Türkiye’nin Rusya ile S 400 füze savunma sistemi üzerine anlaşması, 15 Temmuz 2016 darbe girişimini takip eden yıl içerisinde gerçekleşti. Dolayısıyla ikisi arasında bağlantıyı görmek gerekir. Söylemeye çalıştığım şey, Türkiye’nin müttefikleri karşısında kendini daha güvende hissetmek ve alternatifler yaratma eğilimi seziliyor. Eylül 2017 tarihinde S 400 füze savunma sisteminin ilk taksiti ödendi. Dolayısıyla Türkiye ile özelde ABD ve genelde NATO arasında iki yıldan beri süren gerilim ve müzakere süreci var. Eğer bir gecikme olmazsa önümüzdeki ay füze savunma sisteminin teslimi gündemde… 

Türkiye, S 400 füze savunma sistemi kurup NATO içerisinde kalabilir mi ya da NATO ile ilişkilerini eskisi gibi sürebilir mi? Bu konuda neler söylenebilir? Öncelikle geçmişe bakmak, başka benzer örnek olup olmadığına bakmak gerekir. 

1997’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’ye karşı güvenlik kaygılarıyla Rusya’dan S 300 füze savunma sistemi almaya karar verdi. Sistemin güçlü Türk ordusu karşısında başarı şansı var mıydı? Sanırım yoktu. Burada S 300’lere yüklenen sembolik anlamı değerlendirmek gerekir. GKRY, NATO üyesi değildi. Dolayısıyla bunun NATO’da bir rahatsızlık yaratması mümkün değildi. Bununla birlikte Türkiye’nin baskısıyla savunma sistemini Yunanistan devraldı. Çünkü Türkiye, sistem kurulursa imha etme tehdidinde bulundu. Demek ki Türkiye’nin bu sistemi imha etme gücünün olduğu da bir gerçekti. Ancak belirttiğim gibi Türkiye’nin baskısıyla sistemi Yunanistan devraldı. Dolayısıyla Rumlar sistemi aldı, Ruslar para kazandı, Yunanistan füze savunma sistemini depoya kaldırdı, Türkiye de dediğini yaptırmış oldu. Dolayısıyla bu durumda herkes kazanmış oldu. Sürecin böyle sonuçlanmasında NATO’nun müttefikleri arasında (Türkiye-Yunanistan) bir çatışma istememesi de belirleyici oldu. Ancak 2013’e kadar Girit adasında bir hangarda bekleyen füze savunma sistemi aktif hale getirildi. Bunun gerekçesi olarak güvenlik kaygıları dile getiriliyor. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı danışmanlarından jeopolitik uzmanı John Sitilides “2004’te Bulgaristan ve Slovakya NATO üyesi oldular. Bu ülkelerin de envanterlerinde S-300leri var. Bu duruma Amerika’nın ya da NATO’nın herhangi bir tepkisi olmadı mı? Zira NATO müttefikleri içerisinde bir Rus sistemi mevcuttu?” sorusuna şu yanıtı veriyor: 

“S-300’lerin gelişmiş Amerikan teknolojisiyle uyumsuz olmayacağı ve Amerikan sistemlerinin teknolojik üstünlüğünü tehlikeye atamayacağı düşünülüyordu. Zira bunlar eski teknolojiler hatta S-300’lerin geçmişi 1960’lara kadar dayanıyor. 2003 yılında 1990’lı yılların Amerikan teknolojisi, 1960’larınki gibi eski değildi elbette. Bu nedenle Amerika, gelişmiş Batı teknolojilerinin çoğunun S-300’leri alt edebileceğinden emindi. O nedenle NATO’ya yeni katılmış görece yoksul ülkelerin alım gücüne uygun olan S-300lar meşru müdafaa amaçlı kaldığı sürece, bir alarm durumu yaratmadı. Şimdiyse durum çok farklı. Türkiye gibi varlıklı bir ülke, yeniden güçlenen agresif bir Rusya ile sıkı ilişkiler içinde. Bu Rusya, 1990’ların Rusya’sı değil, 2003’teki ülke de değil. Bu Rusya, Baltık Denizi’nden Kızıldeniz’e Amerika’nın, Batı ülkelerinin ve NATO’nun çıkarlarına karşı çok hasmane yollardan hareket eden bir ülke.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/nato-ulkelerindeki-rus-yapimi-s300lere-tepki-neden-yok/4873781.html

Bu yanıta karşı birkaç soru sormak gerekiyor:

- Türkiye S 400 değil de S 300 alsa sorun kalmayacak mı?

- Türkiye zengin; AB üyesi Slovakya, Yunanistan ve Bulgaristan fakir öyle mi?

- S 300 bulunduran Yunanistan, Slovakya ve Bulgaristan’ın güvenlik endişeleri Türkiye’den fazla mı? 

Türkiye’nin F 35 programından dışlanması olasılığı yüksek gibi görünüyor. Gerekçe olarak da S 400’lerin yeni nesil savaş uçağı olarak tanımlanan F 35’lerin sırlarını öğrenilmesine yol açacağı endişesi dile getiriliyor. Oysa “ABD, Balkanlara F35 satmayı planlıyor. Pentagon'dan bir yetkili, ABD Lockheed Martin Corp yapımı F-35 avcı uçakları satışlarını Romanya, Yunanistan ve Polonya dahil beş yeni ülkede genişletmeyi düşündüklerini açıkladı” (https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/04/05/abdden-yunanistan-ve-f-35-atagi) . S 300 bulunan Yunanistan’a F 35 satmak… Demek ki mesele, S 400 ya da F 35 meselesi değil sadece… Bunlar buzdağının görünen kısmı sadece… 

Son olarak şuna dikkat çekme isterim. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti, İngiltere’ye savaş gemisi sipariş etmiş ve parasını da ödemişti. Ancak İngiltere bu gemileri Osmanlı’ya güvenmediği (!) gerekçesiyle vermedi. Bunun yerine iki Alman gemisi geldi: Yavuz ve Midilli adını alarak… Ödenen bedel de ağır oldu… İttihatçıların acemiliği ve telaşından Cumhuriyeti kuran kadrolar çok dersler çıkardılar. Bu dersi çıkaranlardan biri de İnönü idi. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’na girmemeyi de böyle başardılar. Temkinlilik iyidir. S 400’ler meselesi, Yavuz ve Midilli meselesine dönmesin… Atatürk’ün dönemin barışçı ve ithal ikameci sanayileşme politikaları Türkiye’nin orta ve uzun vadede çıkış yoludur. Tam bağımsızlık ilkesinden vazgeçilmemelidir. ABD’ye bağımlılıkla, Rusya’ya bağımlılık arasında bir fark yoktur. 

Son olarak Türkiye, füze savunma sistemini alıp hangara kaldırabilir mi? Bekleyip göreceğiz. Sakin olmak, Türkiye’nin egemenlik haklarını, ulusal onurunu yitirmemek gerekir.