Bal, arının aslında kendi yiyeceğidir. Öyle kutlu bir hayvan ki kendi yiyeceğini bizimle paylaşıyor.
 
Bal ve bal arısı, Kur’an tarafından varlık ve yaradılışın en seçkin mucizelerinden biri olarak öne çıkarılmaktadır.
 
Ve kendisinden ‘şifa’ diye bahsedilen tek gıda da baldır.
 
“Arının karıncıklarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır.” (Nahl,69)
 
Saf bal, arılar tarafından çiçeklerden ve meyve tomurcuklarından alınarak yutulan; arıların bal midesi denilen organlarında invertaz enzimi sayesinde kimyasal değişime uğramasıyla oluşan kovandaki petek hücrelerine yerleştirilen çok faydalı mucize bir besindir. Arılar bu besini öncelikle kendileri için üretir, kalanını da insanoğluyla paylaşır. Nektar, bala çevrilirken arılar sağladıkları invertoz enzimi sayesinde sakkarozu inversiyona uğratarak fruktoz ve glikoz şeklinde basit şekerlere dönüştürür ve fermantasyonun meydana gelmesini önleyecek miktarda suyunu uçururlar. Kovandaki hücrelere arılarca sağlanan özel havalandırma sistemi sayesinde bildiğimiz tat ve kıvama gelir.
 
Balın rengi, şeker dengesi ve tadındaki farklılık tamamen toplanan nektarlardan kaynaklanmaktadır. Balın kokusunu, çiçeklerdeki aromalı volatin yağı verir ki bu aynı zamanda çiçeklerin kokularını da sağlayan yağdır. Bal üretimi çok büyük bir çaba gerektirir. Yarım kilogram ham nektar toplamak için 900 bin arının bir gün boyunca çalışması gerekir. Toplanan bu nektarın ise ancak bir kısmı bala çevrilir. Çiçeklerdeki nektardan elde edilen balın miktarı tamamen getirilen nektarın şeker konsantresine bağlıdır. Bal sıra dışı bir etkiye maruz kalmadıkça asla bozulmaz. Zaman faktöründen etkilenmez.
 
Balın ilk akla gelen özelliği tatlı olmasıdır. Bunun sebebi balın içindeki üç şekerdir: Fruktoz(%34),sakkoroz(%2),Levloz(Meyve şekeri%40) . Balın %17si su, geri kalan %17lik bölümü ise magnezyum, alüminyum, gümüş, albümin, dekstil, azot, protein ve asitlerden oluşur. Balın kalitesini bu % 17lik kısım belirler.
 
Ayrıca bal içerisinde on beş şeker tespit edilmiş olup bunlardan bazıları şunlardır: Fruktoz, glikoz, sakkoroz, maltoz, izomaltoz, erloz, kestoz, melezitoz ve rafinoz. Genel olarak fruktoz şekeri diğerlerinden farklıdır.
 
Balı bildiğimiz şekerden ayıran çok önemli bir fark vardır. Şeker ancak sindirim sisteminde değişime uğradıktan sonra kana karışırken, bal sindirime gerek olmadan çok süratli bir şekilde kana karışır. Dolayısıyla bal, insan vücudunun en yüksek derecede ve en hızlı biçimde faydalanabileceği bir gıdadır. Ilık su ile karıştırılan balın birkaç dakika içinde vücuda
 
enerji verdiği tespit edilmiştir. Balın içinde minerallerin, şekerlerin ve birkaç vitaminin yanı sıra az miktarda hormon, çinko, bakır ve iyot da vardır.
 
Bal higroskopik bir madde olup havadan nem alma özelliğine sahiptir. Havada %58 rutubet olduğu zaman balda su miktarı %17,4 civarında olur.
 
Viskozite; akıcılığa karşı koyma özelliğini ifade eder. Buna ‘balın bünyesi’ denir. Ağır bünyeli bir balın içindeki su miktarıyla yakından ilgilidir.
 
Balın özgül ağırlığı içerisindeki su miktarı ve bulunduğu ortamdaki sıcaklığı göre değişmektedir. 200 c derecede balın özgül ağırlığı 1,4225 olarak bulunmuştur.
 
Balın kırılma sayısı, tefraktometre ile ölçülür; bu işlem 20 c derecede yapılır ve balın içindeki su miktarı da bu yolla tayin edilir.
 
Balın bir optik özelliği olan rengi, değişiklik gösterir. Bal renksiz durumdan koyu kırmızıya kadar renk alabilir.
 
Balın bileşimi, genel olarak balların toplandığı değişik bitki kaynaklarına göre aroma, tat, renk, yoğunluk ve kristalizelik farklılığı gösterir. Aynı şekilde ballarda akıcılığın da kimyasal bileşim, şeker, rutubet, enzim, vitamin, asit, kollordal madde ve bileşimi şimdilik bilinmeyen maddeler bakımından değişiklik gösterdiği bildirilmiştir.
 
Uzun yıllar bal içerisinde sadece formik asit bulunduğu sanılırken analiz metotları geliştirilince asetik, bütrik, sitrik, koproik, laktik, formik, malik, akzolik, suksiniletonnik, tartarik ve velorikasidlerin varlığı tespit edilmiştir. Balın Ph değeri 3,29-4,87 arasındadır. Çeşitli araştırıcılar, balda diyastoz veya amiloz, nikotin, kolatoz, oksidoz, fosfatoz enzimleri bulmuşlardır. Bu enzimlerin bir kısmı bitkiden gelmekte bir kısmı ise arının başındaki bezlerden salgılanmaktadır.
 
Eskiden bal içerisinde vitamin olmadığı veya çok az olduğu düşüncesi hakimdi; fakat kimyasal ve biyolojik araştırma metotları geliştirildikten sonra bal içerisinde çeşitli miktarda, vitamin, riboflavin ,askorbikasit, pridoksin, pantotenik asit, niosin ve az miktarda biotin, folik asit tespit edilmiştir.
 
Bal içerisindeki minerallerin miktarı%o,02 ile %1.01 civarındadır. Bu mineraller potasyum, klor, kükürt, kalsiyum, sodyum, fosfor, magnezyum, silisyum, demir, mangan ve bakırdır. Bunlar içerisinde potasyum, kalsiyum ve fosfor fazla bulunmaktadır.
 
Baldaki proteinlere gelince; çeşitli araştırmacılar, bal içerisinde az miktarda albuminoid ve protein yapı taşı aminoasitlerin olduğunu tespit etmişlerdir.
 
Bal en az üç bin seneden beri birçok rahatsızlığın tedavisinde kullanılmıştır. Yakın zamanda yapılan bilimsel araştırmalar balın mucizevi etkilerini gözler önüne sermektedir. Balın antiseptik, antimikrobiyel, osmatik, hidrojenperoksit ve asiditesine bağlı çok çeşitli iyileştirici etkileri olduğu saptanmıştır. Böbrek hastalıklarının özellikle böbrek yetmezliğinin tedavisinde çok önemli bir yere sahiptir.
 
Bal, temel olarak iki monosakkaritin yoğunlaşmış bir karışımıdır. Bu karışımda su etkisi az olduğundan (su moleküllerinin çoğunluğu monosakkaritlere bağlı oldukları için mikro organizmaların hayatta kalmasını sağlayacak nemden ve sudan yoksundur.) balda hiçbir
 
mikroorganizma canlı kalamaz. Bunun içindir ki bal, asırlardır yanık, yara ve ülserlerin tedavisi için kullanılmıştır.
 
Balın yüksek şeker oranı, hipetonisitesini artırdığı için etrafındaki bakterilerin suyunu hipertonik alana çekip bakteri hücrelerinin büzüşmesini sağlar. Bir antiseptik olarak balın metisiline dirençli staphlocaccus aureus (MRSA) gibi dirençli bakterilere karşı etkili olabileceğini savunan araştırmalar mevcuttur. Bal içindeki hidrojen peroksit tıbbi olarak kullanılan hidrojen perokside üstündür. Balın içindeki hidrojen peroksit aktif hale sulandırma sonucunda gelir, yani bal yara üzerine sürüldüğünde hidrojen peroksit yavaşça vücut sıvıları tarafından sulandırılarak etkili hale geçer. Hem yavaş olarak etkinlik kazanması hem de tıbbi hidrojen peroksitten daha düşük bir yoğunlukta bulunması balın mikropları öldürüp bundan vücudun hücrelerinin zarar görmemesini sağlar.
 
Bal PH değeri 3,2 ve 4,5 arasında olduğu için enfeksiyondan sorumlu bakterilerin çoğalmasını önler. Balın, içinde birçok polifenol yani doğal antioksidan olarak işlev gören madde barındırdığı için uzun dönem tüketim sonucu kanseri önlediği bildirilmiştir. Ayrıca, içindeki demir vücuttaki zararlı oksijen radikallerini zararsız hale getirir. Araştırmalara göre bal aynı zamanda bağırsaklardaki probiyotik bakteri florasını çoğaltacağından bağışıklık sistemini güçlendirdiği gibi kolesterolü düşürür, sindirimi kolaylaştırır ve kolon kanserini önlemede etkilidir.
 
Çam balını, arılar çiçek poleninden yapmaz. Akdeniz iklimine mahsus bazı çam ağacı türlerinin gövdesinde yaşayan bir aracı böceğin salgısını kullanarak ürettiği müstesna bir baldır. Dünya da sadece Türkiye ve Yunanistan’da bulunur.
 
Çam balının üretilmesi için çam pamuklu böceği veya milimetrik boyutlarda olduğu için çam pamuklu biti olarak adlandırılan halk arasında ise Basra/balsıra böceği denilen bu böceğe ihtiyaç vardır. Bu böcek sadece kızılçam, karaçam ve Halep çamında yaşar. Zoolojide bu böcek Monophlebus Hellecinus olarak bilinmektedir. Basra/balsıra böceği çamın özsuyunu emerek beslenir, artan özsuyunu da tatlı bir madde halinde dışkılar. Basra böceğinin temmuz ve ekim ayları arasında salgıladığı bu sıvı, arılar tarafından çok sevilir. Böceklerin bu şekerli artıkları arılar tarafından toplanır. Böcek Türkiye’de Muğla, Aydın, İzmir, Balıkesir, Çanakkale, Antalya illeri ve Ege sahil şeridi boyunca, iç bölgelerin ılıman kısımlarına biraz girecek şekilde Menderes Ovası’nın tamamında, Denizli’nin ise bir kısmında yaşayabilmektedir.
 
Çam balının en önemli özelliği, kıvamı bozulmadan veya donmadan yıllarca saklanabilmesidir. Bu nedenle pazarlaması da kolaydır. Rengi çiçek ballarının ekseriyetinden daha koyudur. Besin değeri biraz daha düşük olmakla birlikte, özellikle boğaz rahatsızlıklarına iyi gelir. Çam balı kristalizasyona dayanıklılığı ve önleyici özelliği ile tıpta ve gıda sektöründe çeşitli ürünlerde (dondurmalarda) bir doğal katkı maddesi olarak geniş bir kullanım alanına ve önemli bir ihracat potansiyeline sahiptir.
 
Saf, katışıksız balı anlamak için bir kaşık bal az bir miktar suda eritilerek üzerine saf alkol (ispirto) damlatılmalıdır. Katkısız çiçek balının bulunduğu suda hiçbir bulanıklık meydana gelmez, çiçeklerden derlenmiş ise yumurta akı kıvamında tortular oluşur.
 
Propolis; arıların bitkilerden ürettiği ve kovan içi temizlikte ve kovanın yalıtımında kullandıkları bir maddedir. Kovana giren ve taşıyamayacakları kadar olan böcekleri öldürüp
 
bu sıvıyla kaplarlar ve onu yalıtırlar; insanlar da arıların ürettiği bu maddeyi sağlık için tüketmektedirler.1 mg propolis yaklaşık olarak 20 mg penisiline denk gelir.
 
Polen (çiçek tozu); bitkinin erkek gametini dişi gamete taşıyan bir yapıdır. Polen bu taşıma sırasında erkek gameti (DNA) çok iyi korumak zorundadır. Polenin dış duvarı eksin olarak adlandırılır. Bu tabaka çok nadir olarak bulunan ve çok dayanıklı olan sporopollenin denilen bir yapıda oluşmaktadır. İç tabaka ise selülozdan yapılmış olup, tipik bitki hücre duvarının yapısındadır. Polen taneleri misroskobik olup genellikle 15-100 mikron sıkıştırılmış polen tozu, binlerce polen tanesi içermektedir.
 
Balmumu; arıların peteklerini yapmak için karın halkalarında bulunan balmumu bezlerinde salgıladıkları yumuşak sıvı veya daha koyu maddedir. Çoğunlukla balmumu deyince arının hazırladığı petekteki mum anlaşılır. Sarı balmumu, parke cilalanmasında, heykel, bazı boya ve mum yapımında kullanılır. Saflaştırılmış beyaz balmumu ise ilaç sanayinde, kremlerin yapımında kullanılır. Kiliselerde yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerektiğinden mum yapma sanayinde ciddi miktarda kullanılır.
 
Arı Sütü; 5-15 günlük işçi arıların yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları bir maddedir. Jel halinde akıcı kıvamda, kremsi beyaz renktedir. Tadı ekşi ve kokusu keskin fenolik yapıdadır. Yoğunluğu 1.19 cm3 olup kısmen suda çözülebilmektedir. Memeli hayvanlarda oluşan süt ile ilgisi olmadığı halde yavru beslemesinde kullanılması ve süte benzeyen görünümü sebebiyle Türkçede süt diğer dillerde kraliyete ait jel olarak adlandırılmaktadır.(Royal Jell) Arı sütü ana arının besini olup besin değeri oldukça yüksektir. Ana arı ve işçi arılar yumurtadan çıktıklarında aynı genetik yapıya sahip olmalarına rağmen larva döneminde farklı oranda ve sürede arı sütüyle beslenmeleri, yapılarının farklılaşmasına neden olmaktadır. Sadece altı günlük bu farklı beslenme sonucu ana arı hastalıklara direnç kazanmakta günde kendi ağırlığının iki katı kadar (1500-3000)yumurta üretebilmekte ve altı yıl kadar yaşayabilmektedir. Diğer işçi arılar ise kolay hastalanır, dişi oldukları halde yumurta bırakmazlar ve sadece iki ay yaşarlar. Aralarındaki bu derece farklılaşma sadece arı sütü ile beslenmesinden kaynaklanmaktadır.
 
Anzer balı, Türkiye’de Karadeniz Bölgesi Anzer Yaylası’nda üretilen ve dünyada eşi benzeri bulunmayan baldır. Kır çiçeği flora örtüsüne sahip Anzer’de yetişen, 450-500 çeşit çiçekten (80-90 tanesi endemik) arıların topladığı bal da dertlere deva hastalıklara şifadır.
 
Konuyu bağlarken Kur’anda adıyla önerilen bu gıdanın sıradan bir maksatla yapılmamış olduğunun bir kez daha altını çizmek isterim. Bal ve türevleri varlık ve oluş bünyesinde, insan hayatında taşıdıkları değerlerin birçoğunu aynı anda ifade edecek bir üslup harikasıyla gündem yapılmış, tıptan estetiğe, tarımdan metafiziğe uzanan bir çizgide çok çeşitli boyutları önümüze koyacak hermetik kullanımlarla tanıtılmıştır. Saf balın da mutluluk ve doğal yaşam yurdunun belirgin niteliklerinden biri olduğu yani şifa olduğu Nahl,69 da açıklanmıştır.
 
Bütün bunları dikkate alarak balı daha çok tüketmeliyiz. Tüketimi arttırmak için de üretimi arttırıp fiyatı ucuzlatmalıyız. Balı ve türevlerini eczanelerde de sertifikalı olarak sattırabilirsek ürünü daha güvenli hale getirebiliriz. Ayrıca üreticiden toplanmasını ve işlenmesini büyük birliklere görev olarak verirsek bala gerçek değerini vermiş ve ihracat şansını artırarak dünya pazarında da üst seviyeleri yakalamış oluruz. Böylece aile işletmelerinin yüz binlere ulaşmasını sağlar, çok sayıda insanımıza da yeni iş kapıları açmış oluruz.
 
Söylemesi bizden uygulayıp hayata geçirmesi sizden.
 
Işık ve sevgiyle kalın!