İki yıl kadar önce İkinci Dünya Savaşı’nın son yılını ve bu dönemde yaşanan olayları Winston Churchill’i merkeze alarak anlatan bir filme gittim: Churchill-Warlord…
 
Filmin hazırlıklarına 2015 yılında başlanmış. Vefatının 50. Yılında başlayan film hazırlıkları Churchill’in tüm hayatını anlatan bir film olmasa da –benim gibi tarihi filmlere meraklı biri için- kaçırılmaması gereken filmlerden biriydi.
 
İngiliz tarihinin en önemli ve en bilinen aktörlerinden biri olan Churchill’in yaşamından kısa bir kesiti izlemek bile önemliydi benim için. Burada filmin tarihi değerini ya da İngiliz sömürge imparatorluğuna ilişkin bir şey söylememesini ele alacak değilim. Benim filmden beklentim de bu değildi zaten. Ama umduğumun ötesinde şaşırtıcı bir şeyle karşılaştım filmde.
 
Filmin başında Churchill, 1944 Haziran'ında bir milyona yakın müttefik kuvvetinin (ABD askeri olarak okuyalım!) gizlice İngiltere'nin güney kıyısında toplandığını öğrenir. Amerikalılar, İngiliz genelkurmayı ile Kara Avrupa’sına çıkarma yapmaya ve Nazileri yenmeye kararlıdırlar. Onların önündeki tek engel ise Başbakan Churchill'dir. Churchill –Donanma Bakanı iken- Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale yenilgisinin (1915) ana sorumlusudur. Çünkü Çanakkale Boğazı’na saldırarak burayı ve ardından başkent İstanbul’u ele geçirmek onun fikridir. İngiliz savaş kabinesini de o ikna eder. Bunun bedelini 1916’da bakanlık görevinden ayrılarak ödemiştir.
 
Churchill, Çanakkale’de yaşanan yenilginin Normandiya çıkarması sırasında da tekrarlanmasından endişelenmektedir. Normandiya çıkarmasında Almanların da Türklerin yaptığının aynısını yapacağı endişesi, Churchill’in direnmesine ve harekâtın olası kanlı sonucuna karşı çıkmasına yol açar. İngiliz genelkurmayının ve Amerikalıların Churchill’i ikna etmeleri kolay olmayacaktır. Filmin özetle Churchill’in Çanakkale/Gelibolu travmasının yaklaşık 30 yıl sonraki hâlâ canlı olan etkisini yansıtması benim sinemadan çıkarkenki ruh halime etkisini bir düşünün: Gururlu ve mutlu…
 
Yine yaklaşık iki yıl kadar önce BBC Türkçe Servisi’nin sitesinde “Atatürk: Türklerin Babası” belgeselini seyrettim. Aynı belgesel bugün youtube sitesinde de bulunmakta… BBC’nin 1970 yılında hazırladığı belgesel tipik bir İngiliz belgeseli olsa da yine Atatürk’ün Çanakkale’de İngilizleri uğrattığı yenilgiyi bir hayli işlemişler… Deniz savaşının başarısız olmasından sonra kara harekâtında savaşın kaderini Mustafa Kemal’in belirlediği, Conkbayırı’ndaki müdahalesinin kariyerinde dönüm noktası olduğu ve savaştan “bir milli kahraman” olarak çıktığı belirtilmekte. Belgesele göre Mustafa Kemal, muharebenin değil savaşın ve hatta Türk milletinin kaderini değiştiren bir zafere imza atmıştı. Tarihte benzer etkiyi yaratan zaferler ender görülmekteydi. Çöken bir imparatorluktan ve çoğunluğu köylü olan bir toplumdan yarattığı çağdaş Türkiye, birçok Batılı için “insanı hayrette bırakan bir başarı” idi…
 
Milletleri millet yapan tarihteki başarılarıdır, ya da yenilgileridir. Bunlar onların tarihinde iz bırakır. Kimliklerini oluşturur. Bizim için bu Çanakkale’dir, Milli Mücadele’dir. Örneğin İngilizler içinse 19. Yüzyıldaki Trafalgar deniz zaferi kadar Çanakkale yenilgisi de önemli iz bırakan olayların başında gelir. Çanakkale yenilgisi, Britanya için Türkler karşısında savaşan Anzaklar üzerinde de benzer bir etki yarattı. Onların ulusal kimliklerinin oluşmasına önemli bir katkı sağladı. Anzak (Anzac), Australia and New Zeland Army Corps demek…
 
Söz konusu Anzaklar için Atatürk, 1934’te şunları söylemişti:
 
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar!
 
Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
 
Savaş meydanlarından gelen bir lider olan Atatürk, savaşı vatan savunması için olmadıkça cinayet olarak tanımlamış, dünyada ve yurtta barışı hedeflemiş, bunun için de yoğun çaba harcamıştı. Yeni Zelanda’da yaşanan ırkçı terörist saldırının ardından bir kez daha insanlık sevgisinin kazanmasını ve radikalizmle topluca mücadele edilmesinin zorunluluğunu dile getirmek isterim. Hem saldırıda yaşamlarını yitirenleri, hem de Çanakkale ve Milli Mücadele kahramanlarını –başta Atatürk olmak üzere- rahmetle, saygıyla anıyorum.