Tarihsel dokunun korunmasına yönelik olarak kimi zaman yapılmış veya halen yapılan yanlışların çok önemli etkileri olacağını bilmeliyiz. Bir mekân veya eski bir kitap, belki de yıllar öncesine ait kullanılmış bir taşıt aracının günümüze kadar gelmesiyle bunun korunma süreci arasında sıkı bir bağ oluşturulması lazımdır. Kişisel anlamda eski bir otomobile gösterilen nostalji özenini, ne yazık ki kamuya ait bir durumdaysa göremiyoruz. Bunun sebepleri çok karmaşıktır. Belli ki bir tür tarihsel dokuyu koruma kültürüne ihtiyacımız vardır. Almanya ve Fransa’dan iki örnek vermek gerekirse, demiryolu taşımacılığı alanında köklü bir yeri olan DB ve SNCF’nin kendi makine parkında kullanmış olduğu lokomotif veya DMU, EMU dizilerinden bir tanesini restore ederek korudukları ve bunların kimilerinin halen faal bir durumda olup, belli zamanlarda tren sevdalılarının kullanımına sunulduğu bilinmektedir. Ülkemizde demiryolu taşımacılığının ilk ismi TCDD’nin ise bu konuda sistematik bir çalışması mevcut değildir. Selçuk’da buharlı lokomotifler için açık hava müzesi şeklinde gösterilmiş özen, sergileniş şekli ve konumu açısından bakımsız hale dönüşmüş bir yerde gerçekleştirilmektedir. Kaldı ki, bunların dışında TCDD’ye hizmet vermiş bir başka makinanın korunmuş olduğuna rastlamak mümkün değildir ve hepsi ıskat edilmiştir. 1950’lerde demiryollarımızda boy göstermiş ve o dönemin hız şampiyonu diyebileceğimiz rahat ve güvenli ulaşım araçlarından olan MT5300 mototrenlerinden bir tane bile kalmaması bunun delilidir. Bir başka değişik durum da, faaliyetten kalkmış bu makinalara ait bilgi ve belgelere de erişmek imkanının olmamasıdır. Rivayete göre bu makinaların ıskatından sonra bilgilerinin de imha edilmiş olduğudur.

Tarihsel dokuya saygı, hem vefanın hem de içten gelen bir sevginin sonucudur. Duyarlılığını kaybeden ve egolarına dönük yaşamaya başlayan, etik ve ahlâki değerleri zedelenmiş toplumlarda tarihsel dokuya belirgin bir duyarlılığın olmadığını görüyoruz. Bir sokakta yer alan ve 100 yılı aşkın geçmişi olan bir binanın mirasçılarının izin vermemesi gibi sebepler yüzünden yerel yönetim tarafından yıkılıp çevreye zarar vermesin diye demir kafes içine alınmasına rastlamak ironik bir tablodur. Söz konusu tarihsel doku olunca herkesin bu konuya destek vermesi gerektiğine inananlardanım. Çok eskidir ve günümüz modern yaşamında yeri yoktur mantığı ile yıkılan, yok edilen, çürümeye terk edilen, görmezden gelinen bir tarih anlayışı çarpık bir zihniyeti temsil etmektir.

Eğer geçmişe karşı ilgi duyuyorsanız bunu bir hobi alanı olarak görmemeli, neyin neden ve niçin korunması gerektiği hususu üzerinde daha fazla düşünmeliyiz.