Tezgâhın önünden geçerken gözüme ilişti. Acaba yanlış mı gördüm, diye düşündüm. Köşeden tekrar döndüm. Aynı yerden bir daha geçiyorum.

Evet, evet yanlış görmemişim. Basbayağı Recai yazıyor işte. Üzüm kasasının üzerinde ‘Recai’ yazıyor. Ne bu? Bir üzüm çeşidi mi? Nasıl öğrenebilirim diye düşünüyorum. Google, tabii ya, ona sorarım. Hemen telefonu çıkarıp sorguluyorum.

Papazkarası, öküzgözü, boğazkere, Bornova misketi…

Yok yok…

Çok çeşidi var ama Recai diye bir çeşidi yok. Üçüncü kez dönüp aynı yerden geçiyorum. O da ne! Sadece birinde değil, beş kasada Recai yazıyor. Geri kalanında yazmıyor.

Tezgâhın başında duran genç delikanlıya ‘kolay gelsin’, deyip soruyorum.

‘Bu üzümün cinsi ne?’ Delikanlı yüzüme baktı, ellerini beline koydu, ‘İzmir üzümü abla, çekirdeksiz’ dedi.

Allah Allah…

‘Ama üstünde Recai yazıyor’ dedim. Duraladı bir an, eğildi üzüm kasalarına baktı, gülerek, ‘ha O mu, onlar Recai ağbinin üzümleri, kendisi gelemedi de bize emanet etti. Karışıklık olmasın diye kasaların üzerine ismini yazdık’ dedi.

Sonra bana bakıp, bilmiş bilmiş, ‘sen ne sandın ki abla?’ dedi. Üzüm çeşidi sandım ne bileyim dedim. Güldü, Pazar işlerine yabancısınız her halde dedi. Lafa bak, bana üstü örtük cahil mi demek istedi bu çocuk!

Termodinamiğin ikinci yasasını biliyor musun? Dedim. Gözlerini devirerek, bilmiyorum, dedi. Sorun değil, ben de bilmiyorum, zaten insan her şeyi bilemez ki dedim.

Birlikte güldük, indirim yaptı ve bana göre ‘Recai’ tezgâhtar çocuğa göre çekirdeksiz üzümümü alarak pazara devam ettim.

İçimden ‘sana günaydın Serpil bugün de yeni bir şey öğrendin’ dedim. Neyi mi öğrendim? Recai diye bir üzüm çeşidi olmadığını tabii ki.

Sana da günaydın Recai…

Kendime güldüm, günüm daha bir keyifli hale geldi adeta.

Bazen çok bildiğini sanmak insanı komik duruma düşürebilir. Eh, her şeyi de biz bilecek değiliz. Ara sıra bilmemek ve bilmediğini görüp kabul etmek güzeldir. Belki bu sayede doğruyu görme şansımız olur.

Hepimize mutlu ve neşeli bir hafta olsun.