Geçtiğimiz günlerde Beylikdüzü Belediye Başkanlığı tarafından dördüncüsü düzenlenen Vefa Ödülleri töreninde konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu partiyi kuranlar, Cumhuriyeti kurdular. Çok partiyi hayata geçirdiler. Sosyal demokrasiyi getirdiler. Tarihin yüklediği bir görev var. O görev de onların kurduğu Cumhuriyeti, demokrasiyle taçlandırmak. O da bize nasip olacak” dedi. 

1923’te cumhuriyeti kuran kadro önümüze üç temel hedef koydu: 

- Demokrasi

- Çağdaş bir toplum ve devlet yaratmak

- Hukuk devleti

Geleneksel toplumun kurumlarını ortadan kaldırıp modern toplumun kurumlarını getirmeyi amaçlayan Türk Devrimi’nin gerçekleştiği yıllar, çok partili arayışların da yaşandığı yıllardı. 1924-25’teki TpCF denemesi, 1930’deki SCF denemesi, okullarda okutulan Medeni Bilgiler kitabında demokrasinin anlatılması, 1930’lardaki bağımsız milletvekilliği uygulaması, 1939’daki Müstakil Grup deneyimi bu arayışın yansımaları olarak dikkat çeker. Elbette ki tek parti döneminin demokratik bir dönem olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte söz konusu dönemin demokrasinin altyapısının hazırlandığı dönem olduğu şüphesizdir. Üstelik Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı’nın arasındaki dönem dünyada otoriter ve totaliter rejimlerin egemen olduğu; Hitler, Mussolini, Stalin, Franko ve Salazar’ın iktidarda olduğu yıllardı. Ayrıca Avrupa dışındaki dünyanın büyük bir bölümü de sömürge idi. 

Dünyadaki koşulların olumsuzluğunun yanı sıra ülkede de koşullar olumsuzdur. Halkın büyük bölümü köylü idi, okuryazarlık oranı düşüktü. Nüfusun çoğu tarımla uğraşıyordu, sanayi yoktu. Bir ortaçağ toplumundan bir modern toplum yaratmak, insanlık aleminin saygın bir üyesi haline gelmek kurucu babaların idealiydi. 

1945’te Türkiye dış dinamiklerden önce iç dinamiklerin ve kurucu babaların ideallerinin etkisiyle çok partili hayata geçti. İnönü, Atatürk’ün tamamlayamadığı demokrasi devrimini tamamlamak amacındaydı. Kendisi de 1945’te 61 yaşındaydı ve sağlığında Türkiye’de demokrasinin işlediği ve yerleştiğini görmek istiyordu. Nitekim 1950’de iktidara gelen DP, İnönü’nün önünü açmasıyla iktidara gelebilmişti. Çok partili hayata Batı ittifakı içerisinde yer almak için geçildiği iddiası her şeyden önce kurucu babaların ideallerine haksızlıktır. Buna verilebilecek en kısa ve basit yanıt, Portekiz’in Salazar’ın diktatörlüğünde NATO ittifakı içerisinde yer aldığını hatırlatmak olacaktır. Salazar’ın liderliğindeki Portekiz, NATO’ya kurucu üye olabilmişse İnönü’nün liderliğindeki Türkiye de NATO içerisinde yer alabilirdi. 

CHP’nin tek partili yönetimden kendi iradesiyle çok partili hayata geçebilmesi ve iktidarı muhalefete devredebilmesi (1950) dünyada istisnai bir örnek oluşturmaktadır. Ünlü siyaset bilimci Maurice Duverger, 1951 yılında yazdığı Siyasi Partiler kitabında şunları anlatmaktadır: 

“Türkiye, engelsiz ve sıkıntısız bir şekilde, tek-parti sisteminden plüralizme (çok partili sisteme) geçmiştir. Bugün o, Orta-Doğu devletlerinin en demokratik olanı, feodal klanlar, bir avuç aydının yönettiği hayali gruplar ya da fanatik dinsel tarikatlar yerine, gerçek partilere sahip bulunan tek Orta-Doğu devletidir. (…) … Türkiye örneği, basiretle uygulanan bir tek parti yönetiminin, bir gün gerçek bir demokrasinin kurulmasını mümkün kılacak tek unsur olan yeni bir yönetici sınıfın ve bağımsız bir siyasal elitin yavaş yavaş ortaya çıkmasına imkan verebileceğini göstermektedir.” 

İnönü, kurtarıcı ve kurucu baba Atatürk’ün ardından Cumhuriyetin koruyucusu ve demokrasinin kurucusudur. Bu onur, aynı zamanda CHP’nindir de. Milli Mücadele’nin dayandığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti temelinden gelen CHP, cumhuriyeti kuran ve ardından demokrasi devrimini de gerçekleştiren partidir. Üstelik bunu 27 yıllık iktidarını devrederek yapabilmiştir. CHP lideri Kılıçdaroğlu, son yıllarda cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmaktan sıklıkla söz etmektedir. Burada AK Parti dönemini ima ettiği düşünülebilir. Bununla birlikte sözlerinde yine de küçük bir düzeltmeye ihtiyaç var. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden sanki bugüne kadar hiç demokrasi olmamış gibi bir anlam da çıkarılabilir. O nedenle eğer demokrasi kavramına vurgu yapmak istiyorsa cumhuriyeti  “yeniden” demokrasiyle taçlandıracağız demesi daha yerinde olacaktır. Kılıçdaroğlu buna isterse “İkinci Demokrasi Devrimi” de diyebilir ya da daha güçlü bir demokrasiyi yeniden inşa edeceğiz vurgusu yapabilir.