkin pek çok konuya bu hat üzerinden direkt temas sağlayabilmeleridir. Tabii ki bu hat çözüm odaklı olmalı, mutlaka başvuru sahibine durumun sonucunu mesaj yolu ile bildirmelidir. Bir bisiklet kullanıcısından bu tür bir gönüllü denetçi gibi yararlanmasının aslında o kadar önemli karşılıkları olabilir ki…

Şimdi bu soruyu bir kez daha sorun kendinize: Neden bisiklet İzmir’de önemsenmiyor? Sadece yerel yönetimlerde mi hata var? Tabii ki, kısa mesafeler için bile aracını alıp, orada burada park ve sürüş kargaşası yaratan duyarsız kişilerde de kusur aramak ve biraz da konunun bu yönünü irdelemek lazımdır. Her zaman ki seslenişimle bitirmek istiyorum: Artık, bırakın bu arabaları! Şehir sokak ve caddeleri bisikletinizi bekliyor!