Toplu olarak yaşasak da biz insanlar yine de yeryüzündeki yaratıkların en yalnızıyız. Dıştan birbirimize yakınız, ancak içten aramızda uzaklıklar var çoğu kez.

Yalnızlığımızı en iyi kitap dolduruyor. Yazar Anton Çehov'un romanında acısını paylaşacak kimse bulamayınca atının boynuna sarılarak içini boşaltan, onunla konuşan arabacısını düşünüyorum. Okuması olsaydı o hiç yapayalnız kalır mıydı?

Dünyada hiçbir dost insana kitaptan daha yakın değildir. Sıkıntımızı unutmak, yaşamımıza bir ışık verebilmek için tek çareyi kitaplarda buluyoruz.

Bir yolculuğa çıkarken okumayı seven bir kimse yanına bir kaç kitap almada edemez. Gittiğimiz yerlerde okuyamasak bile yine de onların elimizin altında olmasını isteriz.

Şu dünyada kitap yok oluverirse eğer, herhalde yaşamak çekilmez bir yük olur insana. Kitapla zenginleşir, onunla eksiklerimizi gideririz.

Bazen kitaplar insana öyle özel duygular veriyor ki, onlarla birlikteyken duyduğumuz huzuru ve sakinliği hiç bir yerde

duymamız mümkün olmuyor.

Konfüçyüs kitapla ilgili olarak şunları söylemiş: ''Allah'ım bana kitap dolu bir evle, çiçek dolu bir ev nasip et!..''

Kitapla başlanan bu noktada anı kitaplarına ve günlüklere gelirsek, bu tip kitapları okurken sanki yazarın iç dünyasının gizli kıvrımlarının arasına giriyorsunuz. Yazar aslında alçak sesle  kendi kendiyle konuşmuş gibi oluyor.

İki tür günlük olduğunu söylemek de mümkün. Bazı günlükler dışa dönük yazarın elinden çıkıyor. Bazı günlüklere gelince, içe dönük yazarların adeta içlerinden kopmuş yapraklar şeklinde oluyor. Bu tür günlükler iç dünyanın pırıltıları yanı sıra isyan ve ayaklanmaları da içerebiliyor.

İnsan hayatının en güzel alışkanlığı okuma alışkanlığıdır. Kitaba ve kitap okumaya Türk insanı olarak bakacak olursak; hiç bir zaman Türk insanı için hayatın bir parçası olmamıştır kitap.

En güzel dostluk kitapla kurulan dostluktur ancak gerçek o ki, halkımız böyle dostluktan ve okuma alışkanlığından yoksundur.

Okumak asılnda gelişmek, çevreye ve dünyaya geniş bir açıdan bakabilmektir. Bizim insanımız okumadığı için de dar görüşlülükten kurtulamamıştır. Bir diğer üzücü nokta da, okumama alışkanlığının ilkokul ve orta öğrenim eğitimi almış kesimlere özgü olmayışıdır. Ülkemizde yüksek öğrenim görmüşlerde de okumama alışkanlığı yüksektir.

Yıllar önce Paris Curie Hastanesinde görevliyken göreve metro ile giderdik. Sabahın çok erken saatlerinde kalabalık bir metroda ayakta zor yer bulan insanların bir eli ile tavandaki desteğe tutunurken, diğer elindeki kitabı okuyarak yolculuk yapması beni çok etkilemişti.

Bizim toplum olarak gerçek anlamıyla çağdaşlıktan, uygarlıktan uzak oluşumuzun bir kanıtı da kitaba karşı ilgisizliğimiz ve duyarsızlığımızdır.

Kitap, Türk  toplumunun günlük ihtiyaçları arasına katılıncaya kadar uygarlığa erişme çabası sürecektir.