Kahvenin, yolculuğuna yaklaşık bin yıl önce Etiyopya’da başladığı söylenir. Arap Yarımadası’nın güneşinde kavrulup sıcak içecek halini alalı.
 
1554 yılında İstanbul’da ilk kahvehanenin açılmasıyla kavrulma derecesi, pişirilmesi ve sunumuyla da bugün bildiğimiz Türk Kahvesi haline dönüşerek dört yüz altmış bir yıllık güzel bir hikayenin Nostaljik kahramanı oldu.
 
Türk Kahvesi, günün moda tabiriyle Osmanlı Sarayının muhteşem salonlarında kırk kişilik kadrolu kahveci ustaları tarafından özen ile Sultan’a servis edilirdi. Takip eden yüzyıllar içerisinde İstanbul’un gizemi ve büyülü halini alan Türk Kahvesi daha sonra Kuzey Afrika’ya, Orta Doğu ve Avrupa’ya oradan da Amerika’ya yayıldı.1615’te Venedik,1644’te Marsilya,1654’te Londra,1669’da ise Paris, Türk kahvesiyle tanıştı.
 
Büyükannem; sabah erkenden kalkar, içeceği kadar çiğ kahve çekirdeğini pişirme dolabına koyar, akşamdan kalan mangalını harlatır, bir güzel kahvesini kavurur, kavrulan kahvesini dolaptan çıkarır, el değirmeninde çeker, değirmenindeki öğütülmüş kahveyi bir pişirimlik cezvesine boşaltır, üzerine soğuk suyu döker, bu eriyiği tahta kaşık ile karıştırırken cezvesini mangalın külüne sürüp kahvenin ağır ağır köpürmesini seyrederken bir taraftan da sigarasını tellendirirdi. Kahvenin köpüğünü kaçırmadan okkalı fincanına boşaltır, ilk yudumunu büyük bir keyifle alırdı. Bu muazzam ritüeli bir saniyesini bile kaçırmadan seyrederdim.
 
Türk kahvesi dünyanın en ince öğütülmüş kahve çekirdeklerinden yapılır; Cezveye soğuk su katılarak ağır ateşte pişirilir.
 
Türk kahvesinin köpüklüsü makbuldür. Herkese eşit köpük ile servis edilmelidir. İyi pişirilmiş, kıvamı yerinde, köpüğü bol kahveye okkalı Türk Kahvesi denir. Tiryakiler kahve siparişi verirken ocakçıya ismiyle hitap edip, yapasın bana bir okkalı kahve, derler.
 
Türk Kahvesi içmek kadar o anı yaşamak da ayrı bir keyiftir. Ağırlıklı olarak işlemeli bakır ve gümüş tepsilerde ikram edilmesi Türk Kahvesinin tarihini havasını günümüze taşır; ince zarif fincanlar ona daha fazla bir zarafet ve estetik katar. Kimi zaman kahveye çifte kavrulmuş Türk lokumu ya da parça çikolata ile bir bardak likör eşlik eder.
 
Kahvenin yanında getirilen suyun kahveden önce içilmesi; kahve için ağzın temizlenmesi ve kahvenin eşsiz tadına varılması için önemlidir.
 
Türk Kahvesi, dünyada da Türk kültürünün bir parçası olarak kabul edilmiş bir Türk içeceğidir. Pek çok sanatçıya da ilham kaynağı olmuştur.
 
Kahve fincanlarındaki işlemeli motifler ve figürler, Türk kültürünün estetik ve zarif süslemecilik geleneğini ortaya koyar.
 
Türk Kahvesi ve geleneği Unesco’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası listesine girmiştir.
 
Kahvenin keyif verici etkisi dost, arkadaş, akraba, komşu gibi sosyal çevrenin toplanmasına aracı olur. Sohbet, Türk geleneğinin bir parçasıdır. Hatta bununla ilgili bir söz bile vardır:
 
Gönül ne kahve ister ne kahvehane
 
Gönül muhabbet ister kahve bahane…
 
Türk kahvesi ağır ağır içilir, içilirken sohbet edilir. İçildikten sonra da fincanın tabağa ters kapatılması ve oluşan şekillerin yorumlanmasıyla fal ritüeli gerçekleşir.
 
Bir başka Türk geleneğinde: evlenmeden önce erkeğin ailesi; kızı, ailesinden isterken gelin adayı, Türk Kahvesi yapıp damat adayına ve konuklara ikram eder. Damat adayının kahvesine gelin tuz ekler. Damat, hiç sesini çıkarmadan tuzlu kahveyi içerse bu kıza olan sevgisinin ve onunla evlenmeyi ne çok istediğinin ifadesidir. Eğer gelin adayı damat adayının kahvesinin içine çikolata eklerse bu durumda da gelinin damadı çok beğendiği anlaşılır.
 
Yurdumun nitelikli girişimci insanları! Dünyanın her yerinde bu geleneği yaşatmak istemez misiniz? O zaman Türk Kahvehaneleri açmaya hazırsınız. Haydi iş başına!
 
Işık ve sevgiyle kalın!