Yaklaşık olarak 140 yıllık parlamento ve seçim tarihi geçmişimiz var. Osmanlı’dan Cumhuriyete devam eden süreçte çatışma kültürümüzün temelleri İkinci Meşrutiyet’e dayanıyor. O tarihten beri siyasal partilerimiz (o zamanki deyimle fırkalarımız) çatışma/kutuplaşma/cepheleşme halinde… Biri diğerini vatana ihanet etmekle suçluyor. 110 yıldan beri değişmeyen tabloda şu cepheleşmelere dikkat çekmek gerek:
 
* İttihatçı-İtilafçı cepheleşmesi: 1908-1922 yılları arasında İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası arasında yaşandı. Suikastlar, sürgünler ve hapislerle sonuçlandı. Hatta İtilafçılar, İttihatçılar Milli Mücadele’yi destekledikleri için karşı cephede yer alıp, düşmanla işbirliğine ve hatta ihanete yöneldiler.
 
Tarık Zafer Tunaya’nın işgal yıllarına ait anlattığı bir hikaye var: İki İtilafçı, İtalyan işgali altındaki Güneybatı Anadolu bölgesinde yolda yürüyorlar. Bir mezarlığın yanına gelince biri diğerine dönüyor ve “durup ölülerin ruhuna Fatiha okuyalım” diyor. Ellerini açıyorlar, dualarını okuyor. Duayı bitirip yola devam ederken biri diğerine “Ben İttihatçıların ruhuna okumadım!” diyor. Rakibinin ölüsünden bile nefret eden bir siyasal kültür, halen içimizde yaşamakta…
 
* Vatan Cephesi: Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarından itibaren yaşanan siyasal gerilim, 1958’de had safhaya ulaştı. Menderes, yandaşlarını Vatan Cephesi’nde birlik olmaya davet etti. Muhaliflerini de şer, nifak cephesi olarak tanımladı. Siyasal çatışma ülkeyi 27 Mayıs’a götürdü.
 
* Sağ-Sol Cepheleşmesi: 27 Mayıs sonrası dönemde dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sol bir dalga yükseldi. Bunun karşısına milliyetçi bir kitle çıkarıldı ve ardından çatışma şiddet eylemlerine dönüştü. Kutuplaşma TSK’nın içine de yansıyınca 12 Mart askeri darbesi geldi.
 
* Milliyetçi Cephe /Sağ-Sol Cepheleşmesi 2: 1970’li yıllar Türkiye’nin siyasal cepheleşme kültürünün sürdüğü ve hatta şiddet eylemlerinin daha da tırmandığı yıllar oldu. Kıbrıs Barış Harekatı’nın yapılması ve Amerikan ambargosu da bu çatışmanın önüne geçemedi. Ardından 12 Eylül pupa yelken geldi.
 
* Laik-İslamcı Cepheleşmesi: 12 Eylül’ün yarattığı siyasal parçalanmışlığa 1990’lı yıllarda Laik-İslamcı cepheleşmesi izledi. Bu cepheleşmenin merkezindeki parti Refah Partisi idi. Cepheleşme siyasetinin yine gittiği yer askeri darbe oldu: 28 Şubat yaşandı…
 
1970’li yıllarda tüm siyasal çatışmaya rağmen siyasal partiler seçmene umut aşılamak, gelecekteki güzel günleri vaat etmek adına seçim şarkıları kullandılar. Bunlar son derece pozitif şarkılardı. Hem kardeşlik ve barış duygusu ve hem de gelecekti güzel günleri vaat ediyordu. Örneğin CHP’nin kullandığı iki şarkıyı belirtmek isterim. İlki Şenay’ın:
 
Bak kardeşim Elini ver bana Gel kardeşim Neşe getirdim sana Al kardeşim Ye, iç, gül, oyna
 
Sar kardeşim Kolunu boynuma Sev kardeşim
 
Canım feda yoluna Tap kardeşim Tüm insanlara
 
Dünyaya geldik bir kere Kavgayı býrak her gün bu şarkımı söyle Sevdikçe güler her çehre Amaçlar hep bir olsun Kalpler birlikte
 
Dünyaya geldik bir kere Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle Sevdikçe güler her çehre Mutluluklar bir olsun Acı birlikte
 
Şu dünyadaki en mutlu kişi Mutluluk verendir Şu dünyadaki sevilen kişi Sevmeyi bilendir Şu dünyadaki en bilge kişi Kendini bilendir Şu dünyadaki en soylu kişi İnsafa gelendir
 
Bütün dünya…
 
Diğeri ise Ali Rıza Binboğa’nın:
 
Özgürlük ve barış Tüm insanları özlemi olacak yarınlarda Anam bacım kardeşim Eşim dostum yandaşım Daha daha mutluyuz yarınlarda
 
Ağlamak yok gülmek var Düşmanlık yok dostluk var Yarınlarda seni sevmek var Yarınlarda mutlu günler var Yarınlar benim yarınlar senin Yarınlar onun…
 
Bu güzel sözler, bu güzel hayaller sorunları aşmaya yetmedi. Her siyasal cepheleşme, devalüasyonlu ekonomik krizle birleşip askeri darbenin içerideki alt yapısını oluşturdu. Bunu dışarıdan alınan ABD/NATO onayı izledi. Demokrasi kesintiye uğradı, ülke zarar gördü.
 
Bugünün Türkiye’sinde yaşanan parti kavgaları, Cumhur İttifakı-Millet İttifakı şeklinde yaşanan cepheleşme elbette kısa vadede tarafların seçmenlerini mobilize etme, bloklaşma imkanı yaratsa da uzun vadede ülkeye ve demokrasiye zarar verecektir. Tarih, bize bunu gösteriyor.